12 Aralık 2017

Mebus Ahmet Efendi’nin köpekleri ve Kudüs

Pek çok kimsenin aklındaki en temel soru şu: 2 milyara yaklaşan nüfusuna rağmen Müslümanlar nasıl olur da İsrail sorununu çözemez?

Bu doğru soru konusunda kimse kendine dönüp bakmıyor. ‘Ben yapmam gerekenleri yaptım mı?' diye sormuyor.

Herkes her şeyi başkasından bekliyor ve zulüm aheste aheste devam ederken herkes keyfini sürüyor.

Normal zamanda söylenenleri ise “komplo teorisi” diyerek küçümsüyorlar. Sonra da Trump'ın Kudüs hamlesi gibi durumlarda “hadi boykot yapalım, Yahudi veya İsrail mallarını almayalım” diye kampanyalar başlatıyorlar.

Öncelikle bunları başlatanlar bile kim kimdir bilmiyor. Başlattıkları boykota kendileri uymuyor.Boykot imanın esaslarından biridir” yazısında da belirttiğimiz üzere boykot saman alevi gibi anlık bir tepki değil, Müslüman'ın hayatının bir parçası olduğunda anlamlıdır.

İnşaallah onu da başarırız.

Koskoca Osmanlı'yı sadece fahişe ajanlar Lady Hester Stanhope ve Gertrud Bell ile Müslüman kılığına girmiş olan alçak Wilfred S. Blunt'un yıktığını söylemesek de, çok büyük bir rol üstlendikleri kuşku götürmez.

Üçü de İngiliz ve seçkin ailelere mensup bu adam ve fahişelerin aşiret reislerini eğlendirip yönlendirdiği, onlardan bilgi aldığı biliniyor. İngiliz aynı taktiği Clare Sheridan gibilerle sürdürüyor. Rıza Nur'un belirttiğine göre Clare Sheridan, Lozan'da İnönü'nün koynuna girmesi için gönderiliyor. Sheridan, Sade Türk Kahvesi hatıratında da Lenin, Mussolini, Mustafa Kemal hatta Franco'nun gönlünü fethederek birlikte olduklarını kaydediyor.

Muhtemelen bu etkili taktiği İngiliz'e öğreten Yahudi aynısını bu kez kendisi Araplar üzerinde kullanmakta.

İsrail'in dışişleri eski bakanı ve MOSSAD ajanı Tzipi Livni, İsrail'in geleceği için Arap liderlerle yattığını ve gerekirse yine yatabileceğini söylemişti. Aynı Livni, geçtiğimiz Temmuz'da “Müslüman dünyayla savaşın eşiğindeyiz” demişti.

Şimdi burada durup, en baştaki ortak sorunun cevabını kavramak için Malatya Mebusu Hacı Ahmed Efendi'ye kulak verelim.

Hacı Ahmed Efendi, 1908'de yeniden toplanan Meclis-i Mebusan'da, Malatya Mebusu olarak görev alır. Etliye sütlüye karışmaz tavrıyla, Yahudi okullarından mezun Sadrazam Talat Paşa'nın da dikkatini çeker.

Hacı Ahmed Efendi'nin ne düşüncede bir adam olduğunu öğrenmek merakına kapılan Talat Paşa, kendisini kahve içmeye davet eder ve direkt dalar meseleye.

Mebus Ahmed Efendi "Uğraşma ben memleket işlerinden anlamam. Malatyalı bir çobanım!” dese de Paşa: “Hayır, olamaz! Senin memleket meseleleriyle alakalı olarak birtakım görüşlerin olmasaydı İttihat ve Terakki erkânı seni listeye yazıp, mebus seçtirip buraya göndermezlerdi" diye ısrar eder.

Hacı Ahmed Efendi, "Paşa” der ve ekler: "Ben gençliğimden beri çalışarak bin koyunluk bir sürü meydana getirdim. Ancak kendim de ihtiyarladım. Çocuklarımı çağırıp dedim ki: ‘Evlatlarım, işte size mükemmel bir sürü! Alın idare edin.' Onlar da elimi öpüp ayrıldılar ve sürüyle meşgul olmaya başladılar. Lakin kısa bir süre sonra gelip dediler ki: ‘Baba sen hiç kurda koyun kaptırırmış mıydın?'

‘Hayır' dedim ve sordum: ‘Ne oldu, niye soruyorsunuz?'

Baba biz her gece kurtlara bir, iki koyun kaptırıyoruz…' Ben de kendilerine sürünün idaresinde ne değişiklik yaptıklarını sordum.

‘Baba! Sen bize sürüyü 4 çoban köpeğiyle teslim ettin. Biz tecrübesiziz. Ola ki bu 4 zağarla böyle kalabalık bir sürüyü koruyamayız diye dört tane yeni zağar aldık' dediler.

Oğullarıma, geceleri uyumayıp bu yeni zağarları kollamalarını ve ne görürlerse gelip bana anlatmalarını tembihledim.

Ertesi günü gelip anlattıkları şaşılacak bir şeydi: ‘Vadiye bir dişi kurt geliyormuş. Onun uluması üzerine yeni zağarlardan biri sürüdeki yerini bırakıp gidip onunla çiftleşiyormuş. Bu zağarın bıraktığı boşluktan istifade eden bir erkek kurt da gelip sürüden bir koyun kaparak dişinin yanına getiriyor ve birlikle afiyetle yiyorlarmış.'

Kendilerine dedim ki; ‘O zağarı vurup öldürün, ama diğer yeni zağarları takibi bırakmayın…'

Yeni diğer zağarlar da aynını yapıyormuş. Onları da bu suretle teker teker vurdurttum. Bu defa şaşılacak bir şey oldu. Aynı işi bizim eski zağarlar yapmaya başlamış. O zaman anladım ki bu zağarlar bu melaneti birbirlerine öğretip aşılıyorlar.

Oğullarıma dedim ki: ‘Kendilerine hiç sürü emanet edilmemiş dört tane yeni zağar bulun. Onları bizimkilerin yanına getirmeden ayrı bir yerde tutun. Sonra bizimkileri de teker teker vurup öldürün. Artık zağarsız kalmış olan sürüyü eski zağarlarla koklaşmamış olan o dört yeni zağara teslim edin.' Böyle yaptılar. Mesele halloldu.”

Bu sözleri dikkatle dinleyen Talat Paşa, Malatya Mebusu Hacı Ahmed Efendiye şu tembihte bulunur: "Hacı Efendi! Hacı Efendi! Ola ki Sultan Abdülhamid-i Sani, seni çağırtıp memleket ahvali hakkında fikrini sorarsa sakın bu hikâyeyi ona anlatma!"

Bu hikâyeden çıkarılacak çok ders olmalı.

Şimdi kimi ahmaklar hikâyeden hareketle Hacı Ahmed Efendi'nin icraatının bir benzerini söylediğimizi iddia edebilir. Hayır, o Hacı Ahmed Efendi'nin yöntemi.

Bizim başka çözümlerimiz olmalı.

Mesela yarın İslam İşbirliği Teşkilatı içinde devlet başkanları İstanbul'da Erdoğan başkalığında toplanacak.

Herkes gelir mi bilmiyoruz. Muhtemelen son firavun Sisi ile BAE'nin Yahudi emiri gelmeyecek.

Gelse de Suudi Arabistan, Mısır, BAE, Bahreyn gibi ülkelerin temsilcileri İİT'de alınacak kararı sabote etmeye kalkacak veya zayıflatmaya çalışacaklar.

Muhtemelen Tzipi Livni kurdu gibi başka siyonist fahişelerle çiftleşip, Müslümanları ve memleketini satan Arap zağarları tavırları ile kendilerini ifşa edecek.

Kurtlarla ilişki içindeki zağarları bilip, ifşa etmek ve onları İİT'den kovmak gerek. Onları kovmadan bu örgüt bir işe yaramaz. Onları kovamıyorsa bu örgütü kapatıp, az sayıda sağlam ülke ile yeni bir teşkilat kurup, sağlam bir ordu tesisi şart. Yoksa bu siyonist kurtların oyuncakları ümmeti maskara etmeye devam edecek.

Ancak bu işin siyasi yönü, her Müslüman fert kendi yapabileceğini yapmalı, sonra liderlerden beklentilerini dile getirmeli. Tweet ve slogan atarak Kudüs muhafaza edilmez. İzzetimiz korunmaz!