23 Temmuz 2017

Lozan anlaşması ne getirdi ne götürdü?

                                                                                   SAKLI TARİHTEN SAYFALAR

 Bugün; bundan 94 yıl önce 24 Temmuz 1923 tarihinde 2.Meclis tarafından kabul edilen Lozan Anlaşmasını çeşitli yönleriyle ele alacağız

Dönemin Siyasi Yapısı

Lozan Anlaşması 1. Meclis'te uzun süre tartışılmış, anlaşmanın imzalanmasının ülkenin aleyhine olacağını müdafaa eden mebusların muhalefeti bariz bir şekilde yükselince ve Lozan Anlaşmasının bu Mecliste kabul edilmeyeceği anlaşılınca, Kurtuluş Savaşını veren 1. TBMM'nin yasama faaliyetine Atatürk tarafından son verilmişti. Yeni meclisi oluşturan mebuslar, Mustafa Kemal tarafından atanmış şahıslardan ibaretti.1. Meclis'te Lozan'a muhalefet eden milletvekilleri ise tabiî olarak kendilerini tekrar Meclis'de bulamamışlardı.

  1. TBMM ilk iş olarak Lozan Anlaşması'nın ivedilikle görüşülmesini kabul etmişti. Bu anlaşmayla Misak- ı Milli sınırları içinde bulunan sembolik ve stratejik öneme sahip bazı topraklardan feragat edilmiştir. Halbuki I. Cihan Harbi bitiminde Musul, Halep ve Batum dahil Türklerin ağırlıkta yaşadığı bütün bölgeler elimizde idi.

Lozan'da Batı dünyasının da onayladığı bir haritaya hararetle sahip çıkan Türkiye, Misak-ı Milli hudutları dışındaki Türk topluluklarını da nüfuz alanı içinde görmediğini tescillemiş oluyordu.

Lozan Murahhas Heyetinin Yapısı

Lozan'a gelen yabancı murahhas heyetlerinin reisi, aza ve mütehassıslarının ekserisi Yakın Şarkta senelerce tecrübe görmüş, müstemlekeci ve emperyalist ruhunu yaşatmış şahsiyetlerdi.Bizim murahhas heyetimizin ne reisi ve ne de azaları hâriciyede bulunmuş, Avrupa diplomatlarını tanımış zevat değildi. Malî, iktisadî ve siyasî mütehassıs telâkki ettiğimiz memurlarımızın mühim bir kısmı da Osmanlı hükümeti ve kapitülâsyonların tesiri altında yetişmiş kimselerdi.

Dönemin Meclis Başkanı Ali Fuat Cebesoy Lozan Görüşmelerine gönderilen heyet konusunda yaşanan olayları şöyle anlatır:Murahhaslarımız, millî sulh dâvamızı bir an evvel halletmek emeliyle ve o kadar iyi niyetlerle Lozan'a gitmişlerdi ki daha konferans başlamadan karşı taraf diplomatlarıyla temasa gelir gelmez hayal sukutuna uğramışlardı. Temas ve müzakerelerde bulundukları Avrupa heyetlerinin, murahhas ve memurlarının şahsiyet ve hüviyetlerine dair pek az malûmatları vardı. Bu yüzden müzakere ve münakaşa sıralarında aynı zihniyet ile görüşmelerine imkân bulamamışlardı.Esefle kaydetmeliyim ki Osmanlı hâriciyesinden Ankara hâriciyesine Avrupa diplomat ve Hariciye memurlarının emperyalist ve müstemlekeci zihniyetleri hakkında da hiç bir şey devredilmemiş ve malûmat verilmemişti. Bizimkiler Lozan'da tam mânasıyla kendileri için meçhul olan bir âlem ile karşılaşmışlardı.(Cebesoy,2007:275)

Öte yandan Lozan'da TBMM Hükümeti adına başmurahhas olan İsmet Paşa'nın Hükümeti atlayarak Mustafa Kemal ile doğrudan münasebetler kurması, Başbakan ve  Meclis  başta olmak üzere bir çok kişi ve kurumun tepkisini çekmiştir.

Lozan'daki Türk murahhas heyeti konusunda bilgi veren kaynaklardan biri   ABD'nin ilk Türkiye Büyükelçisi John Grew'dir. Grew, Lozan'da ABD'li petrol şirketlerinin menfaat takipçiliğini yapmakta bunun için de Türk tarafının önemli katkılarını beklemektedir. Kendi deyimiyle “ ‘Tavuk kümesine dadanan bir tilki gibi' tam yedi kez İsmet Paşa'yı ziyaret eden ve kendi taleblerini İsmet Paşa'ya dikte eden Grew, mücadelesinde zafer kazanır. İsmet Paşa neredeyse 10 yıl yaşlanmıştır ama John Grew'in istediği madde de kabul edilmiştir.” (Grew,200:13-29-63)

 lozan ile ilgili görsel sonucu

Lozan'daki başmurahhas konumunda bulunan İsmet Paşa'nın gösterdiği performans ve münasebetler bugün hâlâ tartışılmaktadır. İsmet Paşa'nın en küçük şeylere yaptığı itirazlar dahi konferans idarecileri tarafından reddedilmiş,her itirazdan sonra Lord Curzon aldırış etmeksizin öteki maddeye geçmiştir.

Şimdi, ‘Lozan da neler oldu?' sorusunun cevabına genel hatlarıyla göz atalım.

Yeni Misyonun Kabulü:

Lozan görüşmelerine gönderilen heyetin en önemli vasfı, Misak-ı Milliden vazgeçmiş kişiler olmalarıydı.Misak-ı Milli belgesi ile Batı dünyasının da onayladığı bir haritaya hararetle sahip çıkan Türkiye, Lozan'da Misak-ı Milli hudutları dışındaki Türk topluluklarını da nüfuz alanı içinde görmediğini belirtmiş oluyordu.

Mehmet Doğan bu yeni süreci şöyle anlatır:İsmet Paşa Lozan Anlaşması'nın imzalanmasından bir süre sonra -anlaşmayı uygulama garantisi olarak- Başbakanlığa getirilmiş ve bu görevi uzun süre devam ettirmiştir. İnönü Atatürk'ün ölümünden sonra da  Cumhurbaşkanı olarak 1. Dünya Harbi'nden sonra Türkiye'ye biçilen statükoyu korumaya devam etmiştir. (Doğan M, 2005:79)

Kadir Mısıroğlu da  Lozan'a Rauf Bey yerine İsmet Paşa'nın gönderilmesinin sebebini şöyle açıklar:Curzon'un planını ilk başta anlamayan İnönü'nün, daha sonra karşı  tarafın amacının Türkiye'yi mazisinden tamamen koparmak olduğunu  sezdiği halde, söz konusu amacın gerçekleşmesi hususunda teminat  verdiği belirtilmektedir. (Mısıroğlu,1971:309)

Osmanlı Devleti'nin Borçlarının Kabulü:

Lozan'da Türkiye'nin aleyhine kabul edilen şartlardan biri Osmanlı Devleti'nin borçlarının kabul edilmesiydi. Yeni Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlının her şeyini reddetmişti de nedense borçlarına sahip çıkmıştı. Bu borçlar, 25 Mayıs 1954 tarihine kadar yaklaşık 30 yıl boyunca düzenli olarak ödenmişti.

Osmanlının Mallarından Vazgeçilmesi:

Lozan'da, Osmanlı Ailesine mensup şahısların üzerinde gözüken malların durumu da yabancı devletler için önemli bir konuydu. Prof.Dr.Hakan Özoğlu, Amerikalı ticaret temsilcisi gözüken Gillespie isimli  kişinin bu konuları yakından takip ettiğini şöyle anlatır:O zamanlarda II. Abdülhamid'in mirasçıları Sultan'ın özel arazileri olduğunu iddia edip, bunları geri almak için Ankara'dan talepte bulunuyordu. ABD görevlisi Rauf Orbay'dan hükümetin bu konu hakkındaki tutumunu öğrenmeye çalışıyordu.Gillespie, Rauf Bey'e Abdülhamid'in mirası konusunu da soruyor.“Hükümetimiz Türkiye toprakları haricindeki miras taleplerini tanır ama dâhilindekileri tanımıyoruz.” cevabını alıyor. Yani ‘Türkiye dâhilindeki mal, mülk, arazi taleplerini tanımıyoruz ama Türkiye toprakları haricinde kalan taleplerin bizim için bir mahzuru yok' demeye getiriyor. (Özoğlu,2010) 

Lozan'daki Heyet Müşavirlerinden Hasan Bey bir manevra ile elimizden çıkmış ülkelerdeki Türk gayrımenkullerini el atılmaktan korumak için bir hayli çaba göstermişti.Bu sorun  Lozan Antlaşması görüşmeleri sırasında da gündeme geldi:Türk temsilci Hasan Bey, Hazinei Hassa mallarının, Osmanlı Devleti'nden ayrılan topraklar üzerinde kurulan devletlere herhangi bir bedel ödenmeksizin geçirilecek malların dışında tutulmasını istedi. Hasan Bey, bu malların devlete ait olmadığını, aksine özel mülk statüsünde olduğunu belirtti. (Koçak,1990:16)

Hasan Bey bu manevra ile Türkiye dışında kalmış Osmanlı mülkünün ait olduğu devletlerin hazinesine geçmesini önlemeye çalışıyordu.

Kıbrıs ve Batı Trakya'nın Verilmesi:

Misak- ı Milli sınırları içinde bulunan bazı topraklardan da Lozan'da feragat edilmişti. Halbuki I. Cihan Harbi bitiminde Musul, Halep ve Batum dahil Türklerin ağırlıkta yaşadığı bütün bölgeler elimizde idi.

Kadir Mısıroğlu Kıbrıs ile ilgili bu tarihi yanlışa nasıl imza atıldığını şöyle anlatır:Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundaki temel belge olan Lozan Antlaşması ile Kıbrıs İngiltere'ye verilmişti. Osmanlı İmparatorluğu 1571'de fethedilen Kıbrıs'ı 1878'e kadar elinde tuttu. Lozan'da ise antlaşmanın 20'nci maddesine "Türkiye, Britanya Hükümeti tarafından Kıbrıs'ın 5 Kasım 1914'te ilan olunan ilhakını tanıdığını beyan eder" diye yazıldı. Türk iç ve dış siyasetinde Kıbrıs diye bir sorun var olmadı. Daha da ötesi bu döneme kadar Kıbrıslı Türkler büyük sayılarla Türkiye'ye göç etti. Bu göçler teşvik edilirken Ada'daki nüfus dengesinin Türkler aleyhine bozulduğu da hiç önemsenmedi. (Mısıroğlu,1971:245)

Binbaşı Hüsrev Gerede de Lozan'da Batı Trakya'nın verilmesinden duyduğu rahatsızlığı şöyle anlatır:Lozan'da Trakyamız aleyhine bir köprübaşı özelliği taşıyan  bu kara parçası için Lord  Curzon çok diretmiş yeniden bir savaşı  göze almamak için Yunanlılara bırakılmasına razı olunmuştur. Kuşkusuz ki işin gerçek yüzü ancak konferans tutanaklarının  incelenmesiyle aydınlığa çıkabilir. (Gerede- Önal,2003:226)

Musul'un Verilmesi:

Musul, Misakı Milli sınırları içersinde olduğu için ilk başlarda yeni cumhuriyetin bütün ileri gelenleri tarafından savunuluyor, bizim topraklarımızda kalacağı söyleniyordu.Mustafa Kemal Paşa bunların başında geliyordu.M.Kemal kendisine Berlin'den mektup yazan Talat Paşa'ya “Türkçe ve Kürtçe konuşulan bütün vilâyetlerimiz bizim olacaktır.”der. Bu tarifçe, ilk kurtarılacak yerler arasına, bugünkü vatan sınırlarından öte Musul-Kerkük, Batı Trakya, 12 Ada, hattâ (o tarihte, Türklerin % 70 çoğunlukta olduğu) Yunan Makedonyası da giriyordu. (Kabaklı,1989:33)

Meclis Başkanı Ali Fuat Cebesoy da benzeri kanaatler açıklamıştı.Musul vilayeti bize göre, misak-ı milli hudutları içindeydi. Binaenaleyh hiçbir suretle diğer bir devlete terk edilemezdi. (Cebesoy,2007:240)

Dönemin Başbakanı Rauf Bey de Musul konusunda aynı kanaati taşıyordu ve bunun için Lozan'da bulunan İsmet Paşa'ya bir telgraf dahi çekmişti.Hüseyin Rauf Bey'in imzasıyla ve ‘Zâta mahsus' kaydı ile İsmet Paşa'ya aşağıdaki telgraf çekilmişti: Yirminci madde – Musul meselesi. (Birinci derecede haizi ehemmiyettedir) (Cebesoy,2007:260)

Ne var ki Lozan görüşmelerinde Hilafet ile ilgili sahiplenmenin birden değişmesi gibi Musul ile ilgili kanaatler de birden değişiverir.

Mustafa Kemal Paşa, artık arkadaşlarına şu fikrini söylemekten çekinmemektedir: Köhneleşen ve hayatlılığını kaybeden Osmanlı İmparatorluğu gövdesi üzerine devlet oturtulamaz. Ancak Türk çoğunluğu toprağı üzerine oturtulabilir. Atatürk «Biz önce Türküz ve Türk olmayan vilayetleri memnuniyetle bırakacağız» diyordu. (Silvera,1984:440)                                                                                           

Durum böyle gelişince Meclis içindeki bazı mebuslar bu gelişmeye şiddetle karşı çıkarlar. Meclis Başkanı Ali Fuat Cebesoy,  bu yaşananları şöyle anlatır:Hoca Şükrü Efendi her ne kadar,Mesele mühimdir, müzakere nasıl kâfi olur?” diye bağırdıysa da Mustafa Kemal paşa kendisini şöyle susturmuştu: “Sus artık hoca efendi.” (Cebesoy,2007:204)

Lozan'da Musul ve civarı ile ilgili durum böyleyken Hatay vilayeti de sınırlarımız dışında kabul ediliyordu. Boğazlar Bölgesi'ne Türk Ordusu'nun girişine de müsaade edilmiyordu.

Mübadele ile Yapılan Tarihi Hata:

Lozan'da toplumsal hafızada derin iz bırakan maddelerden biri de Nüfus mübadelesi anlaşmasıdır. Mübadele Sözleşmesi, 30 Ocak 1923'te imzalanmış, bilahare Lozan Anlaşması'nın bir ek protokolü olarak onaylanmıştır.

lozan ile ilgili görsel sonucu

Buna göre;İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri hariç Türkiyeli Ortodokslar ile Yunanistanlı Müslümanlar karşılıklı olarak zorunlu yer değiştirmeye tabi tutulmuşlardı. Tarih kitaplarında işte bu kuru bilgiler yazar. Oysa dünya tarihinin en büyük nüfus takası olan bu anlaşmanın insani, tarihî ve sosyoekonomik pek çok sonucu vardı.

Konunun uzmanlarından Akın Üner Mübadeleyi şöyle anlatır:Yunanlar, acil çözüm olarak Rum mübadilleri Türklerin evine yerleştirdiler. Böylece Türkleri taciz etmiş ve göçe zorlamış oluyorlardı. Rum mübadiller, Anadolu'dan çok düzensiz ve çok daha kötü koşullarda göç etmek zorunda kaldılar, ama orada kısa bir süre sonra Türklerin evlerine yerleştirilip yara sarma imkânı buldular. Türkler ise Rumlara göre çok daha düzenli sayılabilecek koşullarda mübadele edildiler; ama geldiklerinde burada Rumlara ait hemen her şey yakılıp yıkılmış olduğundan yıllarca çadırlarda yaşamak zorunda kaldılar. Kısacası Rumların gidişleri, Türklerin ise mübadele sonrası ilk yılları diğerine nazaran daha zordu diyebiliriz. (Üner,2011)

Münevver Ayaşlı'ya göre mübadele anlaşması gurbetteki Türklerin aleyhine olarak hayata geçirilmiştir.İstanbul Rumları bir vaveyla koparmışlar ve İstanbul Rumlarına istisnai bir muamele yapılmıştı. Bunlara “Etabli” denmiş ve mübadeleye tabi tutulmamıştı.Anadolu'daki Rumların serveti, Rumeli'ndeki Türklerin, Rumeli'nde bırakacakları servet yanında “devede kulak” kalıyordu.Rumeli'ndeki Türkler muazzam servetlerini bırakacaklar ve Avrupa'da tek bir Türk kalmayacaktı. (Ayaşlı,2003:119)

Ali Fuat Cebesoy, mübadele ile ilgili rakamları şöyle verir:

1- 400.000 kadar muhacir Türk vapur şirketleriyle memleketimize kâmilen nakledilmiştir.

2- İrkâp iskeleleri ile ihraç iskeleleri arasında, seyahat esnasında vuku bulan vefat 269'dur. 870 kişi misafirhanelerde; 1018 kişi de hastanelerde vefat etmiştir. Diğer mahallerde ölenlerle cem'an 2819 ölüm vardır.

3- 380.000 muhacirden 56.347 muhacir Samsun, 79.631 Trakya, 38.921 Karesi, 64.618 İzmir, 26.824 Bursa, 33.129 İstanbul, 26.568 İzmit, 6.172 Antalya, 30.674 Konya, 20.856 Adana, 4.121 Sivas, 2.984 Kastamonu mıntıkalarına yerleştirilmiştir.

Trakya'ya 60.000'e yakın çiftçi gönderilmiştir. Seyahat tıka basa yapılmıştı. İhraç iskelelerinden iskât mıntıkalarına nakliyat yapılırken mübadillerin ne sıhhi ahvaline ve ne de iaşelerine bakılmıştı. 400 binin 250 bini müreffeh bir hale getirilmiştir. Mütebaki 150 bini açıkta kalmış ve perişan olmuş. (Cebesoy,2007:505-506)

Lozan'dan Geriye Ne kaldı?

Lozan'ın olumsuz sonuçları, bütün üyeleri tayinle gelmiş olan 2. Meclis'te onaylanırken bile mebusların itiraz, esef ve isyan cümleleri ile karşılanmaktadır.

Hamdullah Suphi Tanrıöver, Yahya Kemal Beyatlı gibi atanmış mebuslar dahi Lozan Antlaşması'na Mecliste karşı çıkmış, Antlaşmayı  kerhen imzaladıklarını açıklamışlardı

Sonradan Maarif Vekili olmuş bulunan Mustafa Necati de Lozan Antlaşması'nın onu sağlamak için yapılan fedakârlıkları hiçe saydığını açıklayarak şöyle demişti:Bu muahedede milli iktisadımız temin olunmamıştır. Muahede bu hususta da sakattır… Bütün borçların kısmı küllisi Türk milletine yüklenmiştir… Efendiler bu muahedede kapitülasyon kokusu vardır.” (Kabaklı,1989:46)

Ahmet Kabaklı'ya göre Antlaşmanın bu haliyle kabulü, Türkiye'ye karşı bir darbeden başka bir şey değildi.Böylece Birinci ve İkinci Büyük Millet Meclis'lerindeki görüşmelerden anlaşıldığı üzre, Lozan barışı adı altında, bize kabul ettirilen maddeler “Misâk-ı Millî” ülküsüne en büyük bir darbe olmuştur.(Kabaklı,1989:47)

Misâk-ı Millî'nin Lozan'da gerçekleşmeyerek, Musul, Batı Trakya, Boğazlar, Patrikhane, Hatay, 12 Ada vs. nin Türkiye'ye geri verilmemesi meclis kadar kamuoyumuzu da hayal kırıklığına uğratmıştı. İsmet Paşa, 24 Temmuz 1923'te anlaşmayı imza etmişti.

Dönemin Başbakanı Rauf Bey ise Antlaşmada kabul edilen maddelerden dolayı İsmet Paşa'yı görmek dahi istememektedir.İsmet, Lozan'da müttefiklerle  bir anlaşma yapmayı başardı, İsmet zafer kazanmış olarak Ankara'ya döndü. Genel olarak atmosfer çok iyiydi, fakat Rauf, daha sonra da Ali Fuat istifa etti.Özellikle Rauf şunları söyledi: Ben, şahsen bir daha İsmet Paşa ile yüz yüze gelmek istemem. Onunla bir arada çalışmama da olanak yoktur. (Rustow,1984:460)

O kadar ki Mustafa Kemal Paşa'nın gönlünü almak üzere devreye girmesine rağmen Rauf Bey Başbakanlık görevinden istifa eder:Konuşmalarımız arasında Rauf Bey'in istifa arzusunun sebebini kendi kendine bulmaya çalışan Gazi, birdenbire bulmuş gibi tavır takınarak dedi ki:Konferans esnasında İsmet haksız yere, seni çok kızdırdı. Büyük sabır ve tahammül gösterdin. Senin her hususta İsmet'e yaptığın yardım ve gösterdiğin itidal sayesindedir ki bugünkü mesut neticeyi elde ettik. O zamanki hakemliğimden memnun olduğunu sanıyorum. İsmet'in o hareketleri yalnız sana değil, hepimize karşı idi. Bunda devam ederse o gün olduğu kadar bugün de onu yola getiririm. Rauf Bey, şu cevabı vermişti: İstifa arzumun kabulünü rica ederim. (Cebesoy,2007:407)

HAFTAYA: KURTULUŞ SAVAŞI'NDA ANKARA'DA ZORLU GÜNLER                                                                                                                                                                                                                                      

                                           

                                            KAYNAKLAR

Ayaşlı Münevver,(2003),Geniş Ufuklara ve Yabancı İklimlere Doğru,İstanbul:Timaş Yayınları.

Cebesoy Ali Fuat,(2007),Siyasi Hatıralar, İstanbul:Temel Yayınları

Doğan D. Mehmet,(2005),Darbeler, Müdahaleler ve Siyasi Sistem, İstanbul: İz Yayıncılık

Gerede Hüsrev-Önal Sami,(2003),Hüsrev Gerede'nin Anıları,İstanbul:Literatür Yay

Grew John,(2000), Türkiye Hatıraları,  İstanbul:Cumhuriyet Gaz. Yay.

Kabaklı Ahmet,(1989),Temellerin Duruşması, İstanbul: Türk Edebiyat Vakfı Yay

Koçak Cemil, (1990), Abdülhamid'in Mirası, İstanbul: Arba Basın Yayım

Mısıroğlu Kadir, (1971), Lozan Zafer mi, Hezimet mi?, İstanbul:Sebil Yayınları.

Özoğlu Hakan,(2010), 11.07.2010

Rustow Dankwart A.,(1984), Uluslararası Atatürk Sempozyumu, Bir Devletin Kuruluşu, Atatürk'ün Tarihsel Başarısı, Ankara: İş Bankası Yay.

Silvera Alain,(1984),Uluslararası Atatürk Sempozyumu, Kemalizm ve Mısır Ulusçuluğunun Kökenleri Ankara: İş Bankası Yay.

Üner Akın,(2011),Aksiyon, Sayı: 842, 24-01-2011