21 Ağustos 2017

Mantıklı Safsatalar

Modernite müntesipleri, teknoloji destekli ve kapitalizm metafiziğine dayanarak simulatif marjinal bir sanrı ile “öteki”ne en güzel/doğru/gerçek/evrensele sahip olduğu iddiasıyla üstünlük taslıyor. Ötekiler ise kendince buna mukabele ederek varlığı ispat telaşında. Savaşlar, çatışmalar bu hengâmede sürgit devam ediyor. Hz. Mevlana'nın hikâyesindeki İranlı adamın engür, Arap olanın ineb, Türk'ün üzüm, Rum'un, istafil diyerek aynı şey için kavga etmeye başladıkları olay zamanımızın haline tercüman gibidir. Beşeriyetin mevcut hali biraz böyle değil mi? Olayda kavga sonucuna bakarak buradaki tartışmanın makul olduğunu iddia ne kadar doğrudur ya da üzümden yola çıkarsak kavganın mantıkiliğini ileri sürmek ne kadar makbuldür. İnsanlık “barış” için tek bir müşterek kelime mi üretmelidir? Barış, barış derken birbirini yemek, üzüm ararken birbirini anlamadan kavga edenlerin haline benzemiyor mu?      

 

Amerika'da son dönemde yaşananlar bütün beyazlar faşist midir sorusunu akla getiriyor. Amerikalı beyazlar deyince akla Kızılderili katili ve siyahları köleleştiren zıvanadan çıkmış tipleri esas alarak vakıayı gözlemek, bunu genelleyerek tarihi sorunları tüm Amerikalı kavramına yaymak ya da güncel sorunlardan yola çıkarak her beyaz Amerikalıyı ırkıçı/faşist mi ilan etmek gerekir? Amerikalı olmanın ontolojisi ve otantitesini faşizmle örtüştürerek bir negatif retorikler dizgesi mi dizilmelidir? Amerikalıları kültürel kökünde katleden ve köleleştiren bir toplum olarak görerek mevcut aktüaliteyi bu zaviyeden okuma sağlıklı mıdır?

Neden mi? Yukarıdaki sorular daha neler öyle şey mi olur denildiğini duyar gibiyiz. O halde terör ile İslam ve Müslümanı genelgeçer bir zorunluluk gibi cihadist gibi yapı söküm kavramlarının eşliğinde kullanmanın mantığı nedir? Her Müslümanı geri kalmış ve terörist gören bakış açısı bugün yukarıdaki ithamlara muhatap hale geldiğinde Müslüman özneye empati yapmaya yaklaşmış demektir. Marjinal tiplerin terör faaliyetinden yola çıkarak İslam, Müslüman ve Hz. Peygamber'e kara sürmek ne kadar insaflıysa yukarıdaki sorulara evet cevabı vermek de o kadar sağlıklıdır.

Bunu başka bir alana taşırsak bütün Türkler barbar mıdır? Barbar denince akla Türk mü gelmelidir? İşte bu dar çerçeve gözlemini marjinal durumlara müsteniden genelleyerek determinist sonuçlar çıkarmanın bugün bizi getirdiği yer beyaz adam, Alman vb özneler üzerinden uzun asırlardır bize savrulan İslamofobik ve Türkofobik tasalluta karşı empati ey Batı deme hakkını vermez mi? Marjinalizmin normalleşmesi demek olan tutum sağlıksız bir zihin halini göstermez mi? Geleneğimizde hikmet eşyaya dair vasatı gösteren kavramına bağlanmaktır.

Tarih bugün bizi bize yapılan büyük haksızlığa karşı, Batıya durun ve düşünün! kafa derisi yüzen Amerikalı beyaz adamlar ve kafa kesen Müslümanımsılara! bakarak yapılacak karşılaştırmaya dair değerlendirmeler olduğumuz yeri gösterecektir. Marjinali normalleştirerek anlam ve mantık ilişkilerine takla attıran bu yaklaşımlar bizi safsatanın sınırlarına taşır.

Hülasa, hayatta mantıklı olduğuna güvenle önyargılarımızda etrafımıza ördüğümüz duvarlar var. Örneğin, Bütün Amerikalılar kafa derisi yüzer, Bütün kafa derisi yüzenler vahşidir öyleyse bütün Amerikalılar vahşidir demek mantıksal kurgusu açısından doğru lakin manası bakımından safsatadır. Aynen öyle de Bütün Müslümanlar kafa keser Bütün kafa kesenler teröristtir Bütün Müslümanlar teröristtir demek de işte aynen öyledir. Biz buna mantıklı safsata adını verelim. İşte böyle mantıklı olduğumuzu sandığımız ama dibe vurduğumuz mantıklı safsatalarımız vardır. Klişe kibirlerdir bunlar. Buna budalalığın arka kapısı da denilebilir. Hakikatten kopan mantığın önermeleri safsata üretmeye başlarlar. Hakikat artık kendine göre değil despotu olduğumuz perspektife göre üretilir.

İspanya'da son yaşananlar İslamofobik düzenin kurgucularına taklalar attıran ve mantıksız safsataları havalarda uçuşturan bir olay oldu. Terörün evrensel kötülüğü içinde, Doğu-Batı ikilemine düşmeden, mantıklı safsatalarla etrafımıza duvarlar örmeden, marjinali normalleştirmeden meseleye ciddi ve soğukkanlı bakılması gereği aşikârdır.

Trump'ın maceralarıyla mest olurken, olup bitene böyle yamuk bakarak süregiden demagojinin mantıklı safsatalarına bir itiraz yükseltmek için uygun zamandır. Entelektüel yüksek cümlelerin yanına avamın sözcüklerini de katarak dünyayı yöneten demagojinin mantıklı safsatalarını aşıp insanlığın ve vicdanın kıyılarına vurmanın zamanı gelmedi mi? Hz. Mevlana'nın diğer bir hikâyesindeki ensesine tokat yiyen adama vuran kişi sorar şıraaakk sesi elimden mi çıktı yoksa senin ensenden mi? Adamcağız bilmiyorum ensemin acısından bilemedim der. “Üzüm”ünü yani hakikati arayan insanlık kavgaya yani ötekileştirici benlik davasına tutuşup, acının esasına yani zihniyete bakmak yerine sesin geldiği yerle yani sonuçlarla uğraşmaya devam ettikçe acı mütemadi sürüp gidecektir. 

Türk ve Müslümanı nesneleştirip öznelleştirenler, kendi sırça köşkünüzdeki simülasyonlarınızla ayartılmış akıllarınızın kurbanı olarak nihayetinde kendinizin de yarattığınız paradigma tarafından nesneleştirilip öznelleştirildiğinizi fark ettiğinizde elinizle yaptığınız putların alacakaranlığı dağılmaya başlayacaktır. Mantıklı safsatalar endüstrisinin üretim bandı normalleştirdiği marjinaller ile sizin de dünyanızı tahrip ettiğiniz diğer dünyalar gibi madun kılıyor.

Arif Nihat Asya enfes üslubuyla “Örümcek ne havada Ne suda, ne yerdeydi Hakkı göremeyen Gözlerdeydi” diyerek sözün özünü söylemiş. Vesselam…