Medeniyet mantığı yahut kendöz mantığımızın yolunda
Mavi Gök Yağız Yer
Medeniyet meselesi
esasında bir kendöz konusudur. Bu konunun doğru anlaşılması ve bilinmesi için
şüphesiz kendöz mantığımızın sağlam olması zarureti vardır. Mantık demişken
bundan kasıt nedir? Şüphesiz o şeyi var eden parçaları basitten bütüne doğru
tutarlı ve gerçek manada bilmeyi sağlayacak, ölçüt, yöntem, ilke ve kavramlar
gibi temellendirici esasları anlamayı ve kavramayı sağlayan bir çerçeveye/sanata/bilgiye
sahip olmak. Medeniyeti oluşturan parçaların, kavramların, değerlerin, kültürün
pek çok unsurun bu manada kavranması ancak medeniyetçi bir mantığa sahip
olmakla yani medeniyetin unsur, esas, ilke ve yöntemlerinin iç ve dış mantık
çerçeveleri ile doğru düşünebilmek bu yolda medeniyetçi milliyetçilik olarak
bahsettiğimiz meselenin kuvveden fiile geçmesinde çok önemlidir. Etrafımıza bir
bakalım nazari olan ne varsa fiili olurken kendince bir mantık yapısı içinde
işlemiyor mu? Hegel bundan koskoca bir felsefe kurmadı mı? Yani anlaşılır,
kavranır, açıklanır bir hale gelecek her şey kendi mantık yapısı içinde
anlaşılır. Kelime-perest olmaya karşıyız. Tarihi süreçte mana yahut hakikat
kendisini farklı hallederde gösterebilir. Bu, farklı adlar içinde hayatta
görünebilir. Bu bakımdan mantıklı olmak mantıkçı olmamak iyidir. Milliyetçilik
de bu mahiyette bir kendilik bilgisi olarak kendöze dair; kendini bilme
hususunda son derece önemli bir kavramlaştırmadır. Bunun bazı meşum yorumları
ve uygulamaları faillerini bağlar. Doğru düşünmeyi bilmeden doğru eylemek
zordur. Karşımızda dış belki de fiziki tezahürü ile duran her şeyin bir de iç
yapısı da vardır. Bir arabanın mantığı onu var eden parçalar ve o parçaların
bütünlüğünü sağlayan mühendislik düşüncesidir dersek yanlış olmayacaktır. Burada
madde, hayat ve insan birleşir. Bu bir bina için de geçerlidir. Ya insan? Peki,
medeniyet gibi hayati bir insanlık konusunda mantığımız üzerine düşündük mü?
Mantık
bir alet ilmidir. Araçtır, amaca götürür. Mantık, ilkelerin tespitinde
önemlidir. Lakin hayat ve zaman dinamik olduğundan sürekli ve süreksiz ilkeleri
iyi tayin ve tespit bakılan nesnenin doğru ve bütüncül tanınması, tarihinin
anlaşılması ve tahlili noktasında önem arz eder. İnsan akıl varlığı olarak
bilmesini sağlayan imkan aleti olarak mantığı kullanır. Mantığın kelime kökenindeki
nutk ve yentiku (fiil) hali aklediyor, biliyor manasını taşır. İlimler ve
sanatlar esasen medeni hayatın hepsi bu sayede elde edilir. İnsan
içindekileri/aklındakileri dille ortaya koyarak dışa akseder. Bilmeyi
amaçladığımız şeyi kavramayı sağlayan bir şeye sahip olmaktır mantıklı olmak.
Parçaları anlayan, bunlar arasındaki ilişkiyi gören ve bütünü bu yolla ortaya
koyan çerçeve bir şeye mantıklı bakmak olarak, en azından konumuz bakımından,
değerlendirilebilir. Yanlışı doğrudan ayırabilmek, yanlışı fark etmek, doğruya
benzeyen yanlışı zihnimizden uzak tutmak noktasında mantık bize doğru olanı
gösterirse mantıklıdır. Bir simülasyon kuran, algı oluşturan, duygu coşturan
her çerçeve bir mantık kalpazanlığıdır ki tarih, medeniyetin peşinde sürüklenip
heba olduğu böyle nice üç kağıda şahittir. Bizi yanlıştan döndüren ve doğru
anlama, açıklama ve hüküm verme imkanına götüren bir sanat olarak mantık
şüphesiz doğruya ilettiği kadar manalı, mantıklı ve faydalıdır. Yoksa muğalata,
demagoji veya algı sihirbazlığı yapan safsataları, laf cambazlıklarını çıkar
çukurunun gürültüleri olarak görmek gereklidir, kendisini hakikat yoldaşı ve
mesulü sayanlar için! Medeniyet meselesi söz konusu olduğunda medeniyet
mantığımız ne olacak. Ok-Yay medeniyet teorisinde ortaya koyduklarımız bu
çerçevede ne mana taşır ve ne kadar mantıklıdır? Burada medeniyet mantığımıza
dair birkaç kelam gerekiyor.
Medeniyet
meselesine dış çeperinden baktığımızda bir fiziki dünyaya yahut dış aleme
bakarız. Belki medeniyetin beynelmilel olan kısmını da burada görebiliriz. Medeniyet
mantığımız ilk katmanı yahut dış çeperi medeniyetin
dış mantığı olarak adlandırılabilir. Burada bizim sürekli kendi medeniyet
nazariyelerimizin de yoldaşlığında temellendirdiğimiz
toplum-devlet-şehir/coğrafya üçlüsüne geliriz. Medeniyet diyerek bakıp, tarif
ettiğimiz bütünlüğe tahlili bir nazarla nasıl bakacağız. Yani aslında onu
oluşturan parçaları anlaşılır şekilde nasıl anlayacağız. Bu mekanizma/yapı
nasıl oluşur, hangi bileşenleri vardır. Elbette burada temel ve illaki unsur
insandır. Tanrı varlığı yaratma sebebi de insan değil midir? Gizli hazine iken
bilinmek isteyen Allah akleden mantıklı bir canlıya muhtaç mıdır ki ona irfan
ve bilgelik gibi ağır bir işi yükleyip ona kendini bil o zaman beni bileceksin
demiştir. İşte medeniyetçi milliyetçi
Türkistanlılar ve bilcümle ademoğlu için medeniyetin dış mantığı buradan
okunabilir kanaatindeyiz. Bugünün Amerikası, Mozambiği, İngilteresi, Mısır, Japonyasına,
Kenyasına baktığımızda belgeseller ya tarihten ya doğadan, şehirden devlete,
coğrafyadan tarihe bir düzlemde konuşmuyor mu? Batı medeniyeti dediğimiz bir
dış mantık ve izah edeceğimiz bir iç mantık değil midir? Bunun ilkeleri,
kavramları, ölçütleri anlaşılmadan o şeyi anlamak mümkün müdür? Bu dış mantık
medeniyetin genel unsurlarının o medeniyeti oluşturanların kültürünün iç mantığı
çerçevesinde iç ve dış etkilenimlerle oluşur. Bunların hepsinde insani özümüze
dokunup kendimizi ait hissettiğimiz o öz nedir? İşte beynelmilel insanlık
hümanizm lakırdıları ötesinde belki bizi bilgelik meselemizle örtüştüğü yerde
önem kazanır.
Medeniyetin iç mantığı dediğimiz tanım o
yapıyı oluşturan kültür; inanç, dil, ahlak, değerler gibi kurucu unsurlardır.
Bunlar sayesinde o medeniyetin varlığı, insanı ve hayatı kavrama, yorumlama,
değerlendirme tarzlarını da öğreniriz. O medeniyetin epsitemolojik metafizik
kökenine de buradan varırız; yani bilgiyi oluşturan ve bildiren kökleri. Bu
bakımdan medeniyet-kültür ayrımında dikkatli olunması gerektiğini düşünüyoruz.
21. Asır Türkleri olarak insanlığa kendi dünyamızdan bir medeniyet teklifi
sunacaksak bunu yaparken bu dış ve iç
mantığı doğru anlamamız gerektiğini düşünüyoruz. Batı ve biz gibi
dikotomilerden çıkarak, artık ne olacağız kavgalarını aşarak nasıl yapacağımızı
konuşmaya başlamak bizi ergen gündemlerinden medeniyetçi gerçek çerçevelere
taşıyacaktır. Medeniyet, Yusuf atamdan öğrendiğimizce bir insanlık meselesidir.
İnsana fayda davasıdır. Bu dava lafının ayağa düşmesinden dolayı artık imtina
etsem de insanlık adına davacı olmak kutlu bir iş olsa gerek! Bu bakımdan
medeniyet ne teknoloji, ne adab-ı muaşeret gibi dar kalıplara sıkışmayacak
kadar geniş bir alanda ve o mantıkla incelenmesi gereken bir konudur. Bu ne
demektir? Mantıklı tahlil demek nesnemizi bütün ve en temel parçalarına kadar
tanıyabilmek ve anlayabilmek manasına gelir. Toplum-devlet-şehir üçlüsünün dış
mantığını kurduğu yapının iç mantığında o medeniyetin kendi iç değerlerinin
akisleri vardır. Kendözün mantığı da burada kendini bilmek olarak başlayan
bilgelik yolunun esasında durur. Duyudan düşünceye düşünceden duyuya bir yolun
yolcusuyuz. Medeniyetçi milliyetçilik bilgeliği ve bilgeleşmeyi hedef alarak
kendi iç dinamiğini koruyarak insanlığa fayda hedefler. Zira bilgeleştirmeyen
yozlaştırır. Her tanım belki tahrif eder yani tarihi bir çerçeveye aittir ama
bu bakışın hala etkili bir mantık olduğunu düşünüyoruz. Bilgelerin yolunda
medeniyetin kendözü meknuzdur.
Not:
Bu yazıyı yazarken medeniyet kaynaklarımızdan olan musiki ile bu yazının kaleme
alınmasına Firar şarkısıyla İncesazdan kaydedilen şarkısıyla youtube kaydı üzerinden
eşlik eden Melihat Gülses hanımefendiye müteşekkirim. Bil ki artık dönüşüm yok gitti son vapurlar… Medeniyet yolumuz
böyle ahenkli ve müstesna olsun.
Vesselam