26 May 2017

Mardin Buluşması ekseninde STK’lar

Salı günkü yazımda Güneydoğuda iki programdan bahsetmiştim. İlk Program Mardin de ikincisi Diyarbakır diye devam etmiş, yazı serisinin ikincisini bu güne bırakmıştık. Malum yazı pazarı pazartesiye bağlayan gece yazılanca bir yayın kuruluşunun Diyanet İşleri başkanı Sayın Mehmet Görmez hocaya yönelik hezeyanlarından önce yazılmış olduğu için başlık havada kaldı gibi oldu.

Evet, güzel şeyler oluyor'du! Türkiye'de Diyanetin öncülüğünü yaptığı çok ciddi işler var. Bunların çoğu da Görmez hoca ve ekibi başa gelince oldu. Diyaneti yakinen takip edenlerden bir olduğum için bunları rahatlıkla söyleyebilirim. Yanlışları olabilir mi evet olabilir. Hangi kurum dört dörtlük çalışıyor ki bu ülkede. Ama en iyisi Diyanet dersek bu kesinlikle mübalağa olmaz. Belki sadece 15 Temmuz gecesi yaptığı hizmetlerle ansak diyaneti sadakası birçok kurumdan daha fazla olur. Görmez hocanın tüm tehdit, şantaj ve sabotajlara rağmen televizyon ekranlarına çıkıp Sâlâ okunması emri vermesi ve binlerce din görevlisinin bu emri tereddütsüz yerine getirmesi bu ülkede DARBECİLERİ PERİŞAN ETMİŞTİR. Fetöcü bir mahlukun kendi sosyal medya hesabından Görmez hocanın elebaşı Fetullah Gülen'e 17-25 Aralık sürecinden 8 ay önce nezaketen neşretmiş oldukları kitabın hediye edilmesi vesilesiyle yazılmış her tarafından nezaket fışkıran notunun böylesi bir şekilde servis edilmiş olmasının Diyanetin tüm dünya ülkelerine yazdığı fetö mektubuyla bir alakasının olmadığını düşünmek saf akıllılık olur herhalde… Kaldı ki fetöcüler de kendi adamlarını deşifre etmezlerdi, bu kadar gizlenmeye çalıştıkları bir dönemde. Aslında böylesi karalama kampanyalarının üzerinde pekte durmamak lazım. Atılan çamur tutmuyor, izde bırakmıyor, lakin biz çamur atma teşebbüsünde bulunanların ellerinin ne kadar kirlendiğine bizzat müşahit oluyoruz.

Gelelim esas meselemize, İki programın ilki olan Mardin deki toplantıya. Konya Sivil toplum kuruluşları platformu tarafından 14. Sü düzenlenen Ufuk Turu programı bu yıl “Sivil Toplum ve Din” temasıyla yapıldı. Toplantıya Türkiye'nin 7 bölgesinin 63 şehrinden 170 ve Konya'dan 235 olmak üzere toplam 405 sivil toplum temsilcisi katıldı.Toplantıda Eski Başbakan ve AK Parti Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu, Mardin Valisi Mustafa Yaman, AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Yasin Aktay ile Ahmet Sungur, gazeteci ağabeylerim Serdar Arseven, Abdurrahman Dilipak, Başbakan Danışmanları Hatem Ete, Necdet Subaşı, çok sayıda akademisyen de vardı.Toplantı boyunca çeşitli konularda 16 tebliğ sunuldu.

Başbakan Davutoğlu konuşmasında sivil toplumun önemine değinirken, Sivil toplumların rehberlerinin de öncülerinin de gerçek imamlar olduğuna vurguladı. Bedel ödemekten korkan ilim adamlarının olduğu yerde sivil toplumun olamayacağını dile getirerek, şunları da ifade etti:

"Susan ilim adamlarının olduğu yerde sivil toplum olmaz. Hapis çekmeye razı olur ama zulme razı olmaz. Gücün dışında da fikir üretmesi gerekiyor. Kanaat beyan edecek, o güç zaafına düşse bile varlığını sürdürebilen bir sivil toplum olmazsa bir toplum olmaz. Düşünün Moğollar bütün Anadolu'yu kasıp kavurdular, Selçuklu Devletini birçok noktada zaafa uğrattılar ama aynı fiiliyatta zaafa uğratamadılar. O zaafa uğramamışsa o devleti tekrar inşa edersiniz. Dini cemaatler ahlaki insan yetiştirir. Onun devlette ne görev alacağına cemaat karar veremez. Orada cemiyetvari bir görevde yer alan devlet karar verir. O da kriterini emniyet ve inanca göre verir. Emniyetli ise kim olursa olsun görev verilir, değilse de kardeşi de olsa ya da aynı cemaate de mensup olsa ona görev vermez. Verirse sonu olumsuz bir şekilde olur. İşte bu FETÖ yapılanması cemaatvari görünümlü çıkıp cemiyetlik görevi taşıyan devleti, ekonomiyi rasyonel koruması gereken yerleri işgal edip tek bir şeye dönüştürdüğü için cemaat yapısına darbe vurdu. Ya devlet olması gerekir ya da cemaat. İkisi bir arada yaşayamaz." Bölgede yaşanan terör olaylarına da değinen Davutoğlu, "Hiç kimse bir daha bu şehirlerde çukur kazamayacak. Bu şehirler bizim. Kimse bir daha bu mezraları patlatamayacak. Bu mezralar ve yaylalar bizim. Kimse bir daha Sur gibi aziz diyarları Diyarbakır Ulu Camii'nin çevresini terör yuvası yapamayacak, çünkü Diyarbakır, Mardin, Siirt, bütün Türkiye bizim. Mardin'de Diyarbakır da Konya da aynı haklara sahipler. Benim Konya'da bir evin içine ateş düştüğünde yüreğimin yanması neyse Mardin'e de Diyarbakır'a da düştüğü o dur. İşte sivil toplumların getirdiği birliktelik budur" dedi.

Toplantı bu açış konuşmasının ardından devam etti. Dört oturum haline Sivil toplum ve Din olgusu tartışıldı. Bölgesel cemaatlerin durumu, söz dönemlerde terör konusu ve tabiki bölgede neler olduğu doğudan ve batıdan farklı gözlerle ele alındı. Ben bunların için de üç konuşmacının konuşmalarını dikkatle takip ettim. İlki Diyarbakır il müftüsü Burhan İşliyen, ki sunumunda bölgede yaşanan terör hadisesinin nedenlerini, niçinlerini amasız ve fakatsız bir manifesto gibi anlattı. İkincisi Medav başkanı molla Muhammed Tayyip Elçi'nin konuşmasıydı ki özellikle bölge medreselerinin Kürt sorununun çözümünde alabileleceği inisiyatif açısından önemli bir bildiri yaptı. Ve tabii ki Kızıltepe müftüsü Mahsum Taşçı hocanın konuşmalarıydı ki o da bölgenin geleceği açısından cemaatlerin tavrı üzerine çok konuşulacak bir konuşma yaptı.

Sonuç bildirgesini okuyan Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu İcra Heyeti Başkanı Muhsin Görgülügil, Ümmet bilincinin geliştirilmesi gerektiğine vurgu yaptı, “Ümmet bilincinin geliştirilmesi kavmiyetçiliği ve etnik kimliğe dayalı problemleri ortadan kaldırır. Millet olarak ilahi buyruğa uyduğumuz ve din kardeşliğini ölçü olarak aldığımız durumda ırkçılığa dayalı taassup kendiliğinden kaybolacaktır. Bu özelliğimize daha fazla vurgu yapmalı, ümmetin birliği için daha fazla çaba harcamalıyız. Öte yandan, bugün önümüzde yeni bir dönem bulunuyor. 16 Nisan Türkiye'nin ve ümmetin önünü açtı. Türkiye'de istikrar ve güven ortamının tesisi noktasında doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle milletin verdiği kararı önemsiyoruz. Bu anlamda, STK olarak, üzerimize düşen sorumluluğu mutlaka yerine getireceğiz. Yetkililerden en öncelikli taleplerimizden biri ‘Yeni ve sivil' bir anayasa yapılmasıdır. Bunun takipçisi olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

“15 Temmuz'da sokağa çıkmak suretiyle iradesine ve temsilcilerine sahip çıkan milletimiz ile bu mücadelede en ön safta yerini alan kuruluşlarımız haklı taleplerinin ve sarsılmaz iradelerinin sonuna kadar arkasındadırlar. Milletimiz bu süreçte bir taraftan içinde yuvalanan hainleri temizlerken, diğer taraftan devlete ve kurumlarına damgasını vurdu. Uzun yıllardır devam edegelen baskı ve Müslümanları ikincil konuma iten uygulamalar artık tarihin tozlu sayfalarında tek tek yerini alıyorlar. FETÖ tecrübesi ve dış baskılar cemaatlerin kendi ruh ve çalışma prensiplerine bağlı kalmalarının ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. Bu tehdidin ve muhtemel tehlikelerin bertaraf edilmesi adına ‘Cemaat', ‘Ümmet', ‘Sivil Toplum', ‘Devlet' ve ‘Siyaset' gibi kelime ve kavramlar yerli yerine oturtulmalıdır. Herkes kendi alanında kalmalı, hain terör örgütünün bıraktığı boşluğun birileri tarafından doldurulmasına asla izin verilmemelidir”.

 

STK'lar olarak her zaman doğruların yanında olduklarını dile getiren Görgülügil, yeni Türkiye'nin şekillenmekte olduğu bugünlerde iradelerini daha da net bir biçimde ortaya koyacaklarını dile getirdi. Görgülügil, "Türkiye'de dini yapılanma ve cemaatlerin dışlanma, ötekileştirilme, aşağılanma dönemi artık kapanmıştır. Bu yapılanmalar, devlet ve iktidarla ilişkilerinde ölçülü olmalı; kendi sınırları içinde kalmalı; bağımsızlıklarını zedelemeden ama diğer grup ve kesimlerle de karşı karşıya gelmeden, gereksiz kavgalara girmeden faaliyetlerini sürdürmelidir. Herhangi bir cemaate mensubiyet, liyakat ve ehliyeti reddetmeyi ve işin yürütülmesinde ayrımcılığı beraberinde getirmemelidir” diye konuşarak önümüzdeki günlerin yol haritasını da ortaya koymuş oldu.

Her açıdan verimli geçen bu toplantı vesilesiyle doğu ve batı yeniden bir araya gelirken yeni umutlara yelken açılmış oldu.