VF kat sol
VF kat sağ

14 Temmuz 2015

Kürtleri yeni Türkiye'ye nasıl dâhil ederiz?

Üst Akıl ve içeride kurduğunu düzenek 7 Haziran seçimlerinden önce Kürtlerin milliyetçi hassasiyetlerini kabartarak (son 50 yıldır uygulanan asimilasyon politikalarıyla Kürtler doğal olarak zaten buna hazırdılar) onları yeni Türkiye projesinden uzak tutmanın dolayısıyla Türk Kürt ittifakından uzaklaştırmanın ilk etabını gerçekleştirdiler. Doğrusu çok profesyonel bir girişimdi bu. Yanlış anlaşılmasın burada Kürtlere bir kabahat bulmuyorum. Her iki tarafın milliyetçi damarını iyi okuyan bu akıl elbette kendi imalatının(ulusalcılık-milliyetçi) tüm zaaflarını da biliyordu. Türkler, ulus devletçi sistemin tüm olumsuz örneklerini henüz hafızalarından atamazken bu konuda kötü bir tecrübeye sahipken, aynı yolun yolcusu Kürt dostlarına nazik bir uyarıda bulunamadılar. Tam tersi 90 yıl geriye giderek düşmanın silahına sarıldılar. Milliyetçi, Kemalist bir refleksle, İttihat Terakki ağzıyla Kürtleri hain, kukla, nankör, terörist olmakla itham ettiler. Biz onlara nankör, hain, satılmış vs dedikçe sömürgeci ülkeler ellerini ovuşturarak "Evet, bu sefer tamam" dedi... Kürt seçmenini HDP'ye kaptıran AK Partiye bir özeleştiri imkânı bile tanımadan doğudaki sandık tutanaklarından yola çıkarak bu işin ardında cebir olduğu kanaatinde hemfikir olan azımsanmayacak sayıda ciddi bir kesim oluştu. Evet, bana da gelen bazı bilgilere göre bu doğrultuda kuşku uyandıracak çok sayıda bulgu var. Ne var ki bu durum Kürt sorunu hakkında yeteri kadar tecrübe sahibi olmadığımızı gösteriyor.

 

Bölgede PKK'nın sadece 7 Haziran'da değil yıllardır etkin olduğu bir vakıadır. Eğer 7 Haziran seçimlerinde bu tür bir cebir hadisesi yaşanmışsa o vakit sorulacak soru bellidir. Hükümet bölgede neden güvenlik tedbirlerini arttırmamıştır? Eğer öyleyse bir soru da 6-8 Ekim Kobani olaylarıyla ilgili sorulmalıdır. Bu olaylar yaşanırken bir bakıma barış yanlısı dindar Kürtler cezalandırılırken buna sebep olanlar hakkında ne tür işlemler yapılmıştır?  Bunun yanı sıra Dolmabahçe mutabakatının ardından Kürt sorunu yoktur türünden bir çıkışın asıl nedeni hakkında Kürt kamuoyuna doyurucu bir açıklama da yapılmamıştır. Kuşkusuz atılan tüm olumlu adımlara rağmen söz verildiği halde son 4 yıldır PKK'nın silah bırakmaya yanaşmaması gibi bir samimiyetsizlik de söz konusu. Seçimler öncesi HDP'nin Kürtleri yeni Türkiye projesinden uzak tutma yönünde sergilediği siyasi tavır ve giriştiği ittifaklar da ortadadır. Elbette tüm bu gelişmelere rağmen AK Parti, HDP seçmeninden oy kaybetmedi bilakis kendi seçmenini HDP'ye kaptırdı.

 

Peki, neden? AK Parti'nin Kürt seçmeni bugüne kadar atılan adımları, yapılan yolları, açılan havalimanlarını mı yetersiz buldu? Ya da milliyetçi ideolojinin kurbanı mı oldular? Yani AK Parti'yi sattılar mı? Belki bir miktar asabiyet duyguları kabartıldı ve bu da gayet normal bir durum. Bunun en demek olduğunu ortalama bir Türk daha iyi anlar! Lakin asıl mevzu başka. Kürtler HDP'nin barajı geçememesi durumunda öncelikle güvenliklerinden endişe duydular. Bölgenin Suriye'ye dönmesi riski karşısında çaresiz kaldılar. Belki de -en önemlisi diyelim- HDP diğer bölgelerde geliştirdiği seçim stratejinin aksine kendi bölgesinde Kürtlerde farklı bir heyecan uyandırdı. Ve AK Parti ve medya organları bu heyecanı anlamakta güçlük çektiler. Netice itibariyle bölgedeki Kürt oylarını kaybettik.  Oysa kaybedilen sadece Kürt oyları değildi. Çözüm süreciyle birlikte planladığımız tarihi Türk ve Kürt ittifakı aynı zamanda Ortadoğu barışının da anahtarıydı. 1000 yıl sonra yakaladığımız heyecan da sekteye uğradı. Bugün HDP'ye oy vermiş bir seçmen 7 Haziran'dan sonra keşke Malazgirt'te, Çaldıran'da, Çanakkale'de Kürtler Türklerin yanında yer almasaydı diyebiliyorsa eğer bunda derin yapıların ve Ortadoğu pazarının tüccarlarının büyük payı bulunmaktadır. Çünkü 7 Haziran aynı zamanda bir Pazar savaşıydı. Ortadoğu'nun yüzyıllık yerleşik Pazar sisteminin sahipleri; Erdoğan'ın, Barzani'nin ve Öcalan'ın bu sistemi bozacağını öngördüler ve alınması gereken tedbirleri aldılar.

 

Eş zamanlı olarak Erdoğan'a ve Barzani'ye yapılan operasyonlar gösteriyor ki Ortadoğu'da sağlam bir Türk Kürt ittifakı istenmiyor. Bunu tahmin etmek için uzman olmaya gerek yok. Hesap ortada. Bu hesabı batılı güçler lehine işleten Sayın Demirtaş ne hazindir ki yakaladığımız bu tarihi fırsatı acımadan harcadı. Kuzey Suriye Kürt kuşağı bölgesinde gelişmeler anlık, spontane gelişen gelişmeler olmadığını pekâlâ biliyoruz. Ve yine Esed rejimiyle işbirliği yapan DEAŞ terör örgütüne Türkiye'nin destek vermediğini bildikler halde "Türkiye DEAŞ'a destek veriyor" algısının üretilmesi de sıradan bir gelişme değildir. Türkiye'den beklediklerinin Kürtlere kin ve nefret duyguları olduğunu da tahmin etmek güç değil. İşte tam da bu noktada PYD, IŞID'ten daha tehlikelidir ya da hain, nankör Kürtler Türkiye'yi sattı şeklinde üretilen algılar, yapılan yorumlar ne yazık ki hep bu amaca hizmet etti/ediyor. Bereket versin devlet yetkilileri meseleye farklı bakıyor. Kürtleri tekrar kazanmanın yol ve yöntemleri üzerine yeni ve farklı stratejiler üzerine çalışıyorlar. Kısacası Üst Akıl'ın hamlelerini boşa çıkartarak ileriye dönük Türkiye'nin menfaatine olabilecek alternatif projeler geliştiriyorlar.

 

Seçimler öncesi yine bu köşede şöyle bir yazı yazmıştım. Kıymetli kardeşlerimiz; bu büyük tuzağı biz vicdanlı Türkler gibi sizler de görüyorsunuz. 7 Haziran'da tarihi Kürt Türk ittifakına dönük büyük bir oyun tezgâhlanıyor. Bin yıldır her türlü operasyonu/saldırıları nasıl tek yürek halinde bertaraf etmişsek bu büyük saldırıyı da aynı şekilde bertaraf edebiliriz. Çünkü hiçbir güç vicdan ehli insanların oluşturacağı birliktelikten daha tesirli değildir. Geçmişte Anadolu'yu nasıl yurt edinmişsek ve kadim medeniyetimizi nasıl şaha kaldırmışsak şimdi de hem ülkemizde hem de Ortadoğu'da barışı, huzuru ve özgürlüğü yeniden tesis edebiliriz. Gelin bu büyük oyunu bozalım ve Anadolu'nun kapılarını barışa, huzura, medeniyete ve zenginliğe açalım. Gelin bu ülkenin yerli siyasetini birlikte kuralım. Erdoğan'ı bu büyük mücadelesinde yalnız bırakmayalım. Köklü medeniyete sahip ülkeler yok olmaz. Köklü medeniyete sahip dostluklar ve kardeşlikler de yok olmaz. Tarihin en kırılgan anlarında sahneye çıkarlar ve insanlık onurunu tekrar yüceltirler. Tarih,  Türklerle Kürtlerin neler yapabileceklerini er ya da geç yazacaktır." Bu ifadelerimi tam da bu günlerde yeniden hatırlatıyorum.

 

Bu sefer Türklere sesleniyorum. Gelin bu dili bırakalım. Her şeye rağmen çözüm süreci, Türk Kürt ittifakı demeye devam edelim. Barış dilinden asla ama asla vazgeçmeyelim. Kürtleri yeni Türkiye projesine tekrar dahil etmenin yollarını arayalım..

 

@sivildemokrat