Kuru yolunmuş tavuk nerede satılır?
İstanbul’umuzun tarihi ilçesinde bulunan tarihi cami Fatih Caminin avlusunda çeşitli yaş gruplarında insanlar oturmuş dinleniyorlardı. Caminin Malta kapısından telaşla bir hanım girdi. Yüzünden terler damlıyor bir taraftan da sinirli sinirli kendi kendine konuşuyordu: “Allah Allah ne biçim memleket olduk yahu. Koskoca Fatih’te kuru yolunmuş tavuk bulamıyorum. Ne biçim Müslümanız. Elbette kuru yolunmuş tavuk alacağım. Helal tavuk yedirmem lazım canım misafirlerime…”
Caminin avlusunda bulunan banklardan birine oturdu. Bir taraftan terini
silerken diğer taratan orada oturan diğer hanımlara da laf atıyordu.
-Ayol bakar mısınız, hanımlar şu caminin avlusundan giden gençlere. Hiç
giydikleri kıyafet olmuş mu? Ne öyle yırtık pırtık giyinmişler.
Yanındaki hanımlar ilk önce hiç cevap
vermediler. Ama kuru yolum tavuk isteyen hanım konuşmasını sürdürdü. Bu sefer
sözü cami avlusunda bisiklete binen çocukların annesine laf attı.
-Yahu şu çocukların anneleri yok mu Allah aşkına hiç terbiye vermiyorlar mı?
Zamane anneleri işte. Çocuk terbiyesi kim onlar kim?
Yanındaki hanımlar bu sefer o bozulmasın diye gayri ihtiyari istemeseler de
başını onaylar gibi salladılar. Ama bizim kuru yolum tavuk isteyen teyzemiz
adeta makineli tüfek gibi konuşmaya devam ediyordu. Hiç tanımadığı insanları eleştiriyor, onları
kötülüyordu. Şimdi sıra mahalledeki komşularına gelmişti. Üst kat komşusunun ne
kadar geveze olduğundan, mahalledeki bakkalın kazıkçı olduğundan, gelininin
temizlik noktasında titiz olmamasından bahsetti.
Bizim kuru yolum tavuk isteyen teyzemiz daha sonra gayet rahatlamış bir şekilde
Malta çarşısına doğru gitti. İçinden konuşuyordu yine kendi kendine: “ Kuru
yolum tavuk alacaktı. Helal olan kuru yolum tavuktu elbette. Gerekli özeni
göstermeliydi. Birçok insan bu konuda maalesef hassas değildi.”
Malta Çarşısına girerken yıllardır Darüşşafaka Caddesinde oturan ve
tanıyanların ona Hoca Anne dedikleri Safiye Hanım’ı gördü. Kendisi başında
elinde bastonu ile ağır ağır geliyordu. Ehli tasavvuf kalp gözü açık hanım
efendiydi. Gidip elini öpmek istedi Safiye Hanım’ın ama Hoca Anne elini vermedi
ve onun elini de tutarak caminin avlusundaki boş bir banka götürüp beraberce
oturdular. Yüzü asık ve birazcık da
sinirliydi Hoca Annenin. Bizim kuru yolum
tavuk isteyen teyzemiz buna bir anlam veremedi şaşırdı. Hoca Anne sert bir
şekilde başladı konuşmaya:
“ Bazı insanlar helal yiyecek konusunda oldukça hassaslar bu
gayet güzel bir şey. Ama Rabbimiz başka bir şey daha diyor. Sakın ola ölmüş
kardeşinizin etini yemeyin diyor. Ve diyor ki :”Sizin bir kısmınız diğerlerinin
dedikodusunu yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten
hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. “ Hiç tanımadığımız insanların gıybetini yapmak
büyük bir günah ve bir o kadar da çirkindir. Hele hele yakın çevremizde bulunan
kişilerin yüzüne karşı söylemeyeceğimiz şeyleri arkasından konuşmak ne tiksinti
verici bir harekettir.
Hoca Anne daha sonra kendinden beklenmedik bir hareketle bismillah diyerek
bastonunu aldı ve hiç konuşmadan camiye doğru gitti.
Bizim kuru yolum tavuk isteyen, sabahtan beri çarşıyı bir
birine katan teyzemiz ise bir süre bankta oturdu. Hoca Anneni söyledikleri
doğruydu. Ne kadar utanmıştı. Evet, sabahtan beri yapmadığı gıybet kalmamıştı.
O da hemen camiye doğru yöneldi ve hanımların abdest alma yerinden abdest
alarak doğru camiye gitti. Önce tövbe etmeliydi yaptıklarından. Şükür ki onu
uyandıran biri olmuştu. Ya bu şekilde hayatını devam ettirseydi. Rabbinin
huzurunda ne diyecekti. Kuru yolum tavuk araması onu kurtaracak mıydı?
KISACA:
Hucurât
Sûresi 12: “Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir
kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın.
Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten
hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz
Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”
İsrâ Sûresi 36: “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına
düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi, yaptıklarından sorumludur.”
Kaf Sûresi 18: “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu
gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”