13 Ağustos 2021

​Marks'ın inşası meselesine giriş

-1

Marks kendisinden sonra söyledikleri ve söylemek isteyip de buna vakit bulamadıklarıyla konumuzdur. Vakit bulamamasını nereden mi çıkarıyoruz? Marks adına kendisinden sonra devam eden söylemci silsileyi – Engels’i- gayet iyi biliyoruz. Olası kavramlaştırmalar ve yeni hücumlar alanında –özel olarak– meselelerin süreklilik içinde anlatılması ve tarihi maddeciliğinin keşfi adına/literatürün devam etmesi konusunda Marks’ın kimlere ne söylediği/ne gizlediği açık mıdır? Değildir. Ama mesele öyle anlatıldığı gibi de değil. Engels giriyor devreye. Soru: Marks bir beynelminelci miydi? Bu konuda tereddüt var mı? Peki, öyle ise Alman işçilerinin arasını 1864 sonrası açan Ferdinant Lasselle ölümüyle zirveye çıkan konu yani, Augtust Bebel özelinde ne idi? Beynelminel kabiliyet. Milliyetsizlik. Şimdi uluslararasılık, milliyetsizlik olarak anlaşılabilir mi ey literatüre? Dünyanın en büyük kavramlarını barındırmıyor mu UluslarArasıLık şimdi?

Neyse, Prusya ve Alman birliği konusunda Marks’ın öngörüleri var mı idi? Bu öngörüler savaşa hazırlık yapan ülkelerin Marks üzerinden yaşadığı zıtlaşma mekanizması mı idi, hatta? Bu konuda söyleyeceklerimiz hazırlık safhasında. Bu meseleler tarihin yeniden anlaşılması konusunda neden bu kadar kullanıldı,–ki-?

 

Konu öylesine sıradan bir devinimle anlatıla bilir mi? Yoksa bir devir-teslim meselesi olarak mı bakmak gerekir olaya? Hatta bu, Marks’ın elinde bizzat onun yönettiği bir şey mi idi? Marks sonrası gelişmelerin –örneğin yenidünya hegemonyasının- tek kimlikli varsıllık alametlerinin artık hayata geçmesi gerektiği konusundaki genel kanaat ileri sürenlerin tasarrufunda mıydı, konu; elbette -20. yy’a beş kala yaşananlar?- Marksizm kuramsalı kontra (contre) teşebbüs dışında bir olağanüstülük kabul eder mi -idi-? Etti mi? Etti. Nasıl yaptı bunu? Marksizm, Londra’ya yani kavrulduğu yere neden otağ kuramadı. Bütün örneksemeleri, Batı kimliğinden olan bir metin dehalaşması tuttu kendini Slavik kavganın ortasına terk etti. -Şimdi de öyle.- Bir dehalaşma varsa o da kendiliğindenlik prensibi mi idi? Şundan mı mesele kıvrımlı? Hiçbir ideoloji kendi öz çocuğunu kendi içinde büyütmez. Bu çok havalı ve anlamsız bir anlatım ama. Lakin Almanlık –ideolojisi- kendisine bir partner olarak Slav proletaryasını neden ön görmesin? Gördü nitekim. Ama bu pratik, Lenin’in iki yılında eridi gitti. Şimdiye kadar olmuş bir şey midir bu? Hayır. Marks olağan dışı müdahale içgüdüselliği konusunda maddeci kimliğin operasyonel mekanizma tasavvurunu her zaman korumuştur? Ne demektir bu? Marks, Kilise’nin varlığına medar olacak –oldu- antik malzemelerini (metafizik) –saçmalığa kaçmalarla anlata anlata- düğümledi mi? Güncel anlamda ne zaman olana bitene prim verdi ki, bu anlamıyla. Kilise ve Roma şehir tanımlamaları ona bir imparatorluk kimliğini anlama içgüdüsünü vermeden önce tabi. Konu bu mu? Hatta sizin dilinizdeki itiraz da mı bu? Yani konumuzla ilgili olarak göksel bir –aygıtlanmadan/ayıtlamadan- bahsedilemez; –mi-? Müslüman cümlesi ne olurdu bu konuda? Tanrı insanı yönetmek için mucize/ilahi karşılık gönderir. Öyle. Bunun, yani metapsişik kavramının, peki içini kim doldurdu. Bir sürü Marksist anlamsal. Metafizik/Metapsişik. Marksistler kendileri adına Marks sonrası zamanı çözmek için habire kullandılar her üzerine eğildikleri konuyu, yeni olarak öne çıkanları da. Dünya siyasi komplikasyonu bu konuda o kadar çok malzeme verdi ki onlara. Bu, herhangi bir şeyi tasavvur ederken neden böyleydi? Göksel kimliklenmelerin uzak ihtimal beklentileri peygamberler tarihi ile –Marks sonrası Marksizm’le- uzaktan yakından alakası olmayan alandan geldi.-ir. Öyledir. Tanrısal mucize ile kendine alan açma. Lakin başka bir mesele daha var, o da şudur: Neden, Türkiye ölçeğinde Marksizm bu denli sonluklu zamana uygun olarak konuya dahil olmasına rağmen mesele bugünün Türkiye’sinde bile Marks anlamsalını çözme konusunda ilerici bir akademik meşguliyet varyantına dönüşür-yor. Hep böyledir. Marks, bugünkü dünyada akademinin en gizli dilidir, arkasında Engels kimliği olduğu bilinmesine rağmen. Dahası Engels’in Marks adına konuşma özgürlüğünün nedeni bilinmemesine -rağmen.- durum böyle. Bir kez mi onay veriyorum bu cümleye, hayır binlerce kez? Meselenin tarihsel boyutu şudur: Marks dahi kendi söylediklerinin insan hafızasında din kimliğine karşı bu denli kullanılacağını hatta yeni bir çağa merhaba deme konusunda Marksizm’in gizli-başat bir -antikite biniti- olacağını düşüne bilmiş midir? -/kesinlikle düşünmemişti bu arada./ Olabilir mi, bu? Hayır. Lakin bugünkü dünyada Marksizm eylemsel olarak yaşamasa da, düşünsel planda bütün ivmesi ile canlılığını -bu anlamıyla- devam ettiriyor. Yani yaşıyor. Neden peki.? Kapitalizm eleştirisi onsuz yapılamaz prensibi bir statik durumdur. Ondan olmasın.

Modernite ve Marksizm kendi anlamıyla at başı giden kavramlar üzerinden –değişim- karakterini bu kadar içtenlikle incelemeye almasını bugünkü dünyada yadırgamak gerçekçi değil. Kapitalizmin başkentlerine sahip olan idari partilerin, (Sol kimlikten liberal Sağ’a kadar) Marksist anlamsal üzerinden propaganda çalışması yürütmelerine artık hiç kimse şaşırmamalı; hatta -bu şaşkınlaşmayı anlamayacak düzeyde olanların yadsınamayacak kadar çoğunlukta olmasına rağmen şaşırmamalı.-

Durup dururken bu konulara neden girdik? Şundan dolayı: Türkiye anlamsalını kavrayabilmek için gerçekten dün farklı şeyler lazımdı, bugünse daha başka şeyler. -Türkiye neden böyle- sorusunu sorup dünyanın en berbat ülkesinde yaşıyormuşuz gibi imaj verme modasına meselenin evrildiği ve artık konunun bu haliyle gelenekselleştirildiği ve dahi her siyasi fraksiyon partizanlığının Türkiye’yi anlatma köpürtmesi olarak bu cümlenin kullanıldığı düşünüldüğünde, –Türkiye neden böyle meselesi- gerçekten kapitalist ivmeli sonradan görmeliğin Marksist dolgusuna hazır olarak bekletil-mesi-diği manidar./aşikâr. Marksizm benim ülkemde söz söylemeye böyle hazırlanıyor.

Türkiye, Marksizm’den elini ayağını çekeli –çekebildi mi, var mı öyle bir şey?- değişim kimliğini Marksizm adına üretip bunu kapitalizme kullandırtan yapıdan bu ülkede nasiplenmeyen var mı? Değişim. Bu sadece biri-ydi. Marks üzerinden üretilen her kavrama karşı –anti- takısını kullanarak fikir ürettiğini veya karşı koyma mekanizması üzerinden geleneği/İslam’ı/kutsalı savunduğu iddiasını soğuk savaş süzgecinden günümüze taşıyan akıl, (raison) bugünde cari değil mi? Antimaoist-AntiGuşist-AntiSömürgeci kimlik.

–Ademoğlu- sadece sayıştırıyor ama -sözümona- kendi hipotezi üzerinden, -o da yalan- Marksist anlamsala öykünüyor. İdeoloji, ideolocya olunca kurtuldu mu oluyor? Bu nedir şimdi?  20. yy bitti muhteremler. Öyle ise size söyleyeceğimiz şu olabilir: biz Türkler, Marks anlamı üzerinden bunca yönetilmeye karşı ne üretebiliriz? Bir metodoloji veya karşı koyma mekanizması olarak terimlerimizi yenileyebilir miyiz? Osmanlıca terimlerle/veya anlamsal dayatmalarla –mesele- birilerinin iddia ettiği gibi hallolur mu? İslami kavramların günümüze uyarlanması meselesi birçok anlamı ile Marks anlamsalı üzerinden hareket ediyor mu, -etmiyor mu-? Bu bir-. Kavramla her şey bitmez ki. Bu doğru değil mi diyorsunuz? Tamam. Peki. Lakin, konu -yani bu ülke- durdurulamaz bir boyutta birilerinin inhisarına veya deforme etmesine açık bir halde. Bu da iki-. Kesin. İnsanı kullanma meselesi her zamankinden daha aleni. Livorno Anayasası’nın manası ne diyordu? İnsan için gerekli her ihtiyaç bizim meşru alanımızdır. Eğlenme. Fuhuş. Meta. Para. Özgürlük. Para ve meta tezahürü bunu söyletmedi mi, 19 yy’da bütün bunları? Evet.