28 Nisan 2017

Lefkoşe Büyükelçiliği’nden 16 Nisan skandalı

16 Nisan'da Türkiye'nin dış temsilciliklerinde yaşananlarla ilgili son derece ilginç bilgi ve raporlar gelmeye devam ediyor. Özellikle Suudi Arabistan'da yaşananları inşallah önümüzdeki günlerde detayları ile yazacağım.

Ancak şimdi size KKTC'de ikamet eden ve referandumda oy kullanma hakkına sahip 103 bin vatandaşın bulunduğu Lefkoşe'de yaşanan bir hadiseyi nakledeceğim.

KKTC'de yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Aykut Günel, zevcesi de yanında olduğu bir şekilde üstünde Türk bayrağı baskılı bir tişört, boynunda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan resimli bir kaşkol ve fes ile 8 Nisan günü oyunu kullanmak için sandığa gider.

47

Sandık, Türkiye'nin Lefkoşe Büyükelçiliğinin karşındaki 20 Temmuz Fen Lisesi'ndedir.

Okula girişte KKTC polisi bu kıyafetlerle içeri giremeyeceğini, bunun seçim yasaklarına aykırı olduğunu söyler. Aykut Bey, bu yasağın sadece siyasi parti flamaları ve logoları için geçerli olduğunu söyler. Bunun üzerine polis sandık başkanını çağırmaya gider.

Tam sırada arkadan bir adam “Sen bu fesi de, atkıyı da kıyafeti de çıkaracaksın. Burası Osmanlı değil. Burası Laik Cumhuriyet'tir” diyerek Aykut beyin üzerine yürür.

Bunun üzerine münakaşa başlar. Onlarca kişinin gözü önünde gerçekleşen hadiseye 50-55 yaşlarında örtülü bir hanım dâhil olur veBurası özgür bir ülke, bırakın delikanlıyı, herkes istediğini giyebilir” der.

Bunun üzerine bu hırçın zat, bu hanıma dönerek, “Sende çarşafını çıkaracaksın. Burası Osmanlı değil, burası laik Türkiye” diye bağırır.

Hâlbuki bu hanım çarşaflı değil başörtülüdür. Bu tepkiyi gösteren kişinin gözünde kapalı olmak ile çarşaf giymek arasında fark yok. Çünkü iç dünyasında onun için örtünmek düşman olmak için yeterli bir neden. Hoş, çarşaf olsa ne fark ederdi!

Bu sırada polis Aykut beyi oradan uzaklaştırır ve  “Bu kim biliyor musun?” diye sorar. “Bilmiyorum” denilmesi üzerine KTTC polisi, “o Türkiye'nin Lefkoşe Büyükelçisi Derya Kanbay” der.

Aykut Bey ise “Kendisinin bize nasıl davrandığını gördünüz. Kendisi kabadayılık yapmayıp, nezaketle söylese çıkarırdım. Ama bir büyükelçiye yakışmayacak şekilde davrandı” der.

Bir oy boşa gitmesin diye kıyafetlerini değiştirip oyunu kullanır.

İşte sorun sadece içerideki bürokraside değil, Türkiye'yi dışarıda temsil ettiğini zannettiğimiz diplomatların durumu da bu.

Bu, nasıl döküldüğümüzü ve hangi zihniyetteki tiplerin bu milleti dışarıda temsil ettiğinin tek örneği değil. Hepsini yazsam, yine çok uzun yazdın dersiniz.

Fakat geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi'nin ettiği laflar sonrasında hâlâ görevde kalması, Türkiye'nin BM'deki daimi temsilcisinin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nu eli cebinde karşılamasına hiçbir müeyyidenin uygulanmaması, Suudi Arabistan'daki bazı diplomatların Esed'çi olması, pek çok diplomatın Türkiye'nin manevi değerlerine yabancı olması ve hatta Dışişlerinde monşer zihniyetinin önemli ölçüde devam ediyor olması hepimizin büyük bir yarası.

Size Eski Türkiye ile Yeni Türkiye'nin dış temsilciliklerinde çok da bir şeyin değişmediğinin göstermek açısından nasip olursa bundan tam 20 yıl önce Bosna Herkes'teki Büyükelçiliğimizde bana yapılanları yazacağım.

Ama önce Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerde yaşananları da kayda geçirmek gerekiyor.

Pazartesi görüşmek üzere…