Kuvvet

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Yaklaşık herkesin bildiği, kişisel gelişimde de devamlı kullanılan, Abraham Maslow tarafından düzenlenmiş meşhur “İhtiyaç Hiyerarşisi” hatırlayalım. Bu sıralamanın temelini maddi ihtiyaçlar oluşturur. Yani nefes alma, yeme içme, barınma, uyuma gibi şartların yerine gelmesidir temel olan. Onun üzerinde yükselen güvenliktir. Güvenlik temin edildiğinde aidiyet ve sevgi ihtiyacını giderir insan. Sonrasında başarı ve saygı ihtiyaçları da tamam olunca “kendini gerçekleştirme” mümkün olur. Ahlakın inşası, üretkenlik, önyargılardan kurtulma, hakikati algılama ve kabul, sorunlara yapıcı ve çözümcü yaklaşım gibi sorumlulukları yüklenebilen ve üstesinden gelen insan kendini gerçekleştirmiş sayılır.

Ama hakikaten böyle mi?

İnanan, nereden geldiğini ve nereye gideceğini bilen, dünyadaki vazifesinin farkında olan, dünyada ektiklerinin ahirette karşılık bulacağına inanan, Hz. Allah'ın varlığına ve birliğine inanan, Peygamberimiz'in (a.s.v) tek rehber ve onun vasıtasıyla inen Hz. Kur'an'ın hüküm veren tek kitap olduğuna iman edenler için durum hakikaten böyle mi?

Kısas-ı Embiya yani Peygamberler Tarihi, insanın fizyolojik, psikolojik ve sosyolojik varlığının ifadesi noktasında bugüne dair en önemli işaretleri içeriyor. Ve elbette “İhtiyaç Hiyerarşisi”ne verecek cevabı var. Hatta birden çok cevabı var. Birini burada dile getirmeyi faydalı buluyorum.

Hz. İbrahim Aleyhisselam, Hz. Hacer Validemiz'i ve oğlu Hz. İsmail Aleyhisselam'ı Kâbe yakınlarına bıraktığında yanlarında yalnızca bir kırba su vardı. Hadis-i Şerif'te vaka şu şekilde geçiyor:

“Hâcer çocuğunu emziriyor, kırbadaki sudan içiriyordu. Su bitti, Hâcer ve oğlu susadı, yavrusuna acıyarak bakıyordu. Çocuk susuzluktan ağlayarak yuvarlanıyordu. O buna dayanamayarak yakındaki Safâ dağına çıktı, etrafa baktı, insan ve su arıyordu. Bulamayınca eteğini toplayarak Merve dağına çıktı. Yedi defa böylece gidip geldi. (Bunun) hatırası olarak hacıların aynı tepeler arasında yedi kere Sa'y etmeleri meşru kılındı. Yedincide Merve'ye çıkınca bir ses duydu, kendi kendine dur bakalım dedi. Ve dinledi, ses gelen tarafa dikkatle baktı ve: 'Ey ses veren kişi! Bize hayrın, yardımın olacaksa gel.' dedi. Şimdiki Zemzem'in olduğu yere bakınca bir kuşun ökçe veya kanadı ile oranın toprağını eşerek suyu meydana çıkardığını gördü. Bu bir melekti.

Hâcer bu suyu içti ve çocuğunu emzirdi.

Melek ona: 'Korkmayın burada Allah'ın bir emri vardır. Bu çocuğun babası onu yapacaktır.' dedi.”

Burada hangi ihtiyaç hiyerarşisinden söz etmek gerekir?

Ahlakın inşasını, üretkenliği, önyargılardan kurtulmayı, hakikati algılama ve kabulü, sorunlara yapıcı ve çözümcü yaklaşımı sadece ve sadece ihtiyaçlarının tamamını giderebilmiş insandan bekleyebilen bir hiyerarşinin, yukarıda gerçekleştiği ayetlerde de yer alan kıssa ile uzaktan yakından ilgisi bulunmuyor.

İnsanın şerefinden en zor zamanda bile vazgeçmeyecek kuvvete sahip olduğu bilgisi “İhtiyaç Hiyerarşisi”nde yer almıyor.

Çünkü bu hiyerarşi, kişinin en zor zamanda dahi içinde hayata tutunabileceği büyük kuvveti olduğuna, ölümü pahasına bile olsa şerefli yaşamaktan vazgeçmeyebilecek ahlaki donanımı bulunduğuna, inancı ve tevekkülüyle hayata tutunabileceğine dair ihtimalleri içermiyor. Çünkü bu hiyerarşi, kapitalist dünyanın karşılıksızlığa karşı olan bütün hükümlerini kabul eden bir tavır içinde. Çünkü önce karnın doyacak ki sevebilesin. Çünkü önce başında bir çatı olacak ki güvenebilesin. Çünkü önce başın rahat bir yastığa düşmeli ki saygı duyabilesin. Çünkü önce bütün bunlar ve çok çok daha fazlası gerçekleşmeli ki ahlaklı olabilesin!

Zor zamanlardayız.

Bu zamanları zor kılan ise, insanın varlık içinde yokluk çekmesine sebep olan bu emperyal vaatlerle her anını sınıyor olması ve bu sınamada nefsini pohpohlamaktayken dünyada içinde olmadığı bütün kargaşalara sırt dönmesi.

Bencil insanlarla kıyıcı savaşları yaşamak daha zor.

Dünya meşgalesine, inancının mührünü vuracak ibadetlerle ara vermek çok zor.

Bencil güdümlerle malıyla ve canıyla insan onuru ve iman için mücadele etmek gün geçtikçe daha zor.

İhtiyaç hiyerarşisini hayatında tamama erdirmişlerin zor zamanları anlamasını sağlamak her zamankinden zor.

Çünkü bu hiyerarşi, nefse övgüyü gerekli kılıyor; bencilleştiriyor; yalnızlaştırıyor; duyarsızlaştırıyor. Ekmeğini kazanırken onura ve ahlaka ihtiyaç duymayan bir hiyerarşinin çocuklarımıza daha yolun en başında dikte edilmesi nefisle, hayatla, hayata ve inanca kast eden düşmanla mücadeleyi baştan kaybettiriyor.

Kuvvet çok anlam ihtiva eden önemli bir kelime. Kuvvetli olmaya ihtiyacımız var. Her türlü güdümlü bencilleştiriciyle, acımasızlıkla, zihin ve fikir işgalleriyle ve kötülüğün karşısında Mehmetçiğimizle giriştiğimiz mücadeleyi küçümseyenlere karşı hiç olmadığımız kadar kuvvetli olmaya ihtiyacımız var.

Varoluş için, yokoluşa karşı durabilmek için, dayatılan bütün çarpık ve gaddar zihin yapılandırmalarına direnebilmek için kuvvete ihtiyacımız var.

İnsanın içinde bu kuvvet var. Hz. Allah'ın insanı ne kadar güçlü yarattığını anlamak adına Zemzem kıssası dahi kâfi gelebilir.

Mübarek üçaylar, içimizdeki kuvvetti, yaratılmış âlemleri hatırladığımız bir devre olsun niyazıyla…

Şerefli Mehmetçiğimizin kuvvetli ve verdiği mücadelenin muvaffakiyete vesile olması duasıyla…

***

Künye: Kuvvet, Arapça kökenli bir kelime olup fiziksel güç, takat; şiddet, zor, cebir; yetke, erk, nüfuz; dayanıklı olma durumu; bir ülkenin silahlı gücü; güç; durgunluğu harekete veya hareketi durgun bir duruma çeviren etken, direnci kıran veya direnç doğuran özellik; bir niceliğin kendisi ile çarpılarak yükseltildiği derecelerden her biri anlamlarına gelmektedir.