Marks'ın inşası meselesine giriş
-1
Marks kendisinden sonra söyledikleri
ve söylemek isteyip de buna vakit bulamadıklarıyla konumuzdur. Vakit
bulamamasını nereden mi çıkarıyoruz? Marks adına kendisinden sonra devam eden
söylemci silsileyi – Engels’i- gayet iyi biliyoruz. Olası kavramlaştırmalar ve
yeni hücumlar alanında –özel olarak– meselelerin süreklilik içinde anlatılması
ve tarihi maddeciliğinin keşfi adına/literatürün devam etmesi konusunda
Marks’ın kimlere ne söylediği/ne gizlediği açık mıdır? Değildir. Ama mesele
öyle anlatıldığı gibi de değil. Engels giriyor devreye. Soru: Marks bir
beynelminelci miydi? Bu konuda tereddüt var mı? Peki, öyle ise Alman
işçilerinin arasını 1864 sonrası açan Ferdinant Lasselle ölümüyle zirveye çıkan
konu yani, Augtust Bebel özelinde ne
idi? Beynelminel kabiliyet. Milliyetsizlik. Şimdi uluslararasılık,
milliyetsizlik olarak anlaşılabilir mi ey literatüre? Dünyanın en büyük
kavramlarını barındırmıyor mu UluslarArasıLık şimdi?
Neyse, Prusya ve Alman birliği
konusunda Marks’ın öngörüleri var mı idi? Bu öngörüler savaşa hazırlık yapan
ülkelerin Marks üzerinden yaşadığı zıtlaşma mekanizması mı idi, hatta? Bu
konuda söyleyeceklerimiz hazırlık safhasında. Bu meseleler tarihin yeniden
anlaşılması konusunda neden bu kadar kullanıldı,–ki-?
Konu öylesine sıradan bir devinimle
anlatıla bilir mi? Yoksa bir devir-teslim meselesi olarak mı bakmak gerekir
olaya? Hatta bu, Marks’ın elinde bizzat onun yönettiği bir şey mi idi? Marks
sonrası gelişmelerin –örneğin yenidünya hegemonyasının- tek kimlikli varsıllık
alametlerinin artık hayata geçmesi gerektiği konusundaki genel kanaat ileri
sürenlerin tasarrufunda mıydı, konu; elbette -20. yy’a beş kala yaşananlar?-
Marksizm kuramsalı kontra (contre) teşebbüs dışında bir olağanüstülük kabul
eder mi -idi-? Etti mi? Etti. Nasıl
yaptı bunu? Marksizm, Londra’ya yani kavrulduğu yere neden otağ kuramadı. Bütün
örneksemeleri, Batı kimliğinden olan bir metin dehalaşması tuttu kendini Slavik kavganın ortasına terk etti.
-Şimdi de öyle.- Bir dehalaşma varsa
o da kendiliğindenlik prensibi mi idi? Şundan mı mesele kıvrımlı? Hiçbir
ideoloji kendi öz çocuğunu kendi içinde büyütmez. Bu çok havalı ve anlamsız bir
anlatım ama. Lakin Almanlık –ideolojisi- kendisine bir partner olarak Slav
proletaryasını neden ön görmesin? Gördü nitekim. Ama bu pratik, Lenin’in iki
yılında eridi gitti. Şimdiye kadar olmuş bir şey midir bu? Hayır. Marks olağan
dışı müdahale içgüdüselliği konusunda
maddeci kimliğin operasyonel
mekanizma tasavvurunu her zaman korumuştur? Ne demektir bu? Marks, Kilise’nin
varlığına medar olacak –oldu- antik malzemelerini (metafizik) –saçmalığa
kaçmalarla anlata anlata- düğümledi mi? Güncel anlamda ne zaman olana bitene
prim verdi ki, bu anlamıyla. Kilise ve Roma şehir tanımlamaları ona bir
imparatorluk kimliğini anlama içgüdüsünü vermeden önce tabi. Konu bu mu? Hatta
sizin dilinizdeki itiraz da mı bu? Yani konumuzla ilgili olarak göksel bir
–aygıtlanmadan/ayıtlamadan- bahsedilemez; –mi-? Müslüman cümlesi ne olurdu bu
konuda? Tanrı insanı yönetmek için mucize/ilahi karşılık gönderir. Öyle. Bunun,
yani metapsişik kavramının, peki içini kim doldurdu. Bir sürü Marksist
anlamsal. Metafizik/Metapsişik. Marksistler kendileri adına Marks sonrası
zamanı çözmek için habire kullandılar her üzerine eğildikleri konuyu, yeni
olarak öne çıkanları da. Dünya siyasi komplikasyonu bu konuda o kadar çok
malzeme verdi ki onlara. Bu, herhangi bir şeyi tasavvur ederken neden böyleydi?
Göksel kimliklenmelerin uzak ihtimal beklentileri peygamberler tarihi ile
–Marks sonrası Marksizm’le- uzaktan yakından alakası olmayan alandan geldi.-ir.
Öyledir. Tanrısal mucize ile kendine alan açma. Lakin başka bir mesele daha
var, o da şudur: Neden, Türkiye ölçeğinde Marksizm bu denli sonluklu zamana uygun olarak konuya
dahil olmasına rağmen mesele bugünün
Türkiye’sinde bile Marks anlamsalını çözme konusunda ilerici bir akademik
meşguliyet varyantına dönüşür-yor. Hep böyledir. Marks, bugünkü dünyada akademinin en gizli dilidir, arkasında Engels
kimliği olduğu bilinmesine rağmen. Dahası Engels’in Marks adına konuşma
özgürlüğünün nedeni bilinmemesine -rağmen.- durum böyle. Bir kez mi onay
veriyorum bu cümleye, hayır binlerce kez? Meselenin tarihsel boyutu şudur:
Marks dahi kendi söylediklerinin insan hafızasında din kimliğine karşı bu denli
kullanılacağını hatta yeni bir çağa merhaba deme konusunda Marksizm’in
gizli-başat bir -antikite biniti-
olacağını düşüne bilmiş midir? -/kesinlikle düşünmemişti bu arada./ Olabilir
mi, bu? Hayır. Lakin bugünkü dünyada Marksizm eylemsel olarak yaşamasa da,
düşünsel planda bütün ivmesi ile canlılığını -bu anlamıyla- devam ettiriyor.
Yani yaşıyor. Neden peki.? Kapitalizm eleştirisi onsuz yapılamaz prensibi bir
statik durumdur. Ondan olmasın.
Modernite ve Marksizm kendi anlamıyla at başı giden kavramlar
üzerinden –değişim- karakterini bu kadar içtenlikle incelemeye almasını bugünkü
dünyada yadırgamak gerçekçi değil. Kapitalizmin başkentlerine sahip olan idari
partilerin, (Sol kimlikten liberal Sağ’a kadar) Marksist anlamsal üzerinden
propaganda çalışması yürütmelerine artık hiç kimse şaşırmamalı; hatta -bu şaşkınlaşmayı
anlamayacak düzeyde olanların yadsınamayacak kadar çoğunlukta olmasına rağmen
şaşırmamalı.-
Durup
dururken bu konulara neden girdik? Şundan dolayı: Türkiye anlamsalını
kavrayabilmek için gerçekten dün farklı şeyler lazımdı, bugünse daha başka şeyler.
-Türkiye neden böyle- sorusunu sorup dünyanın en berbat ülkesinde yaşıyormuşuz
gibi imaj verme modasına meselenin evrildiği ve artık konunun bu haliyle
gelenekselleştirildiği ve dahi her siyasi fraksiyon partizanlığının Türkiye’yi
anlatma köpürtmesi olarak bu cümlenin kullanıldığı düşünüldüğünde, –Türkiye
neden böyle meselesi- gerçekten kapitalist ivmeli sonradan görmeliğin Marksist
dolgusuna hazır olarak bekletil-mesi-diği
manidar./aşikâr. Marksizm benim ülkemde söz söylemeye böyle hazırlanıyor.
Türkiye, Marksizm’den elini ayağını
çekeli –çekebildi mi, var mı öyle bir şey?- değişim kimliğini Marksizm adına
üretip bunu kapitalizme kullandırtan yapıdan bu ülkede nasiplenmeyen var mı?
Değişim. Bu sadece biri-ydi. Marks üzerinden üretilen her kavrama karşı –anti- takısını kullanarak fikir
ürettiğini veya karşı koyma mekanizması üzerinden geleneği/İslam’ı/kutsalı
savunduğu iddiasını soğuk savaş süzgecinden günümüze taşıyan akıl, (raison)
bugünde cari değil mi? Antimaoist-AntiGuşist-AntiSömürgeci
kimlik.
–Ademoğlu- sadece sayıştırıyor ama -sözümona- kendi hipotezi üzerinden, -o da yalan- Marksist anlamsala öykünüyor. İdeoloji, ideolocya olunca kurtuldu mu oluyor? Bu nedir şimdi? 20. yy bitti muhteremler. Öyle ise size söyleyeceğimiz şu olabilir: biz Türkler, Marks anlamı üzerinden bunca yönetilmeye karşı ne üretebiliriz? Bir metodoloji veya karşı koyma mekanizması olarak terimlerimizi yenileyebilir miyiz? Osmanlıca terimlerle/veya anlamsal dayatmalarla –mesele- birilerinin iddia ettiği gibi hallolur mu? İslami kavramların günümüze uyarlanması meselesi birçok anlamı ile Marks anlamsalı üzerinden hareket ediyor mu, -etmiyor mu-? Bu bir-. Kavramla her şey bitmez ki. Bu doğru değil mi diyorsunuz? Tamam. Peki. Lakin, konu -yani bu ülke- durdurulamaz bir boyutta birilerinin inhisarına veya deforme etmesine açık bir halde. Bu da iki-. Kesin. İnsanı kullanma meselesi her zamankinden daha aleni. Livorno Anayasası’nın manası ne diyordu? İnsan için gerekli her ihtiyaç bizim meşru alanımızdır. Eğlenme. Fuhuş. Meta. Para. Özgürlük. Para ve meta tezahürü bunu söyletmedi mi, 19 yy’da bütün bunları? Evet.