07 Ağustos 2019

Kurban, Samimiyet ve Teslimiyet

Annen sana kurban olsun sözüyle beslenmiş bir çocukluğa, vatan sana canım feda marşıyla geçmiş bir yetişkinliğe, “anam babam sana feda olsun ya nebi” fedakarlığıyla yaşanmış bir maziye sahibim, sizin gibi, onlar gibi ve diğerleri gibi. Bir annenin balasına, bir çocuğun babasına, bir ahde kurban olmak, belki de yeryüzündeki en büyük samimiyet nişanesiydi, yapaylık sarmalındaki insanoğlu için.

 

Kutsalları ve sevdikleri uğruna “kurban olmuş” şanlı bir milletin evlatlarıyız. Vatanı uğruna, çocukları uğruna, dini uğruna kurban olan ama bu samimiyetinin benzeri olmayan bir millet. Bu güzel hasletin sırrı Hz. İbrahim'in samimiyetinde ve Hz. İsmail'in teslimiyetinde gizlidir. Kuran-ı Kerim'de Saffât Suresi'nde (103, 104, 105, 106 ve 107. Ayetler) Rabbimiz şöyle buyurmaktadır;

 

“Nihayet her ikisi de (Allah'ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: "Ey İbrahim; "Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır. Biz, (İbrahim'e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail'i) kurtardık.

 

İnanmış bir insanın ahdine olan sadakatinde ve ölümü dahi öldürmüş bir kulun teslimiyetinde, düşünülesi ve bulunası gereken çok fazla hikmet var elbette. Zamanı ve mekânı kuşatan çağlar ötesi bu ilahi hadiseden bugün payımıza düşen nedir acaba? Bir parça et yahut her bayram tekrarladığımız akraba ziyaretleri, çay kahve muhabbetleri olmasa gerek.

 

Bana kalırsa Kurban Bayramı'nın taşıdığı ilahi mesaj, kulun Rabbine vermiş olduğu sözlere olan sadakati ve O'nun buyruğuna karşı teslimiyetidir. Sahi Rabbimize verdiğimiz sözlerimize olan sadakatimiz ne durumda?

 

Şükür sebebi olan nimetlerin ardından verdiğimiz sözler!

 

Tövbelerimizin ardından verdiğimiz sözler!

 

Başımıza gelen musibetlere karşı tahammülümüz!

 

Söz bazen dil ile bazen kalp ile bazen de fiil ile verilir ve tutulur. Bir Müslüman için Rabbine verdiği sözlere olan sadakatinin kanıtı, kulluk bilinci ve kulluk fiilleri olsa gerek. Yani inancımıza göre düşünmek ve inancımıza göre yaşamaktır bizim sadakatimiz.

 

Kurban ve güzelliklerine dair bir diğer hikmet ise, infak etmektir. İnfak yani, insanın sevdiği şeylerden Allah yolunda harcaması ve fedakârlık etmesi. Bir kurbanın onlara bölünmesi, çoğalması, mahşerde alınacak bir payeye dönüşmesi. Tokun aç olanın, varlıklı olanın yoksul olanın halinden anlaması. Rızıkların paylaşılması ve bölünmesi fakat gönüllerin bir olması ve birlikte olmasıdır, kurban. Her ibadette olduğu gibi kurban ibadetinde de toplum yaşamını onaran, sosyal problemlere çözüm öneren, birlikte olma ve birlikte yaşama motivasyonumuzu artıran nice güzellikler var. Modern çağın yücelttiği ve bir erdem gibi takdim ettiği bireyciliğe karşı bir panzehir gibi adeta.

 

Bir ibadet olarak Kurban ve hikmetine dair düşününce, bu güzel ibadetin samimiyet, teslimiyet ve infak etmek üzerine bir çağrı olduğunu anladım, aciz aklımla. Her Kurban Bayramı, Rabbimize verdiğimiz sözlere dair bir hatırlatmadır.

Uzun ince bir yolun, mütemadiyen hareket halindeki yolcusu olan insanın seyahati, yokluk aleminden varlık alemine, fani olandan baki olanadır. Bu anlayışla eda edeceğimiz, paylaştıkça çoğalacağımız bir Kurban Bayramı dilerim.

 

Vesselam…