30 Ocak 2024

Medeniyet mantığı yahut kendöz mantığımızın yolunda

Mavi Gök Yağız Yer

Medeniyet meselesi esasında bir kendöz konusudur. Bu konunun doğru anlaşılması ve bilinmesi için şüphesiz kendöz mantığımızın sağlam olması zarureti vardır. Mantık demişken bundan kasıt nedir? Şüphesiz o şeyi var eden parçaları basitten bütüne doğru tutarlı ve gerçek manada bilmeyi sağlayacak, ölçüt, yöntem, ilke ve kavramlar gibi temellendirici esasları anlamayı ve kavramayı sağlayan bir çerçeveye/sanata/bilgiye sahip olmak. Medeniyeti oluşturan parçaların, kavramların, değerlerin, kültürün pek çok unsurun bu manada kavranması ancak medeniyetçi bir mantığa sahip olmakla yani medeniyetin unsur, esas, ilke ve yöntemlerinin iç ve dış mantık çerçeveleri ile doğru düşünebilmek bu yolda medeniyetçi milliyetçilik olarak bahsettiğimiz meselenin kuvveden fiile geçmesinde çok önemlidir. Etrafımıza bir bakalım nazari olan ne varsa fiili olurken kendince bir mantık yapısı içinde işlemiyor mu? Hegel bundan koskoca bir felsefe kurmadı mı? Yani anlaşılır, kavranır, açıklanır bir hale gelecek her şey kendi mantık yapısı içinde anlaşılır. Kelime-perest olmaya karşıyız. Tarihi süreçte mana yahut hakikat kendisini farklı hallederde gösterebilir. Bu, farklı adlar içinde hayatta görünebilir. Bu bakımdan mantıklı olmak mantıkçı olmamak iyidir. Milliyetçilik de bu mahiyette bir kendilik bilgisi olarak kendöze dair; kendini bilme hususunda son derece önemli bir kavramlaştırmadır. Bunun bazı meşum yorumları ve uygulamaları faillerini bağlar. Doğru düşünmeyi bilmeden doğru eylemek zordur. Karşımızda dış belki de fiziki tezahürü ile duran her şeyin bir de iç yapısı da vardır. Bir arabanın mantığı onu var eden parçalar ve o parçaların bütünlüğünü sağlayan mühendislik düşüncesidir dersek yanlış olmayacaktır. Burada madde, hayat ve insan birleşir. Bu bir bina için de geçerlidir. Ya insan? Peki, medeniyet gibi hayati bir insanlık konusunda mantığımız üzerine düşündük mü?

            Mantık bir alet ilmidir. Araçtır, amaca götürür. Mantık, ilkelerin tespitinde önemlidir. Lakin hayat ve zaman dinamik olduğundan sürekli ve süreksiz ilkeleri iyi tayin ve tespit bakılan nesnenin doğru ve bütüncül tanınması, tarihinin anlaşılması ve tahlili noktasında önem arz eder. İnsan akıl varlığı olarak bilmesini sağlayan imkan aleti olarak mantığı kullanır. Mantığın kelime kökenindeki nutk ve yentiku (fiil) hali aklediyor, biliyor manasını taşır. İlimler ve sanatlar esasen medeni hayatın hepsi bu sayede elde edilir. İnsan içindekileri/aklındakileri dille ortaya koyarak dışa akseder. Bilmeyi amaçladığımız şeyi kavramayı sağlayan bir şeye sahip olmaktır mantıklı olmak. Parçaları anlayan, bunlar arasındaki ilişkiyi gören ve bütünü bu yolla ortaya koyan çerçeve bir şeye mantıklı bakmak olarak, en azından konumuz bakımından, değerlendirilebilir. Yanlışı doğrudan ayırabilmek, yanlışı fark etmek, doğruya benzeyen yanlışı zihnimizden uzak tutmak noktasında mantık bize doğru olanı gösterirse mantıklıdır. Bir simülasyon kuran, algı oluşturan, duygu coşturan her çerçeve bir mantık kalpazanlığıdır ki tarih, medeniyetin peşinde sürüklenip heba olduğu böyle nice üç kağıda şahittir. Bizi yanlıştan döndüren ve doğru anlama, açıklama ve hüküm verme imkanına götüren bir sanat olarak mantık şüphesiz doğruya ilettiği kadar manalı, mantıklı ve faydalıdır. Yoksa muğalata, demagoji veya algı sihirbazlığı yapan safsataları, laf cambazlıklarını çıkar çukurunun gürültüleri olarak görmek gereklidir, kendisini hakikat yoldaşı ve mesulü sayanlar için! Medeniyet meselesi söz konusu olduğunda medeniyet mantığımız ne olacak. Ok-Yay medeniyet teorisinde ortaya koyduklarımız bu çerçevede ne mana taşır ve ne kadar mantıklıdır? Burada medeniyet mantığımıza dair birkaç kelam gerekiyor.

            Medeniyet meselesine dış çeperinden baktığımızda bir fiziki dünyaya yahut dış aleme bakarız. Belki medeniyetin beynelmilel olan kısmını da burada görebiliriz. Medeniyet mantığımız ilk katmanı yahut dış çeperi medeniyetin dış mantığı olarak adlandırılabilir. Burada bizim sürekli kendi medeniyet nazariyelerimizin de yoldaşlığında temellendirdiğimiz toplum-devlet-şehir/coğrafya üçlüsüne geliriz. Medeniyet diyerek bakıp, tarif ettiğimiz bütünlüğe tahlili bir nazarla nasıl bakacağız. Yani aslında onu oluşturan parçaları anlaşılır şekilde nasıl anlayacağız. Bu mekanizma/yapı nasıl oluşur, hangi bileşenleri vardır. Elbette burada temel ve illaki unsur insandır. Tanrı varlığı yaratma sebebi de insan değil midir? Gizli hazine iken bilinmek isteyen Allah akleden mantıklı bir canlıya muhtaç mıdır ki ona irfan ve bilgelik gibi ağır bir işi yükleyip ona kendini bil o zaman beni bileceksin demiştir.  İşte medeniyetçi milliyetçi Türkistanlılar ve bilcümle ademoğlu için medeniyetin dış mantığı buradan okunabilir kanaatindeyiz. Bugünün Amerikası, Mozambiği, İngilteresi, Mısır, Japonyasına, Kenyasına baktığımızda belgeseller ya tarihten ya doğadan, şehirden devlete, coğrafyadan tarihe bir düzlemde konuşmuyor mu? Batı medeniyeti dediğimiz bir dış mantık ve izah edeceğimiz bir iç mantık değil midir? Bunun ilkeleri, kavramları, ölçütleri anlaşılmadan o şeyi anlamak mümkün müdür? Bu dış mantık medeniyetin genel unsurlarının o medeniyeti oluşturanların kültürünün iç mantığı çerçevesinde iç ve dış etkilenimlerle oluşur. Bunların hepsinde insani özümüze dokunup kendimizi ait hissettiğimiz o öz nedir? İşte beynelmilel insanlık hümanizm lakırdıları ötesinde belki bizi bilgelik meselemizle örtüştüğü yerde önem kazanır.

            Medeniyetin iç mantığı dediğimiz tanım o yapıyı oluşturan kültür; inanç, dil, ahlak, değerler gibi kurucu unsurlardır. Bunlar sayesinde o medeniyetin varlığı, insanı ve hayatı kavrama, yorumlama, değerlendirme tarzlarını da öğreniriz. O medeniyetin epsitemolojik metafizik kökenine de buradan varırız; yani bilgiyi oluşturan ve bildiren kökleri. Bu bakımdan medeniyet-kültür ayrımında dikkatli olunması gerektiğini düşünüyoruz. 21. Asır Türkleri olarak insanlığa kendi dünyamızdan bir medeniyet teklifi sunacaksak bunu yaparken bu dış ve iç mantığı doğru anlamamız gerektiğini düşünüyoruz. Batı ve biz gibi dikotomilerden çıkarak, artık ne olacağız kavgalarını aşarak nasıl yapacağımızı konuşmaya başlamak bizi ergen gündemlerinden medeniyetçi gerçek çerçevelere taşıyacaktır. Medeniyet, Yusuf atamdan öğrendiğimizce bir insanlık meselesidir. İnsana fayda davasıdır. Bu dava lafının ayağa düşmesinden dolayı artık imtina etsem de insanlık adına davacı olmak kutlu bir iş olsa gerek! Bu bakımdan medeniyet ne teknoloji, ne adab-ı muaşeret gibi dar kalıplara sıkışmayacak kadar geniş bir alanda ve o mantıkla incelenmesi gereken bir konudur. Bu ne demektir? Mantıklı tahlil demek nesnemizi bütün ve en temel parçalarına kadar tanıyabilmek ve anlayabilmek manasına gelir. Toplum-devlet-şehir üçlüsünün dış mantığını kurduğu yapının iç mantığında o medeniyetin kendi iç değerlerinin akisleri vardır. Kendözün mantığı da burada kendini bilmek olarak başlayan bilgelik yolunun esasında durur. Duyudan düşünceye düşünceden duyuya bir yolun yolcusuyuz. Medeniyetçi milliyetçilik bilgeliği ve bilgeleşmeyi hedef alarak kendi iç dinamiğini koruyarak insanlığa fayda hedefler. Zira bilgeleştirmeyen yozlaştırır. Her tanım belki tahrif eder yani tarihi bir çerçeveye aittir ama bu bakışın hala etkili bir mantık olduğunu düşünüyoruz. Bilgelerin yolunda medeniyetin kendözü meknuzdur.

            Not: Bu yazıyı yazarken medeniyet kaynaklarımızdan olan musiki ile bu yazının kaleme alınmasına Firar şarkısıyla İncesazdan kaydedilen şarkısıyla youtube kaydı üzerinden eşlik eden Melihat Gülses hanımefendiye müteşekkirim. Bil ki artık dönüşüm yok gitti son vapurlar… Medeniyet yolumuz böyle ahenkli ve müstesna olsun.

            Vesselam