VF kat sol
VF kat sağ

25 Aralık 2020

Kurtuluş savaşında Bolşeviklik

Kim ne derse desin ülkemizde objektif anlamında henüz tarihçilik yapılmıyor. Herkes kendi dünya görüşüne, kendi konuşlandığı mevziye, kendi tarafına, kendi ideolojik bakışına göre tarihi yazıyor veya yorumluyor. Gerçekleri objektif bir şekilde yazmak, bazılarınca tarihi yargılamak, siyaset ve polemik yapmak olarak tanımlanıyor. Halbuki bu bir zihin hastalığı..

Hem resmi ideolojinin kalıplarının dışına çıkarak, hem tarafgirliği bir kenara bırakarak, hem de kendi sevdiği insanlardan sadır olsa bile bir gerçekle karşılaştığı zaman bu acıtıcı gerçeği yazabilmek tarihçilik olsa gerek. Aksi halde davrananlar; tarih değil, masal ve destan yazmış olurlar…

Biz işte bu anlamda bugünkü yazımızda Kurtuluş Savaşı'mızın gözden kaçırılan bir bölümünü sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

………..

Kurtuluş Savaşı’nın liderleri ülkenin en kolay ve kestirme yoldan kurtuluşu için uzun süre yöntem arayışları içerisinde olmuşlardır. Bu yöntem arayışları içerisinde en çok öne çıkan iki formülden biri; ‘Mandacılık’, diğeri ‘Bolşeviklik’tir.

Kurtuluş Savaşı Günlerinde Sovyet Bolşevizminin, emperyalizme karşı çıkan ideolojisi bir diğer grup Kuvayı Milliyeciyi derinden heyecanlandırıyordu .Şahitlerin naklettiğine göre; Mustafa Kemal Paşa, “İstanbul günlerinden beri Bolşevikliği kurtarıcı bir formül olarak görüyordu” (Mumcu,1998:30).

Türkiye’nin ilk Rusya Büyükeçisi Ali Fuat Cebesoy, Moskova’da yaşananları şöyle anlatmaktadır: Türkler, ister istemez Rusya ahvalini hoş görmek istemişler ve Bolşeviklerle hakiki dost olmağa çalışmışlar, onların yardımlarına arzı ihtikâr etmişlerdi (Cebesoy,2002:10).

Cebesoy, anlatmaya şöyle devam ediyor: Türk murahhas heyeti, Hariciye Komiseri Çiçerin ile yaptıkları mülakattan bir gün sonra, yani 14 Ağustos 1920'de Sovyet Sosyalist Şûralar Cumhuriyetinin devlet reisi makamında olan kızıl inkılap lideri Lenin Wladmir Ulyanof tarafından kabul edilmişti. Lenin,Türk milleti hakkında pek samimi hisler beslediklerini, ınüzaheretten geri durmayacaklarını beyan etmişti. Moskova'da temas ve müzakerelerde bulunan Türk murahhas heyetindeki askeri müşavir Erkan-ı harp Kaymakamı Seyfi (General Seyfi Düzgören) Bey'in 29 Ağustos 1920 tarihinde verdiği malumata göre Ruslardan askeri yardım malzemesi istemiştik. (Cebesoy,2002:147-148).

O günlerde Bolşeviklik dalga dalga bütün ülkeye yayılmaya başlamıştır. Rusya esaretinden dönen Binbaşı Ziya Yergök,  yaşananları şöyle anlatmaktadır: Batum’dan da Rize’ye gelerek yurdumuza kavuşmuş olduk. Rize ve Trabzon'da kaldığımız süre içerisinde subaylar içerisinde de Bolşevik olma temayülünde olanları sezdik. O sırada şark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa Bolşevikler hakkında araştırma yapmak ve rejimin hüküm sürdüğü Azerbaycan'da bu rejimin kaydettiği gelişmeleri gözleriyle görmek üzere bir heyet yola çıkarmıştı. O günlerde bu heyet Trabzon'da bulunuyordu. Sınıf arkadaşlarımızdan Harputlu Arif, Şükrü, Gezköylü İsmail ve Dursunoğlu Cevat heyet mensuplarıydılar (Yergök-Önal,2006:257).

Atatürk bu görüş istikametinde Anadolu’ya geçtiği zaman bir süre Bolşevik mefhum ve ifadelerini çeşitli temaslarında kullanmıştır. Nitekim Mustafa Kemal Paşa’nın, Çerkez Ethem’e gönderdiği mektupta III. Enternasyonal’e bağlı Ankara’da bir genel merkez kurulduğu, bu cemiyet merkezine kendisi, Refet Bey ve muhatabı Ethem Bey’in aza olarak yazıldığı belirtiliyordu. Bahsi geçen mektupta Mustafa Kemal Paşa, Çerkez Ethem’e ‘Ethem Yoldaş’ şeklinde hitap ediyordu” (Ethem,2000:79).

Taha Akyol bu vakıayı şöyle izah eder:Milli Mücadele sırasında genellikle sosyalist terminolojiyi kullanan Atatürk o dönemde taktik olarak “komünizm taraftarıyım” diyordu (Akyol,2009,2012).

Bir dönem Mustafa Kemal Paşa’nın bu yönü o kadar öne çıkmıştı ki, dini hassasiyetleriyle tanınan Nureddin Paşa Kuvayı Milliye’ye katılmak üzere Ankara’ya geldiğinde Mustafa Kemal Paşa’ya sorduğu ilk soru ‘Bolşeviklik hakkındaki görüşü’ olmuştu.

Mustafa Kemal öncülüğündeki bu grup, zaman içerisinde önce Yeşil Ordu’yu tesis etmiş ardından resmen bir komünist parti dahi kurmuşlardı. “Ankara’daki hükümet tarafından kurulmuş Komünist Parti’nin genel sekreteri olan Hakkı Behiç, partinin kurulduğunu ordu komutanlarına resmî bir yazıyla bildirmişti” (Başkaya,1991:158).

Yaveri Kılıç Ali, Atatürk’ün bir dönem Komünist Parti’yi yararlı gördüğünden bahseder: “Atatürk -gerektiği zaman kapatmak şartıyla- bir Komünist Partisi kurulmasını yararlı gördü (Kılıç-Turgut,2010:171). Zürcher de Atatürk’ün Komünist Fırkayı resmen kurduğunu yazanlardandır: “Mustafa Kemal, Halk Zümresi’nin bazı ılımlı üyelerini 'resmi' bir Türkiye Komünist Fırkası kurmaya ikna etti.Bu yeni partiyi kontrol altında tutmak için bazı yüksek rütbeli askerlerin de partiye katılmalarını sağladı” (Zürcher,2005:52).

Zaman içerisinde konjöktür birden değişiverince Mustafa Kemal Paşa, kendi himayesinde başlattığı ‘Bolşeviklik’ teşebbüsüne noktayı koymuş, o güne kadar bu istikamette ortaya çıkan teşekküllerin de varlığına son verdirmişti. “Türk Halk Kominist Partisi’nin liderleri kısa sürede tutuklanmış, Ankara’ya dönmekte olan Mustafa Suphi ve 15 arkadaşı Trabzon’da öldürtülmüş, sol güçlere böylece öldürücü bir yumruk indirilmişti” (Glosneck,1998:80).

Sözün burasında bir tãrihî yanlışa parmak basmakta fayda var. Haberleşme imkanının son derece sınırlı olduğu o günün Anadolu’sunda isyana kalkışan Anadolu köylülerini, isyana sürükleyen hakikat, Kuvayı Milliyecilerin bir devirde sürdürdüğü işte bu Bolşevik tavırdır.

Bir başka ifadeyle dini değerleri inkar manasında ‘dinsizlik’ olarak vasıflandırılabilecek Bolşeviklik taraftarlığı, Anadolu halkını Kuvayı Milliyecilere karşı mesafeli yaklaşmaya itmişti. Bu yanlış ideolojik tercih, Anadolu Kurtuluş Hareketi’nin hem enerjisini kaybettirmiş hem de kurtuluşu geciktirmiştir.

Anadolu halkı ve ileri gelenleri Kuvayı Milliye’nin hem icraatlarından hem de söyleminden rahatsızlardı. Bunda Kuvayı Milliye yöneticilerinin izlediği Bolşeviklik tavrının ve İttihatçı geçmişin  tesirleri vardı.

Nitekim Taraklı ve Göynük’te isyan ederek kasabaları ele geçiren, daha sonra Kuvayı Milliye güçlerince püskürtülen şahıslar, telgrafhanede bıraktıkları telgraflarında “Padişah’a karşı isyan eden Bolşevikler Taraklı’yı işgal etmek üzereler’ ”  demektedirler (Çolak,1996:52).

Konyalı Abdullah Fevzi Hoca da Kuvayı Milliye, Bolşeviklik irtibatını şöyle anlatır: Evvelce hükümetler ve Dahiliye Nezareti İstanbul’a tabi idi. Emir ve nehyi oradan alırlar idi. Ahiren ise bütün Anadolu hükümetleri Kuvve-i Milliyye, Bolşevikler eline geçti. İstanbul ve Halife idaresinden çıktı (Koçkuzu,2011:294).

Netice olarak şunu tesbit etmek mümkündür: Kuvayı Milliye liderlerinin başlangıçta kendilerini Anadolu insanına yeterince anlatamamaları, yahut bu konuda hususî bir gayret göstermemeleri isyanların ve Anadolu hareketine karşı mesafeli davranılmasının sebebi olmuştur.