25 Eylül 2019

Kuşlar dinlemezse insanlar anlamaz

Yazıya “Bismillah” dediğim gün itibariyle en son okuduğum kitap Eylül 2018'de Ketebe yayınlarından raflarımızda bana da yer açın diyen Ahmet Murat'ın “Kuşlarla Sohbetin Şartları” kitabı.

İslam tarihinde doğduğu zamandan günümüze mühim bir rol üstlenen,  medeniyetimizde, irfanımızda, kültürümüzde ve sanatımızda önemli izler bırakan, kısa zamanda mühim bir ilmi disiplin haline gelen, kalbi merkeze alarak insanın içini dışına, kalbini kalıbına  hakim kılan, şehvetin ve şöhretin her türlüsüne karşı mücadele yolunda abide şahsiyetler yetiştiren, insanı iman, amel ve ahlakta edeple kemale götüren, erdemleri erkan haline getiren, daha çok insanın kalbi ile meşgul olan, bir disiplin olmasına rağmen bir kısım kendisini bilmez sefih ve soysuz herif'i na şeriflerin sapkınlık, çapkınlık ve hovardalıkları iddiaları merkeze alarak, onu bir şehvetiye hareketi gibi tarif etme sığlığının içinde debelenen, talihsiz kalemlerin, bu toprakların İslamlaşmasında üstlendiği hatırı sayılır rolden intikam alırcasına, çağdaş taarruzlarla bütün kurumları, kavramları ve müktesabatının üzerinden adete bir silindir gibi ezilerek üzerinden geçilmeye çalışılan tasavvuf gerçeğinin koskoca bir yalan sayılmaya çalışıldığı bu günlerde bu duruma itirazım var diyerek “Durun kalabalıklar burası çıkmaz sokak” dercesine kaleme alınmış olan bu kitabı okumanın tam zamanı.

 Kemal-i keyifle okuduğum bu kitabın tahlilini müstakbel bir zamana tehir ederek insana, hayata, dünyaya ve eşyaya arifler bahçesinden zarif nazarlar toplamış olan bu kitabın altını çizdiğim bazı cümleleri sizlerle tadımlık niyetine paylaşmak istiyorum:

 “Yeterince eli açık olsaydık, cömertlik yapmak için kendimizi bir başkasının cömertlik sınırlarıyla mukayyet görmeyecektik…

 Râbiatü'l Adeviyye'ye bir adam gelmiş. Başlamış huzurunda dünyayı yermeye: “Dünya şöyle kötü, böyle bayağı, şu kadar adi. Ah şu dünyanın ettikleri.” Epey uzun süren bu yerme seansından sonra, tarihin gördüğü en dev kadınlardan olan Rabia Sultan ona şöyle demiş: “Bitirdiysen, senin şu ana kadar ne yaptığını söyleyeyim. Senin konuşmandan benim anladığım, sen dünyayı çok önemsemiş, onu çokça kafana takmışsın.”

 Edebiyat tarihi, aşktan yakınmanın tarihi, biraz da şairi ayrı dertlenir, romancısı ayrı. Kalabalık bir kavuşamayanlar kadrosu...

 Aşk içteki ayaklanmanın adıdır… Namazda selam verilince namazdan çıkılır, malum ariflerin namazından ise selamla da çıkılmaz. Belki bir namazdan bir başka namaza, mesela fidan dikim namazına geçilir. Fidan dikim namazı esnasında da, kıyamet bile kopsa namaz bozulmaz, tamamlanır…

 Bak ne diyeceğim… Mademki dünya durmuyor ve geçip gidiyor. Sen de ondan geç yahu. Sana bakmıyor mu, sen de ona bakmayıver. Fani olan dünyaya gönül verenin, gönlü ölüdür.

 Hayat nedense bizim önümüzde, edebiyat ve felsefede durduğu gibi durmuyor…

 Velilerden bir, şöyle der: “Sen günahını gözünde büyüttüğünde o hak katında küçülür, sen ibadetini gözünde küçülttüğünde o hak katında büyür.”

 Tevbe bize, işlenen hatayı yeniden işleme fırsatı vermek için değil, onu gözümüzde büyütmek ve yeniden işlememek içindir…

 Bir sufi sözü vardır: “Seni dünyaya çağıran aldanmış, amele çağıran yormuş, Hakk'a çağıran ise sana iyilik etmiştir.”

 Her abartı, her süsleme, her cila, manevi olanın sinsi bir sömürüsüne yol açıyor…

 Bereket sözcüğünde, kapitalist aklın almayacağı bir şey bulunur. Bereket sayesinde az çoktur, uzak yakındır. İki kişinin doyduğuyla üç kişi doyabilir. Az söz, çok etki doğurabilir…

 Evin içinde mayalanmayan bir İslam'ı meydanlarda, camilerde tutmuş görmeyi beklemek beyhudedir…

 İman, bizi ateşleyen, bizi rüzgârla dolduran, Allah'ın huzuruna fırlatan, nefes kesen bir şey olmadığında, bir yük, bir alışkanlık haline gelecektir…

 Ezanlar sadece minarelerden okunmaz, insanın içinde de okunup, durur…

 İç dünyamız arındıkça ve güzelleştikçe, arınık ve güzel olanları kendimize doğru çekebileceğiz. O zaman kuşlar sohbete gelecekler, ceylanlar başlarını dizimize koyacaklar…”

 Yazının başlığı kitabın üzerine bina edildiği muhteşem menkıbeden neşet etmiştir. O menkıbe neydi? sorusunun cevabı Kuşlarla Sohbetin Şartları kitabında okuyucularıyla vuslatı bekliyor.