09 Ekim 2017

Kuran’ın emrettiği aklı doğru anlamak

Kuran-ı Kerim'de akılla, düşünmek ve araştırmakla ilgili pek çok ayet vardır. Bugün bu ayetleri dillendirip, batılı rasyonalist akıl anlayışına uydurma, aynı materyalist metodolojiyi Müslümanlara kabul ettirip Kuran'ı maddiyatçı bir mantık anlayışına bürüme gayretleri hızlanmıştır.

Batılı düşünürlerin uzlaştığı akılla, İslam düşünürlerinin Kuran'dan anlamış olduğu akıl, aynı akıl değildir.

Rasyonalizmin ve pozitivizmin etkisinde gelişen batı anlayışına göre akıl, Allah vergisi değildir.  Toplum ve tarih içerisinde hayvanlarda zaten var olan akılın tabiatla etkileşim sürecindeki gelişimi ile ortaya çıkmıştır. İnsanlaşma sürecinde ferdi ve sosyal faaliyetler esnasında kazanılmıştır. Onlar için akıl tek otoritedir. Bilginin kaynağıdır. İnsan doğruyu onunla anlar ve aklın kararları nihaidir.

Eflatundan Kant'a kadar ortak batılı düşünce hep bu şekildedir. Akıl, hududsuz, derecesiz olanı kavrama melekesidir.

Batı bu anlayışla aklı neredeyse tapınası bir derecede yüceltmiştir. Aklın hizmet etmesi gereken varlık gayesini anlayamamış, kendi hırs ve açgözlülüğü için hizmet eden ahlaksız bir ego haline getirmiştir. Sonuç olarak ölçüsüzce dünya ve içindekileri talan eden birer canavara dönüştürmüştür batı, insan aklını.

Ancak Kuran-ı Kerim “… o halde inanan akl-ı selim sahipleri! Allah'tan korkun, Allah size bir uyarıcı gönderdi.” (Talak 10) ayetinde olduğu gibi aklı tek başına kutsallaştırmamış, aklı kendisine peygamberler tarafından vahyedilen öğretileri anlayacak kuvvet olarak ele almıştır.

Yine, “Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?” (En'am 32) ayetinde olduğu gibi aklını kullananların dünya için değil ahiret yurdu için yaşamaları gerektiğini öğütlemiş ve her iki ayette de, Allah'tan korkmak gerekliliğini de akılla birlikte ele alıp seküler aklı reddetmiştir.

Hz. Mevlana “çocuk aklı ‘mektebe git' der; ancak kendi kendine öğrenemez. Hastanın aklı, onu tabibe götürür; ancak aklı kendisi için ilaç konusunda isabetli değildir.” (Mesnevi'den) sözleriyle bu hikmetleri kısaca özetlemiştir. Yani akıl tek başına çare bulucu değildir, usta bir biliciyi bulucu ve verilen reçeteyi uygulayıcıdır.

Çünkü tek başına salt akıl her insanın fıtratında yer alan hırs, öfke, istek, acelecilik gibi özelliklerin etkisinde kalacaktır. İmam Gazali'de Kimya-ı Saadet eserinde, bunu şu güzel temsil ile anlatmaktadır.

İnsan beden değil ruhtur. Beden sadece insanı taşıyan binek gibidir. İnsanın bedeni yok olsa bile bilincini taşıyan ruhudur ve ölümsüzdür. Böylece ruhu beden ülkesinin padişahına ve aklıda onun vezirine benzetir imam. Eğer bedendeki öfke ve şehvet akıl tarafından iyi yönetilemez ve düzene sokulmazsa, beden ülkesi ziyana uğrar. Yani insan ruhun amaç ve gayesi için çalışmaz olur. Bedeninin ve biyolojik ihtiyaçlarının ötesine geçerek dünya zevklerinin kölesi olur. Öfke ve şehvet onu yönetir ve akıl artık insana değil bedeni/maddi istek ve heveslerin hizmetine girer.

Yani bu işler, ekranlardan boy gösterip, hadisleri inkâr ederek “sadece Kuran” söyleviyle dini protestanlaştırma, batılı değerlere eklemleyerek dini tahrif etme konusunda fetöden görevi devralan yeni ekibin söylediği gibi değildir.

 Herkes Kuran'ın mealini okuyup doğru olan aynı hükmü çıkaramaz. (Tefsir tavsiye edilir) Her insanın elbette aklı vardır ama her işte olduğu gibi bir usta, bir rehber, bir öğretici olmadan, her akıl sahibi Kuran meali veya herhangi bir bilgi makalesi okuduğunda aynı şeyi anlamaz, doğru mesaja ulaşamaz.

Zaten kuranda böyle der:

“Dilediğine hikmet verir, hikmet verilene ise pek çok hayır verilmiş demektir. Ve bunu ancak üstün akıllılar anlar.” (Bakara 269)

“İşte biz bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.” (Ankabut 43)

Bu sebeple bugün yıpratılmak istenen (en son İhsan Şenocak Hoca Efendi gibi) Kuran yolundaki gerçek âlimlerin, samimi hoca efendilerin sohbetlerine, tefsir ve hadis derslerine katılmak veya bulup dinlemek gerekir.

“O, sana Kitab'ı indirendir. Onun (Kuran'ın) bazı ayetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih ayetlerin ardına düşerler…” (Ali İmran 7) uyarısına dikkat edip, Kuran'- Kerim'i rasyonalist/maddeci akla uyarlayıp zihnimizi sömürgecilere esir etmek isteyen ekibe dikkat etmek hiç dinlememek gerekir. Zira ömür kısa ancak yapılması gereken işler çoktur.