13 Kasım 2015

Mavi Marmara süreci

7 Haziran sonrası Hayom adlı bir İsrail gazetesinde yayınlanan Shlomo Cohen imzalı bir karikatür, o dönemde Türkiye'de yaşananların İsrail'den nasıl göründüğüne dair önemli bir vesika olarak kayıtlara geçmişti. 

 Karikatüre göre, "Mavi Marmara-2" gemisine binen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 7 Haziran'da bu geminin karaya oturmasıyla hayret içinde kalıyordu. Kaya, geminin büyük yürüyüşünü durduruyordu. Kayanın üzerinde "The Kurdish Party" (Kürt Partisi) yazıyordu. 

 İsrail'deki kamuoyunun güzel bir dışa vurumu olan bu karikatür, pek çok başka dış mihrak gibi İsrail'in de HDP'den medet umduğunu ortaya koyuyordu. İsrail'e acı veren Ak Parti iktidarı sona erecekti.

 Hızını alamayanlar "yeni bin yılın Selahaddin'i durduruldu" gibi başlıklarla verdiler seçim sonuçlarını. Durduran da güya HDP. Ne büyük zafer. 1 Kasım'dan sonra sabun köpüğü gibi uçup giden bir zafer elbette. Şimdi isteyen saz çalsın, isteyen menemen yapsın. 

 Karikatürdeki "Mavi Marmara-2" İsraillilerin Erdoğan'a baktıklarında ne gördüklerinin, Türkiye'ye baktıklarında neyi görmek istemediklerinin en net ifadesidir bence. 

 Mavi Marmara filosunun yola çıkışı ve saldırıya uğramasının ardından geçen bunca zamanda olup bitenleri düşünürsek, bir Mavi Marmara Süreci'nden bahsetmek çok da yanlış olmayacaktır.

 1996 yılında dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'in, Erbakan Hükümeti'ni devre dışı bırakarak İsrail ile pek çok askeri anlaşmaya imza attığını hatırlayalım mesela. Bu anlaşmayla F-4 Phantom, F-5 Tigre II savaş uçakları ve M-60 Patton tanklarını da içeren yoğun bir alışveriş meydana geliyordu. İsrail, Merkava 3 tanklarına da iyi bir müşteri bulmuştu.

 Kısacası o yıllarda İsrail savunma sanayii Türkiye'deki bazı idarecilerin basiretsizliği sonucu ihya ediliyordu. Bunun yanı sıra, Soğuk Savaş döneminden kalma bir endişeyle İsrail ile ilişkilerin korunması hayati bir önem taşıyordu.

 2010 yılında uluslararası yardım filosunun ve Mavi Marmara'nın İsrail askerleri tarafından saldırıya uğraması sadece diplomatik kırılmalara neden olmadı. Yine de belirtmek gerekir ki, Mavi Marmara'dan sonra Ortadoğu'da gerçek yalnızlığı Türkiye değil, İsrail yaşıyor.

 İplerin kopması, Türkiye'yi savunma sanayiinde milli çözümler üretmeye sevk etti.  Dün en basit teçhizatını dışarıdan alan Türkiye bugün Altay tankı, ANKA, ATAK helikopteri gibi araçlar üretiyor. Merkava'sı elinde kalan İsrail şu halde pazarını kaybetmesine ve maddi kaybına mı yansın, yoksa müttefikini kaybettiğine mi? Bu durum İsrail'in Türkiye'ye her bakışında Mavi Marmara'yı görmesine neden oluyor.

 Diğer yandan, Mavi Marmara, Fethullah Gülen ile Ak Parti Hükümeti arasındaki kırılmaların da miladı oldu. FETÖ kanadında Mavi Marmara ile başlayan homurdanmalar, Hakan Fidan operasyonu, Gezi Parkı, dersane meselesi gibi depremlerle büyüdü ve ilişkiler çatırdadı.

 Kopuş sürdükçe, Gülen örgütünün yasak ilişkileri ve faaliyetleri de giderek gün yüzüne çıktı. 17/25 darbe girişimi artık bu örgütün devletin kademelerine sızmış bir hastalık olduğunu ortaya çıkardı.

 Hükümetin hastalıktan kurtulmaya başlaması, dışarıda olduğu kadar, içeride de bir bağımsızlık süreci ortaya çıkardı. Son beş yılda hızla olup bitenlere baktığımızda bu sürece Mavi Marmara Süreci demek çok da yanlış olmayacaktır.  

 Bu süreçte İsrail ve İsrail'in Merkava'sına binenler 1 Kasım'da topyekûn kayaya oturdular. Mavi Marmara Süreci aynı eğriyle devam ederse kalkamayacaklar da.