Küresel İklim değişikliği mi yoksa, Müslümansız ve inançsız bir dünya mı?
Son yazımızın sonunu bu şekilde bir soruyla bitirmiştik. Bugünün popüler söylemi :“Dünyanın ısınmasından dolayı kaynaklanan Küresel Isınma! Yani iklim değişikliği. Bu değişikliğin kaynağı da, petrol, doğal gaz gibi karbon enerji kaynakları ve hammaddeye dayanan üretim-tüketim teknolojisi; Besiye alınan milyarlarca Sığır saldığı karbondioksit ve pek tabii ki, dünyadaki nüfus artışı.
Ama bütün bunlardan önce hafızamızı biraz
yoklayalım. 1980’lerin sonundan, 2000’lerin başına kadar bize sürekli bir algı
enjekte ediliyordu, neydi? Bingo: Bugünkünü tam karşıtı olan “Küresel Soğuma ve yeniden Buzul Çağına giriş! Tam 15 yıl boyunca
ABD merkezli geleneksel medya bizi sürekli
neyle tehdit etti? Böyle giderse,
dünyamız 2000’li yıllarda buzul çağına girecek. Ama nedense, buzul çağı
söylemleri bir türlü doğrulanmadı, yani dünyamız buzul çağına girmedi. Nasıl
olduysa, dünyamız bir türlü soğumadı ve buzul çağını pas geçiverdik. Peki
arkadaşlar boş mu duracaklardı? Bu defa da projeyi, daha sofistike ve sinsi
olan İngiliz aklı ve küreselci AB zihniyeti ele aldı. Küresel soğuma ve Buzul Çağı gelmiyorsa , size “küresel ısınma”
verelim.
Evet, tam da bugünleri yaşıyoruz. Peki
bizden ne istiyorlar?
Karbon enerji kaynaklarından vazgeçelim, yeşil
enerjiye dönelim. Et yemekten, süt içmekten vazgeçelim, yapay et ve süt içelim.
Bütün sığırları ve sonra da küçük baş hayvanları yok edelim. Böcek yiyelim.
Nüfusu azaltalım, çocuksuz aileler daha iyidir. Daha sonra? Her şeyin yapay
zekayla yönetileceği(!) robot insan-insan-robot.
Yani, çoğuna kendilerinin sebep
oldukları bu krizlerin çözümünü yine başka bir zihin ve algı operasyonları, propaganda
dayatmalarıyla, manipülasyonuyla oluşturdukları, doğallığa, fıtrata müdahaleden
çözüm(!) yolları(!) na uymamızı istiyorlar. Bu defa ki, bugünkü sorunların esas
kaynağı olan ve kendilerinin merkez payı aldıkları, sırasıyla modernist, post modernist, sınırsız üretim ve
tüketime dayalı eski dünya düzenindeki müdahaleden çok daha vahim bir sonuçlar
doğurmak üzere. Çünkü niyetleri zaten, bütün insanlığın doğal hayatını kökten
değiştirmek. Buna en başta gıdalar ve ibadetler dahil. Meselâ, en basitinden
kurban meselesini ele alalım. Yapay et dayatması kabul edildiğinde, kurban
ibadetimiz ve dolayısıyla Hacc ibadetimiz de ortadan kaldırılmış olacak. Sonra,
bünyemiz, fıtratında doğal ete uygun olduğu için, yapay et ve böceklerin nasıl
bir zarar vereceğini kimse bilmiyor. Sosyal mesafe dayatmasıyla zaten Cemaat
halinde namazlarımıza müdahale ediyorlar. Yakında, bireysel ibadetlerimize de müdahale etmeyeceklerini kimse söyleyemez. Oruç
ibadetimize, şimdiden “aç bırakıyor, çalışırken verimliliği düşürüyor “ diye
zaten algıya başladılar bile. Dijital kontrolle, dijital bir diktatörlük
sistemi oluşturup, dijital bir 28 Şubat, dijital bir kölelik sistemini
getirmeyeceklerinin garantisi yok. Daha 5 gün önce, Whatsapp, Facebook ve İnstagram’ın saatlerce çekmesiyle
birlikte, bir çok devletin, şirketlerin ve milyarlarca insanın iletişimi durdu
nerdeyse. Gördük ki, bu teknoloji şirketlerine esiriz. Sanmayın ki bu tehlike
sadece Müslümanlar için! Bu tehlike, hrıstiyanından, yahudisine ve Budistine kadar inanç sahibi her insan ve her
toplum için geçerli.
Ezoterik-okültist Tekno-finans çetesinin niyeti ve amacı
“Allah’a meydan okumak. Mükemmel insan-makine 2.0 ile insana makineyi yaratmak.
İnsan bilincini makineye uyarlamak.
Şu iktibasla yazımıza son verelim:
“Gerçekte
insanların ne yaşadığı değil, bunu tanımlayanların onları nasıl gördüğü,
ekranlarda nasıl takdim ettiği belirliyor her şeyi.
Olmakta olanı görmemizi
engelleyen ve ibret kanalını kapatan bir semboller kirliliği ile de karşı
karşıyayız.
Nazife Şişman-
Fatma Barbarosoğlu. Evi e –hâli, s.30
Ümit Zeynep
Kayabaş :
“Size,
tanrısı siz olacağınız bir dünya teklif edileceğinizi mi düşünüyorsunuz?
Özgürce yıkıp, yapmanın anahtarını avuçlarınıza verileceğini mi sanıyorsunuz?
Yanılıyorsunuz! Dijital platformun efendileri, itaatkâr zihinler istiyor.
Beğen
tuşlarımızı saniye saniye takip ederek; zevklerimizi, nefretlerimizi,
sevinçlerimizi öğrenerek bizi keşfetme peşindeler. Dertleri sen, ben, biz
değil! Dertleri senin, benim oluşturduğum ortak davranış modellerini kodlamak.
Tepkilerimizi tahmin ederek, zaaflarımızı öğrenerek bizden sanal bir beden
oluşturup, zihin haritamızı kodluyorlar. https://www.dirilispostasi.com/makale/7831480/umit-zeynep-kayabas/yeni-dunya-duzeninin-paradoksu