VF kat sol
VF kat sağ

14 Haziran 2021

​Küresel Statükonun kırılan fay hatları

Görünen o ki 21.yüzyıl, geçmiş tarihin yeniden yazılmak istenen tarih ile mücadelesi şeklinde geçecektir. 19. Ve 20. Yüzyılın başlarında batının Obez iştahını doyurmaya yönelik kan, sömürü ve gözyaşı ile yazılan tarih bu gün sorgulanmaktadır. Küresel Statüko Tüm dünyada bir Direniş ile karşı karşıyadır.

Batı, Maddi çıkarları önceleyen bir toplumdur, bu toplumda, Maddi gelişmişlikle, insani değerler arasında sosyolojinin açıklamakta aciz kaldığı bir tezat vardır.  Değerlerin, insan haklarının onlar için bir değeri yoktur

Yüzyıllardır ABD ve batı kültürünün, dünyaya tanıttığı ve yaşattığı baskı, şiddet, kan ve gözyaşı yeni bir uyanış, bilinç ve tepkisel bir atmosfer oluşturdu.

Orta doğu, Afrika ve dünyanın birçok yerinde batı düzeninin yarattığı fay hatları artık çatırdamaktadır. Oluşacak yenidünyanın zemini oluşmaya başlamıştır.

Sadece sınırları değil Üzerleri de cetvelle çizilen halklar Kendilerinden çalınan zenginliklerinin yanında değerlerinin de peşine düşüyor. Batı ve Amerika’nın doyumsuz hazlarına yönelik yenidünya düzeninin artık bir geçerliliği olmadığı gibi bir anlamı da kalmadı.

Küresel Statükonun fay hatları altına gömdüğü medeniyetler, silikleştirdiği kimlik ve kültürler yeniden dirilmekte ve hesap sormaktadır.

Hani hikayede anlatılır ya;

Çakalın biri aç kalınca gözü dönüp kasabaya dalmış. En önce sütçünün çanağına kafasını sokup sütün hepsini içmiş. Sonra da fırıncıya yönelip tezgâhtan birkaç ekmek kaparak yan sokaklara dalmış. En sonunda da kasabın vitrininden kocaman bir but çalıp yeniden ormana doğru kaçmaya başlamış.

Çakalı fark eden kasabanın sakinleri durur mu? Hemen bir araya gelip çakalı kovalamaya başlamışlar. Çakal önde,  sütçü, kasap, fırıncı ve demircinin çırakları arkada, dükkân sahipleri de en arkada amansız bir kovalamaca ve koşuşturma sürüp gitmiş.

Tahmin edeceğiniz gibi en önce Dükkan sahipleri yorulmuş ve kovalamadan vazgeçerek yolun kenarına oturup merakla ellerinde sopa ile koşan çıraklarının ne yapacağını beklemeye başlamışlar. Çıraklardan ise ilk yorulan sütçününki olmuş ve takibi bırakmış. Peşinden de fırıncının çırağı nefes nefese kalıp takipten vazgeçmiş. Kasabın çırağı ise daha besili olduğundan bir süre daha takibi sürdürmüş ama en sonunda o da pes ederek kan ter içinde geri dönüp kasabanın yolunu tutmuş.

Çakalın arkasında kala kala bir tek demircinin sıska çırağı kalmış. Kendinden çok daha güçlü arkadaşları birer birer dökülürken, o büyük bir inatla çakalın peşinden koşmayı sürdürmüş. Çakal önde, o arkada ısrarlı bir kovalamaca devam ederken, çok yorulan ve daha fazla kaçamayacağını anlayan çakal en sonunda durmuş ve ağzındaki eti yere bırakarak demircinin çırağına öfkeyle seslenmiş;

-“Yahu arkadaş, sütçünün sütünü içtim tamam, fırıncının ekmeğini yedim o da tamam, hadi kasabın etini kaptım o da kabul. Tüm bunlara rağmen onların çırakları pes edip peşimi bıraktı da, önünden bile geçmediğim demirciye ben ne yaptım ki bir türlü ayrılmıyorsun peşimden?”

Bir kere çakalın anlamadığı, demircinin çırağı kişisel çıkar peşinde değil, sadece adaletin sağlanması için çabalıyor. Çakalın kafasındaki sistem ise, karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı bir kapitalist sistem.

Demircinin çırağı evrensel hukuk kuralları içinde “Seni cezalandırmam için bana zarar vermen şart değil; sen, başkalarına zarar verdiğin için suçlusun” diye düşünüyor. Çakalın beyni ise midesiyle doğrudan bağlantılı ve oradan yönetildiği için demircinin çıkarını anlaması mümkün değil.

Bu yüzdendir ki, öyküdeki çakal türü düşünceye sahip olanlar, demircinin çırağı gibi yalnızca “hak ve adalet” peşinde koşanları asla anlayamadığı gibi yaptıklarını da aptalca bulur. Ancak, tüm bunlara rağmen, demircinin çırağı gibi düşünen hak ve adalet bekçileri de her devirde ve her zaman var olmuştur, bundan sonra da var olmaya devam edecektir.

Vesselam.