22 Ekim 2018

Mahalle ve cemaat (1)

Hud Suresi 61. Ayette “…O, sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı) kıldı…”  denmekte. Ayrıca Zâriyât Suresi 56. Ayette de “Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.” buyurulmaktadır.

Bununla birlikte En'âm Suresi 162. Ayette de “De ki. Şüphesiz benim namazım, ibâdetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.” uyarısı hatırlatılmaktadır.

Bu bağlamda insanlık tarihi boyunca İslam'ı tebliğ eden, ona inanan insanlarla adalet ve merhametle bir arada yaşayan, şeytan ve taraftarlarına karşı birlikte mücadele eden peygamberler gelmişler ve ayetlerden de anlaşılacağı üzere hayatlarının tamamını âlemlerin Rabbi olan Allah'ın rızasını kazanmak için kurgulanmış bir şekilde sürdürmüşlerdir.

Bu sürecin en önemli unsurlarından biri de evlilik bağıyla bir arada yaşamak fiili ve bu bağ ile bir araya gelenlerin hısım, akraba, komşu ve tanıdıkları ile birlikte kurdukları bir arada yaşama modelleridir.

Bu açıdan incelendiğinde evlilik sünneti Hz. Âdem AS'dan itibaren gelen, Hz. Nuh AS, Hz. İbrahim AS ve peygamberimiz Hz. Muhammed AS ile devam eden en eski fiillerdendir.

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” Hucurat Suresi 13. Ayetinde de insanların bir arada yaşama gerekliliği ve şekli tarif edilmiştir.

Aynı zamanda “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” hadisi, “Cebrâîl bana, dâimâ komşu hakkını tavsiye ederdi. Öyle ki ben, komşuları birbirine mirasçı kılacak zannetmiştim!” hadisi, Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy. Sonra da komşularını gözden geçir ve gerekli gördüklerine güzel bir şekilde ikrâm et” hadisi ve benzerlerinde mahalle kavramının temelleri inşa edilmiş, klanlar, kabileler, sülaleler, obalar ve benzeri bir arada yaşama topluluklarının insanlık tarihi boyunca süren formları mahalle yerleşim modeline evrilmiştir.

Ayrıca peygamberimiz Hz. Muhammed AS'ın Medine'ye hicret etmesiyle birlikte inşa ettiği Ensar-Muhacir kardeşliği ve Medine Sözleşmesi ile bölgede yaşayan tüm kabileleri hem kendi içlerinde hem de diğer kabileler ile ilişkilerinde barış içinde adil bir düzenleme ve hiyerarşiye sokması da çok temel bir tavırdır. 

Bunların sonucunda Mahalle: gönül birlikteliğinin olduğu, herkesin bir diğerinin derdiyle ilgilendiği, ortak bir ideale inanan insanların adalet ve mahremiyet duygularını hayata geçirebildikleri en temel toplu yerleşim örgütlenmesi olmuştur.

Kadîm Osmanlı geleneğinde merkezinde cami veya mescid olan, evlerin adalet, merhamet ve mahremiyet duygusu içinde birbirinin yolunu, güneşini ve manzarasını kesmeyecek şekilde konumlandığı, komşuların birbirinin işlerine yardımcı olduğu, gündüzleri sadece kadınlara ve çocuklara ait olan mahalle yerleşimi mevcuttur.

Bu yerleşim şekli de nikah bağıyla kurulan evlilik müessesesinin yaşadığı evlerimizden oluşmaktadır. İki gönlün bir araya gelmesiyle insanlık tarihinin ve peygamber sünnetlerinin en eskilerinden biri olan evlenmek ve aile olmak geleneği sürdürmesi sayesinde de yürümektedir.

Bir şeyi lazım olduğu için yapan ve bunu da en iyi şekilde yapmayı kendine şiar edinen ecdadımız, Türkistan ve Horasan topraklarından Anadolu'ya gelirken Ali İmran suresinin 110. Ayetinde geçen “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah'a iman edersiniz.” düsturuna uyarak hep adalet, merhamet duygusuyla hareket etmiş ve Anadolu'yu mamur etmiştir.

Bunun devamında da İstanbul'u fethetmiş ve hadiste belirtilen o kutlu müjde ve hedefe ulaşmıştır.

Tüm bunlar İslam'ın ve Allah rızasının gözetilmesi sayesinde olmuştur.

Bu rızanın sağlanabilmesi için insanların birlik ve beraberlik içinde yaşaması da yukarıda saydığımız ayetler ve hadislerde belirtilen şartlara uymakla gerçekleşmiştir.

Cemaat kelimesi de toplanmak ve bir arada yaşamak manasına gelir.

Mahalle örgütlenmesi de en temel cemaat (toplanma) örgütlenmesini ifade etmektedir.

Birbirinden razı olan, birbirinin dertleriyle dertlenen, benzer adet ve gelenekleri yaşayan, aynı mescidde namazlarını kılan, aynı imamın arkasında namaza duran, namaz sonrası mescidde yapılan sohbete katılan, düğün, bayram ve cenaze törenlerini birlikte eda eden insanlar topluluğu bir cemaati teşkil ederler.

Aynı şekilde bir tekke veya zaviyenin etrafında odaklanan esnaf, tüccar, çiftçi, öğrenci, hoca ve benzerleri de bir cemaati oluştururlar.

Mahallelerden, tekke ve zaviyelerden, imalathaneler, hanlar ve çarşılardan, Cuma camileri ve külliyelerden, pazarlardan ve bostanlardan oluşan yerleşimler de şehirleri oluştururlar.

Şehirlerde aç ve evsiz olmaz, hastalarla ilgilenilir, emniyet, adalet ve mahremiyet gözetilir.

İnsanlar yaşadıkları evlere kolayca sahip olabilir ve evlenebilirler.

Yaşadıkları mahallenin ve mahalledekilerin tüm dertlerine ortak olurlar ve çözüme maddi ve manevi katkıda bulunurlar.

Mahalle düzenine uyarlar ve cemaatle namaza riayet ederler.

Mahalleye yerleşebilmeleri için kefil bulmak zorundadırlar.

Cemaatle namazı terk ederlerse veya güvenilir olmayan hareketlerde bulunurlarsa mahalleden çıkarılmaları gündeme gelebilir ve çıkarılabilirler.

Kadınlar ve erkekler arasında temiz ve dengeli bir ayırım ve iletişim vardır.

İmam mahallenin her şeyinden bilgili ve sorumlu kişidir.

Her şey insan ölçeğinde ve gücünün sınırlarındadır.

Basit, normal, vahye ve örfe uygundur.

Bunlar 19. Yüzyılın ilk çeyreğine kadar olanlardır.

Devamı bir sonraki yazımızda inşaallah.