28 Kasım 2017

‘Magazin haberleri kültür-sanat diye yutturuluyor’

Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı'nın iş birliğiyle bu yıl 9.'su düzenlenen "İstanbul Edebiyat Festivali” başladı.

Bu yılki teması "Sinema ve  Edebiyat" olarak belirlenen festivalde ‘Sinema Edebiyat' ilişkisi her yönüyle masaya yatırılıyor. Önemli konu başlıklarının belirlendiği ve bir birinden değerli konukların konuşmacı olarak yer aldığı oturumları mutlaka yerinde dinleyin.

Festivalin tanıtım toplantısında konuşan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı  Abdurrahman Şen önemli konulara değindi.

Şen, kültür ve sanatın önemine vurgu yaparak, "Festivalin ilkini yaptığımızda 'Seneye yapılabilecek mi?' tedirginliği vardı. Buradaki herkesin el birliğiyle bugün 9.'sunu yapıyoruz çok şükür. Şimdi bize düşen, bu etkinlik biter bitmez 10. festival için kolları sıvamak. Ülkeler kendi aralarında birçok anlaşma yapıyor. Bu anlaşmaların içinde kültür-sanat yoksa birbirimizin yazarlarını tanımıyorsak, siyasilerin yaptığı anlaşmaların altı boş demektir." ifadelerini kullandı.

Tiyatroları için 15 eser okuyoruz, 15 eserin de geçemediği oluyor

Festivalin temasının kendisini ayrıca heyecanlandırdığını vurgulayan Şen, şöyle devam etti: 

"Sinema ve tiyatromuzun edebiyattan ve edepten uzaklaştığını görüyoruz. Bu konu ilk olarak 8-9 yıl önce Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın düzenlediği bir panelde konuşuldu. Sinema ve edebiyat ilişkisi, bu festival vesilesiyle ilk defa bu çapta gündeme geliyor. Biz her ay  Şehir Tiyatroları için 15 eser okuyoruz, 15 eserin de geçemediği oluyor. Çünkü eserlerde dil yok. İdeolojik bir amaçla yazılmışsa, kim yazarsa yazsın kötü bir eser çıkıyor. Alt alta diyaloglar var ama sanat değeri olan bir tiyatro eseri ortaya çıkmıyor."
Gazetelerin kültür-sanat sayfası açması çok önemli
Şen, sinema ve tiyatroda bir anlatım dili olması gerektiğini belirterek,       "İstanbul Edebiyat Festivali' bu noktada inşallah çok sağlam bir temel taşı olur ve bu konuştuklarımızın kalıcı hale gelmesini sağlayan dergiler daha da sağlam bir yerde durur. Gazetelerin kültür-sanat sayfası açması çok önemli. Magazin haberleri kültür-sanat diye yutturuluyor. İnşallah Edebiyat Mevsimi'nin 10.'sunda, uluslararası çapta bir etkinliği hep birlikte gerçekleştiririz." diye konuştu.
Festivalin Şeref Misafiri Semih Kaplanoğlu
TYB   İstanbul Şubesi Başkanı ve Festival Koordinatörü Mahmut Bıyıklı da sinema ve edebiyatın birbirinden beslendiğini dile getirdi.
Bu etkileşimin ileride de devam edeceğini vurgulayan Bıyıklı, "Hem Türkiye'de hem dünyada, edebi eserlerden sinemaya başarılı uyarlamalar yapılıyor.

Edebiyat yazıyı, sinema görselliği kullanıyor ama beslendikleri coğrafya aynı. Festivalde bu ikisini tüm detaylarıyla masaya yatıracağız." değerlendirmesinde bulundu.

Bıyıklı, bu yıl "Şeref Misafiri" olarak yönetmen  Semih Kaplanoğlu'nu ağırlayacaklarını ifade etti.

Festivalin artık  İstanbul'a sığmadığına işaret eden Bıyıklı, festivali uluslararası hale getirmek için çalışmalar yaptıklarını sözlerine ekledi.

 

 

Bir Göç Hikayesi

KOP DAĞI'NDAN BİRİNCİ ORDU'YA

Fırat Kızıltuğ'un ‘Kop Dağı'ndan Birinci Ordu'ya' adlı kitabı okuyucuyla buluştu. Yazımı 2002 yılında tamamlanan, Akıl Fikir Yayınları'nca geçtiğimiz ay içerisinde edebiyat dünyasına kazandırılan ‘Kop Dağı'ndan Birinci Ordu'ya' adlı eser, içindeki yaşanmış hikayeleriyle senaristler için bulunmaz bir kaynak niteliğinde. Kitap, Bayburt başta olmak üzere 1. Dünya Savaşı'nda yaşanan korkunç yılları konu alıyor.

Tarihin hiç bir döneminde görülmeyen soykırımlar, göçler, yıkımlar, maddi ve manevi kayıpları konu alan kitap 250 sayfadan oluşuyor. Kızıltuğ, kitabında muhacirlik anılarını anlattığı gibi Ermeniler ve tarih boyunca onların yılmaz savunuculuğunu yapmış devletlerin soykırım yalanlarına kendi ailesinin yaşadıkları üzerinden cevaplar veriyor.
Kırk yıla yakın bir zaman dinlenen göç hikâyelerinden oluştu

Fırat Kızıltuğ, bölgeden yetişen yazarların bu konuları ciddi bir şekilde ele alacağına inancının olduğunu belirttiği önsöz yazısının bir bölümünde ise şunları kaydediyor: “Siz hiç özbeöz kardeşinden, elli yıl ayrı kalmanın dramını yaşadınız mı? Gözünüzün önünde babanızın katledilişini seyrettiniz mi? İnsanlık erdemlerinin hiçbiriyle bağdaştıramayacağınız kıyımları yaşadınız mı? O günleri bizler de yaşamadık ama, yaşayanlarla iç içe, yan yana onlarca yıl beraber olduk. O bölgenin insanı daima gamlıdır. Yüzünün yarısı güler, yarısı ağlar. Dıştan anlayamazsınız. Izdırabın en dehşetlisiyle için için ağlar. Şair şöyle demişti: Gizli gizli karanfilim ağlama.

Birinci Ordu, kırk yıla yakın bir zaman dinlenen mâcirlik hikâyelerinden oluştu. Bölge bu konuda inanılmaz potansiyele sahiptir. Ciltler dolusu kitap yazmak mümkündür. Usta yazıcılarımızın bu bölgeyi anlatacakları günü yıllarca bekledik. Hiç kimseden ses sedâ çıkmadı. Notlarımızı sadece sıraya dizerek, bu kitâbı elde ettik. Esasen roman yazmamaya özellikle dikkat ettik. O zaman, tabiîlikten ayrılacağımızı düşündük.

Birinci Ordu, günümüzde bile hayatta olanların yaşadığı hâtıraların  sadece bir tanesidir. Bilhassa bölgemizden yetişen kalem erbâbının, bu konuları ele alması en büyük arzumdur. Edebiyatımız, soluk alıp vermekte zorlandığı bu günlerde, yeni bir neşvünemâ ile renklenecektir.”

Fırat Kızıltuğ'un 1990 yılında kaleme aldığı İslam Türk coğrafyasını  anlatan şiirinin tamamını sizler için yayınlıyorum.

Karanfilim Ağlama

Atan şehit, vatan şehit, can şehit,
Hazar yüzlü karanfilim ağlama,
Toprak şahit, destan şahit, kan şahit;
Âzer gözlü karanfilim ağlama.


Ürek Vatan, Odlar Yurdu yalgızmış,
Tesellisi, sekiz köşe ulduzmuş,
Dev anası, şahin kuşuna kızmış;
Yollar tozlu, karanfilim ağlama.

İstanbul'dan, Urumçi'ye bî kesim,
Kaşgar, Taşkent,Üsküp,Kerkük, herkesim,
Çin Seddi'nde, Tuna Boyu'nda sesim
Àlp topuzlı karanfilim ağlama…

Dost kim imiş, düşman kimmiş, biline,
Paçamıza dolananlar, siline,
Gerek ise, vatan için ölüne
Àl benizli karanfilim ağlama.

Fırat, Türkiye'dan ağıt besteler,
Azerbaycan ile gönül desteler,
Üsteler kahrımı derdim üsteler
Gizli gizli karanfilim ağlama.

Ocak 1990


BEKLENEN KİTAP RAFLARDA

Dursun Gürlek hoca nerede görülse onu yakınen tanıyan dostları ayrılırken mutlaka hatırlattıkları bir konu vardı. O da İbnülemin Mahmud Kemal İnal kitabı idi. Çünkü böyle bir kitabı yazsa yazsa Dursun Gürlek yazardı ve yazmalıydı da. Evet, o beklenen kitabın ilk cildi yazıldı ve raflarda yerini aldı.

Merak ve heyecanla beklenen, üç ciltten meydana gelecek eserin ilk cildi Titiz bir hazırlık, iyi bir kapak ve düzenli bir mizanpaj ile şimdi vitrinleri süslüyor.

Kültür tarihçimiz Dursun Gürlek'in İbnülemin Mahmud Kemal İnal Cumhûriyet Devrinde Bir Osmanlı Efendisi kitabını (Kubbealtı Neşriyatı) bütün dostlara tavsiye ediyorum.

İbnülemin Mahmut Kemal İnal Kimdir

İbnülemin Mahmut Kemal İnal 17 Kasım 1870 tarihinde İstanbul'un Beyazıt semtinde doğdu. Şehzade Rüştiyesi'nde eğitim gördü. Mülkiye ve Hukuk mekteplerinde devam eden öğrenimini rahatsızlığı sebebiyle yarıda bırakmak zorunda kaldı. Farklı hocalardan aldığı derslerle eğitimine devam etti. Bunun yanında Arapça, Farsça ve Fransızca dillerini öğrendi. İnal, memuriyet hayatı boyunca Saadaret Mektubi Kalemi, Babıali Teftiş Islahat Komisyonu Baş Kitabeti, Eyalet-i Mümtaze, Muhtare Kalemi Müdürlüğü gibi pek çok görevde bulundu. Ayrıca 1. Dünya Savaşı yıllarında İslami Eserler ve Arkeoloji Müzesi'nin kurulmasında öncü oldu. Öte yandan birçok sadrazamın yanında görev yaptı. İbnülemin Mahmut Kemal İnal 25 Mayıs 1957 tarihinde hayatını kaybetti. Cenazesi Merkez Efendi Mezarlığı'nda toprağa verildi.

Meşhur Konak

Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Bayezid'ten Mercan'a inerken mühürdar Emin Paşa sokağı, 13 numarada bulunan İbnülemin Konağı'nı şöyle tasvir yapmıştır:
'İstanbul'un kendini ilme vermiş insanları arasında Darûl Kemal ismini almış olan bu ev, üstad Mahmud Kemal İnal'ın daha doğrusu İbnülemin Mahmud Kemal'in bütün müştaklarına feyiz ve irfan serpen yuvası olmuştur. Darûl Kemal, artık üstadın evi olmaktan çıkmış, ilmi tetkikler yapan zümrenin hazine-i kemali olmuştur. Her ilim düşkünü oraya gider, üstadın elini öper, orada bilmediğini öğrenir, kafasını yeni baştan kemâlât doldurarak çıkar. Darûl Kemal nevi şahsına münhasır bir üniversite, İbnülemin Mahmud Kemal de bu üniversitenin nevi şahsına münhasır rektörüdür.'

MOLDOVAVE GAGAUZ TÜRKLERİ KONFERANSI

‘Diplomatik ilişkilerinin kuruluşunun 25. yılında Türkiye - Moldova ve Gagauz Türkleri Konferansı' Moldova'da gerçekleşti.

Türkiye Cumhuriyeti Moldova Büyükelçisi Hulusi Kılıç'ın ev sahipliğinde gerçekleştirilen konferans ve sergiler, Türkiye Cumhuriyeti Moldova Büyükelçilik binasında düzenlendi.

Türkiye, Moldova, Gagauzya Özerk Bölgesi ile Azerbaycanlı konukların geniş katılımı ile gerçekleşen konferans ve sergiye yoğun bir ilgi oldu. Gazeteci –Yazar Şamil Kucur'da konferans'da bir sunum gerçekleştirdi.

Konuşmacılar

Türkiye Cumhuriyeti'nin Moldova Cumhuriyeti nezdinde Büyükelçisi  Hulusi Kılıç

Türkiye Cumhuriyeti'nin Moldova Cumhuriyeti nezdinde ilk Başkonsolosu - Büyükelçi  Ender Arat

Moldova Cumhuriyeti'nin Türkiye Cumhuriyeti nezdinde eski Büyükelçisi (2005 2009) Mihai Barbulat

Moldova Cumhuriyeti Gagauz Kadınlar Birliğinin ilk Başkanı (1993-1997), T.C.İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Misafir Öğretim Görevlisi,

Doç. Dr. Olga Radova - Yazar, Tarihçi, Etnolog, Türkolog

Araştırmacı, Yazar, Gazeteci Sayın Şamil Kucur

 

KARAKOÇ'UN BÜYÜK DOĞU'DA ÇIKAN İLK ŞİİRİ 
Yazar Şakir Diclehan abi bir Sezai Karakoç araştırmacısıdır. Aynı zamanda Sezai Karakoç ile ilgili yayımlanmış kitabı da vardır. Geçen sosyal medya da gezinirken Şakir abinin bir bir paylaşımını gördüm. Karakoç'un ilk yazdığı şiiri ve öyküsünü anlatıyordu.

“Sezai Karakoç'un lise çağlarında iken yazdığı ve Büyük Doğu'da çıkan ilk şiirinin öyküsü, çok ilginçtir. Kendisi bununla ilgili bilgileri şu şekilde vermektedir “ Bir gün sırf kendimi denemek için, Mehmet Leventoğlu imzasıyla Büyük Doğu'ya bir şiir gönderdim. Bir süre sonra, Dergiye gelen üç yüz şiirin arasından seçilerek yayınlanmıştır' diye bir notla yayınlandı. İlk yayınlanmış şiirim budur. Sonraları, kitaplarıma alacak güçte bulamadım onu. Ancak aklımda kalan kısmı buraya alıyorum diyor Karakoç.
Araştırma ve incelemeler sonunda arşivlerde bulduğumuz bu
şiirin tamamını buraya almakla tarihi bir hizmeti yerine getirmenin sevincini paylaşmak istiyoruz.”

“ Köşeniz “ Başlığı altında Büyük Doğu' nun altıncı yıl, Sayı:
19 ve 17 Şubat 1950 tarihli nüshasında, Sezai Karakoç'un ilk
yayımlanan Şiiri “SABIR” başlığını taşımaktadır.

SABIR
Yeter
Bunca sabır!
Kır
Hududu
Mehmed' im!
Kader
Dokudu
Kilimi;
Ser
Odaya!
İlim
Merdiven daya,
Çık aya!
İman:
Al eline bastonu;
Sonu
(sonsuz) a
Yürü!
Sürü sürü…
(Yalanı) yara yara
Var (Var) a.