Manevi vatanımız işgal altında
İnsanın iki vatanı vardır. Birincisi, üzerinde yaşamını sürdürdüğü,
toprağını ektiği, havasını soluduğu, ekmeğini yediği, sınırında nöbet tuttuğu
maddi vatanı, ikincisi ise ruhunu beslediği, dilini konuştuğu, türküsünü söylediği,
şiirlerini ezberlediği, masallarını, kahramanlık destanlarını dinlediği,
hayallerini ilmek ilmek işlediği manevi vatanıdır. Maddi vatanın savunulması,
manevi vatanın korunmasından geçer. Şayet manevi vatan düşerse, maddi vatan da
düşer.
“Bir kavmin an’anat ve mevzuatı, üzerinde yaşadığı topraktan daha
kıymetli olan manevi vatanını teşkil eder. Bir toplumu millet yapan onlardır” der, Umrandan Uygarlığa isimli eserinde
merhum Cemil Meriç. Bir toplumu millet yapan bunlardır. Evet bizde diğer pek
çok millet gibi, bir insan topluluğuyken inancımız, değerlerimiz, kültürümüz,
gelenek ve göreneklerimizle Türk milleti olduk. Oysa bugün sadece Türk milleti
değil, tüm milletler tehdit altındadır. Çünkü binlerce yıllık kadim “millet” kavramı yok edilmek ve yerine
“kitle” kavramı getirilmek istenmektedir. Kitle,
yani inançları, değerleri, duyguları ve alışkanlıkları yönlendirilen,
değiştirilen insan topluluğu.
İnsanlığın Medeniyet Destanı isimli eserinde Roger Garaudy: “Radyonun
ve televizyonun yaygınlaşması, bütün halkların kültür hazinelerini ve onların
gayeler üzerinde düşünmeye sevk eden bilgeliklerini yaymaya hizmet etmek
yerine, en şiddetli ve gayri insani hareketleri, yabancılaşmış ve
yabancılaştırıcı davranışları alabildiğince boca ederek, zihinleri
yönlendirmeye ve dimağları şartlandırmaya yaradı” demektedir. Bu büyük
ve anlamlı söze, isterseniz biraz daha kafa yoralım ve hakikati sorgulayalım.
Medya, bilişim ve internet alanındaki gelişmeler kültürler arasındaki
etkileşimi artırdı. Dünya için,
elektronik köy, dijital alem ve sanal dünya gibi kavramlar kullanılmaktadır
artık. Medya ve teknolojiye hükmedenler bunu sadece bilgiyi yaymak için değil,
kültürlerini yaymak için de kullandılar ve bunda başarılı da oldular. Bazı
örnekler üzerinden konuyu daha fazla somutlaştırmaya çalışalım.
Anlamını dahi bilinmeden hoyratça kullanılan yabancı kelimeler, şehirlerin
adeta kimlik belgeleri olan tabelalardaki yabancı isimler, ritmi, sözleri,
duygusu bize yabancı müzikler, hızla değişen yemek tercihleri, başka
kültürlerin taklit edildiği eğlenceler, televizyonlarda, dizilerde, filmlerde
gördüğümüz fakat tanış olmadığımız, bize benzemeyen kişiler…Bu listeyi daha
fazla uzatmak da yaşamın her alanında bu işgali görmek de mümkün; şayet şuurlu
bir nazarla bakarsanız.
Tam da bu anda, yılın son günlerinde, sokaklara, alışveriş
merkezlerine, toplu yaşam alanlarına bakın. Neredeyse her yerde noel baba maketleri, çam ağaçları, geyik arabaları
var. Pek çok defalar Avrupa şehirlerine seyahat etmiş, farklı zamanlarda,
farklı Avrupa başkentlerinde bulunmuş birisi olarak hiçbir Avrupa şehrinde
Müslümanlara ait özel bir gün için sokaklarda, alışveriş merkezlerinde veya
toplu yaşam alanlarında semboller, törenler ve bu kadar coşkulu kutlamalar
görmedim.
İnsan kalabalıklarını millet yapan ve
millet olarak yaşatan, insanları bir arada tutan binlerce yıllık tarih ve
deneyimle kazanılan ortak değerleridir. Bu ortak değerler korunduğu müddetçe
milletler varlıklarını sürdürebilirler. Bugün, kimi küresel odaklar tarafından
dünya geneline yayılmaya çalışılan milliyetsiz, değersiz, inançsız ve Tanrısız
insan tasarımları, ancak kim olduğunu, kim olarak kalması gerektiğini bilen
şuurlu milletler tarafından engellenebilir. Önemli olan şey şahıs veya millet
olarak bizim buna talip olup olmadığımızdır.
Ne acı ki bugün manevi vatanımız pek çok vasıta ve yöntemle derin bir
kuşatma altına alınmak istenmektedir. İnancımız,
dilimiz, kültürümüz, değerlerimiz ve alışkanlıklarımız hızla
değiştirilmektedir. Pek çok defalar yaşadığımız bazı olaylar sonrasında bu biz
değiliz diyoruz. Kendimize dahi yabancılaştığımız bir süreçte, uçuruma
koşar adımlarla ilerliyoruz. Bir kez
daha hatırlatmak isterim ki maddi vatanın savunulması, manevi vatanın
korunmasıyla başlar.
Vesselam…