KUR'AN, ORUÇ VE RAMAZAN
Ramazan ayı, her yönüyle manevi atmosfer ufkunda gezinmeye
çalıştığımız bir aydır. Bu ayın, insanın ruhsal ve bedensel yönlerine etkisi
vardır. Gün doğumundan önce; şafak sökmeden/ tan yeri ağarmadan (imsak)
başlayıp gün batımından sonraya (akşama) kadar devam eden vücudumuzun yeme içme
ve iç isteklerinden kendimizi alıkoyma mücadelesiyle gerçekleşen bir savaş
halindeyiz. Savaş diyorum çünkü savaş adı; sav- eylem kökünden türemiş
ve insanın dış baskılara ve saldırılara karşı vücudunu korumaya çalışması anlamına
gelmektedir. Savaşın bir diğer anlamı da bildiğiniz gibi mücadele/zorlu
çabadır. İnsanın olgunlaşması için gereken bütün iç ve dış etkilerden,
isteklerden kendini gün boyunca korumasıdır oruç. Zaten oruç farsça bir
kelime olup “ruze/günlük” anlamına gelmektedir. Gün boyunca aç, susuz,
dedikodusuz, çalıp çırpmadan, hileye kaçmadan, malzemeden çalmadan, sahtecilik
yapmadan, insanları kandırmadan, verdikleri sözde durarak, yalan söylemeyerek,
alışverişinde fahiş fiyat uygulamayarak, ihtiyacı olanlara maddi ve manevi
yardımda bulunarak, kalp kırmayarak, kötü söz söylemeyerek, kimseyi hor
görmeyerek, malına, güzelliğine gücüne adamına, makamına, yetkisine güvenip
kibir yapmayarak (büyüklük taslamayarak) akşamı getirmeye çalışmaktır.
Ramazan ayı boyunca böyle davranıp ramazan bitince ne yapmak
gerekir? Evet, ramazanda yaptığımız bu savaşın, ömrümüz boyunca devam etmesinin
gerekli oluşundan ötürü uyguladığımız bir provadır oruç. Bir uygulama
denemesidir bu aynı zamanda... Bizi büyük savaşa hazırlamadır ya da büyük
savaşın uygulama atölyesidir ramazan orucu. Oruç tutmaktan asıl amaç; bir
alışkanlık kazanıp oruç dışında da aynı tutumları devam ettirmektir.
Bu ayın değerli oluşu ve bu değerinden ötürü kendimize çeki
düzen vermenin bir nedeni de bu ayda insanlığa; insanlığını hatırlatan önder
insan Hz. Muhammed’e (sav) insanlığı karanlıklardan kurtaran, insanlık
özelliklerini hatırlatan, yaşama reçetesi olan Ku’an-ı Kerim’in indirilişinin
başlamasıdır. İçinde Kur’an indirilmeye başlandığından ötürü kadir gecesi
değer alıyor ve bu değerden ötürü ramazan ayı da değer kazanıyor; bu
değerlilikten ötürü oruç tutuyoruz.
Kadir gecesi, Kur’an’ın bildirmesiyle bin aydan
hayırlıdır. Madem ki bu geceye bu değeri veren Kur’an’dır. O halde
insanların Kur’an’la yaşamaları, yani Kur’an’ı okuyup anlamak için çaba
harcamalarının, deyim yerindeyse alın teri dökmelerinin her dakikası da
değerlidir ve sevap kazandırır. Kadir gecesinin bin aydan hayırlı olması da bir
insanın ömrüne (83 yıl) bedeldir... Bir gece, bir ömre bedel olduğuna göre;
Kur’anla haşır neşir olan bir ömrün ne kadar sevaplı olduğunu siz hesap edin
artık...
Yeri gelmişken belirtmeden geçemeyeceğim. Kur’an’ı okumak
elbette ki değerlidir ve sevap kazandırır. Ancak unutulmamalıdır ki okumanın
amacı anlamaktır. Yani okuma anlama içindir. Çünkü öğretim
metodunda bir kitabı, bir metni, bir belgeyi anlayabilmek için ilk yapılacak iş
okuyabilmektir. Okumak, anlamak, anladığını yaşamaya çalışmak ve gerektiğinde
anlatabilmek (İnsanlara insanlığını hatırlatmak, iyilik yapmalarını sağlamak;
yanlışlardan, kötülük yapmaktan onları alıkoymak) içindir. Üzülerek
belirtmek istiyorum ki günümüzde bunu yapmıyoruz. Yani eksik yapıyoruz. Sadece
okuyup geçiyoruz. Yukarıda da geçtiği gibi okumak, anlamak, anlatmak ve
yaşamak içindir.
Kur’an öyle bir
hazinedir ki içine girilmeden bilinmez. Müslüman olarak dünya hayatımızı neye
göre dizayn edeceğimizi ondan öğrenir ve yaşamımız boyunca o tükenmez hazineden
yararlanıp insan olmanın gıdasını, enerjisini alırız.
Kur’an’ı okuyalım, anlayalım ve yaşayalım ki yaşadığmız
sürece başımıza istenmedik olaylar gelmesin. İçinden çıkılmaz badireler
yaşamayalım. Kur’an’a göre yaşadığımız zaman kaza ve belalara set çekmiş
oluruz. Kur’an bir hayat paratoneridir.
Allah, oruçlarımızı kabul ve Ku’an’ı okuyup anlama çabalarımızı makbul eylesin. Şimdiden kadir gecesini sevapla değerlendirmeden bizi yoksun bırakmasın. Amin...