Medeniyet dâvamızın mistik mütefekkiri: Nurettin Topçu
Mütefekkir Nurettin Topçu, Batı’nın pozitivist ve maddeci medeniyet anlayışına karşı ruhçu ve mâneviyatçı toplum ve medeniyeti savunan Bergsoncu felsefeden hareket ederek İslâmî zeminde yeni bir ruhçu medeniyet ve cemiyet tasavvuruna sahiptir. Bu fikirlerinden dolayı Topçu hem seküler Türkçü, hem İslâmcı kesimden ayrı bir yerdedir. Zaman zaman çelişkiye düştüğü ve tepki gördüğü fikirlerinden dolayı onu İslâmcı, tasavvufçu, Anadolu İslâm sosyalisti, modernist fakat kökleri Osmanlı Türk tarihinde olan bir münevver olarak tavsif edenler var.
“DİN,
İLİM VE MEDENİYET ARASINDA KOPMAZ BAĞ VARDIR”
Ona göre, Batılılaşma karşısında yenik düşen medeniyetimiz, İslâm
doğru anlaşıldığı takdirde, millet esasına dayanan yeni bir medeniyet olarak
gücünü ortaya koyabilir. Topçu’nun medeniyet hamlesinde ilmî zihniyet ve din en
önemli iki unsurdur. Din, ilim ve medeniyet arasında kopmaz bir bağ vardır.
İlmî zihniyet medeniyet inşasının olmaz olmazıdır. İlmin aşkını sağlayacak
olacak din, yâni İslâm’dır. Özendiğimiz Batının dimağına ilim ve aşk fikrini
Hıristiyanlık sokmuştur. İslâm da bu aşkı bize verecek dindir. (Nurettin Topçu,
Kültür ve Medeniyet, s.15)
“BATI
MEDENİYETİ DÜŞMAN BİR MEDENİYETTİR”
Topçu’ya göre sömürgeci Batı medeniyeti Selçuklu ve Osmanlı’nın
müesseseleştirdiği İslâm medeniyetini yok etmek isteyen düşman bir
medeniyettir. Batı, sadece Avrupa’dan ibaret değil. Teknolojiyi yedeğine alarak
dünyayı sömürmeye çıkan kapitalist karakterini Amerika temsil etmektedir. Ona
göre medeniyet ithal edilemez. Medeniyeti satın alınır zannettik; elbiseyi
aldık, insanı göremedik. Hazır aldığımız bu teknik, sahibi tarafından
kullanılamayan, sahibine yabancı bir gizli el tarafından sahibinin hesabına ve
onun varlığında kullanılan bir bıçak gibi benliğimizde yaralar açtı. (a.g.e.,
s.27)
“ÜÇ
ASIRDIR YAPILANLAR MEDENİYET TAKLİTÇİLİĞİDİR”
Topçu, İslâm’dan güç alarak medeniyetimizi yeni zamanlara göre
inşa edilmesi fikrinde samimidir. Kabul edilir veya edilmez; bâzı tenkitleri
vardır. Ona göre üç asırdır yaratıcılığın yerini taklitçilik almıştır. Üç
asırdır medeniyet adına yapılan hatâlar bizi geriletmiş. Biz İslâm ruhunun
gerçek sahibi ve vârisi iken kıtalara medeniyet götüren bir millettik. Arap
taklitçiliği yaratıcı şuuru gölgelediği devirlerde ululuğumuzu kaybettik. Geçen
asırdan beri sahneye çıkan yeni taklit rüzgârı bizi Fransız, Alman, Amerikan
kalkınma modalarına tâbi kıldı. Sonra bu rüzgâr bizi Japon, Çin ve Slav
sisteminden gıdalanmaya kadar götürmüş, neticede, Amerikan kültür ve
medeniyetinin istilâsına uğramıştır. (Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif
Dâvası, s.25)
Topçu “Arap İslâmının” fertlerdeki ruhçu şahsiyeti körelttiği ve
şeriatın dar kalıplarına hapsedilerek tamamen maddî plânda kaldığını, İslâm
adına Araplaşma ve Acemleşme cereyanına kendini kaptıran bir cemiyette dînin,
ruhun kurtuluş gücü olarak sunulmasının mümkün olamayacağını iddia eder.
Topçu’nun “Araplaşma ve Acemleşme”den kastı boyumuzu ve bu yazıyı aşan bir
mevzuudur. ( D. Mehmet Doğan, İki Yol Açıcı: Nureddin Topçu ve Necip Fâzıl, s.
65)
“İSLÂMCILAR
SANAYİ MEDENİYETİNE ZEBUN OLMUŞLARDIR”
Bergson’un ruhçu anlayışının tesiriyle teknik, ilmin gayesi değil,
ilimlerin tatbikatı demektir. İlmin gayesi hakikati tanıtmaktır. Kapitalist
kalkınma, şehirleşme ve sanayiye karşıdır. Karşı olmasının millî duygu ve
fikirleri kabartması güzel fakat alternatif bir kalkınma modelini de, özellikle
bu çağın şartlarına uygun olarak etraflıca gösterdiği söylenemez. Ona göre
İslâmcılar, sanayileşmeyle kapitalizmin hâkim olduğu bir sisteme zebun olmuşlar
ve sanayileşmenin ardından yaşanması mukadder olan ahlâkî çöküntü ve değerler
yozlaşmasına karşı teklif ve çâre ortaya koyamamışlardır. (Nurettin Topçu,
Ahlâk Nizamı, s.267)
“YİNE
DE BATI’NIN İLMÎ DİSİPLİNİ VE FENNİNİ ALALIM”
Topçu, İslâmî bir eksende tarım ve çiftçi toplum yapısını savunur.
Fakat Batı’nın fen ilmini büsbütün reddetmez. Devrinin muhafazakâr, İslâmcı ve
milliyetçi aydınları gibi, Batı’nın ahlâkını değil, ilmî disiplini ve fennini
alalım, diyor. Kendi ifadesiyle: “Biz, yarım asırdan fazla zamandır, temasında
yaşadığımız Avrupa medeniyetinden zaman zaman birçok maddî malzeme, parça parça
fikirler ve biraz da teknik aldık. Şimdiye kadar taptığımız garp taklitçiliği
yolunda daha asırlar da geçse kendimize has bir medeniyet yaratamıyacağımızı
nihayet anladık. Garptan neyi almamak lâzım geldiğini idrak için bile şimdiye
kadar öğrendiklerimizin yardımıyla benliğimize dönmemiz gerek…” (Nurettin
Topçu, Yarınki Türkiye, s.96)
“MAKİNE
MEDENİYETİ RUHUN FERYADININ BOĞMUŞTUR”
Anadolu’nun, Batı’nın teknik medeniyetinin sömürgesi hâline
getirildiğini söyler. Ağır sanayiye muhaliftir. Sanayinin ruhsuz saltanatı,
Müslüman Türk’ün millî karakterini ve ruhunu zevkini yer sermektedir. Makine,
ruhun feryadını tıkayarak boğmuştur. Kurtuluşun tek çâresi yeniden tabiata
dönüştedir. Bu dönüş, tabiatta Allah’a açılan kapıyı aramak olmalıdır.
Tabiattan Allah’a tırmanmak, hakikat yolculuğunun son çabasıdır. Çünkü tabiat,
dostların dostu olan büyük Dost’a, Allah’a ulaşmak için hakikate dayalı bir
merdivendir.(a.g.e., s.97)
“TARIMA
VE TABİATA DÖNÜŞ”
Topçu, tarım ve zanatkâr bir cemiyetin dışındaki yapılanmayı
medeniyete aykırı bulur. Ona göre tarım ve zanatkârlığı bırakıp sanayi ve
teknolojiye yamanan insanın İslâmî mânada medenîleşmesine imkân yoktur. Bu görüşleri Müslümanca bir hayatın
idamesinde makul. Fakat bu görüşlerini “Köy pastoral romantizmi” diye gerçekçi
bulmayanlara nasıl bir cevap vereceğimizi de belirtmemiş. Topçu 1950’li 60’lı
yılların Türkiye’sine bakarak köy ve tarım eksenli bir kalkınma modeli tasavvur
etmiş, fakat hızla gelen makine ve sanayiye karşı nasıl karşı durulacağına, hayata
hâkim olan gerçeklerin içinden nasıl çıkılacağına dair sistemli ve müşahhas bir
teklif ortaya koymamıştır. Tabiata dönme, köyleri muhafaza etme ve tarım
hayatını geliştirme fikirleri elbette içimize huzur veren, insan fıtratına
uygun bir hayat… Âmenna! Fakat tenkit ettiği İslâmcıların Batılı teknik ve
sanayi hamlesinin karşısına ne konulacağını söylememiştir.(a.g.e.,s. 98)
FAKAT
NASIL DÖNÜLECEK?
Topçu gayet millî, yâni İslâmî hislerle Müslüman şehrin mahalle,
bedesten, vakıf kültüründen kopup “kentleşmeye” gidildiğini, Müslümanın pazar,
cemaat kültüründen uzaklaşıldığını dile getiriyor ama geleneğimize uygun bu
ideal teklifler dönüştürülmesi zor olan bugünkü modernleşme biçimine karşı
uygulanabilir bir model imkânı var mıdır ve nasıl ortaya konulabilir? Bu
suallerin cevabı yok.
Bu fikirlerinin ardından şu teklifleri sunan Topçu’yu, biz makul
bulsak da, bâzı yazarlar çelişkili buluyorlar. Ona göre kendi mâzimizin, kendi
kaynaklarımızın mahsulü olan kültürü, Garbın ve bütün insanlığın eseri olan
metodlarla yoğuracağız. Biz Garbın değerini takdir ettiğimiz metodlarını
kullanarak onunla kendi ilim zihniyetimizi meydana getireceğiz. Ancak düşünmeye
başlarken Dekart’tan değil, kendi fikir tarihimizden bir şahsiyeti olan
Gazâlî’den işe başlamalıyız. Sonra Dekart’a veya Bacon’a uzanabiliriz. Kendi
cevherimizi böylelikle kendi cevherimizi muhafaza edebilir ve kendi medeniyet
dehâmızı da bu sayede ortaya koyabiliriz. (a.g.e., s. 98)
MAKİNA
MEDENİYETİNİ DEĞİL, RUHTAKİ HUZUR MEDENİYETİNİ ARAMAK
Son derece İslâmî hassasiyet ve mistik bir meşrebe sahip Topçu,
Batı medeniyetine muhalif olmasına rağmen Batı’nın ilmî metodlarını reddetmez.
Ona göre Batı medeniyetinin mahsulü olan makinalaşma ruhtaki huzur ile
varlıktaki duayı didik didik parçalayan vahşî, boğuk hırıltılı bedbaht bir
varlığa sebep olmakta, birbirini şefkat ve merhameti öldürmektedir. (Nurettin
Topçu, Ahlâk Nizamı, s.267)
Hülâsa olarak şu söylenebilir: Batı’yı bütünüyle dışlamak cesareti gösterememiş demek Topçu’ya haksızlık olur. Çağın, yâni Batı’nın baskın gücü karşısında tam bir çâre gösterememiştir. Nihayetinde medeniyet dâvamızın bir arayıcısı olarak vahşî makine medeniyetini değil, ruhtaki huzur medeniyetini savunmuştur. Niyeti ve durduğu yer buradır. (ilbeyali@hotmail.com)