Medeniyetin sembolü olmazsa olmaz 'Osmanlı Hamamları'
Hamam deyince temizlik anlaşılır. Temizlik de medeniyettir. Osmanlı döneminde temizliğe hele hamam kültürüne çok önem verilmiştir. Bizde bu yazımızda Osmanlı İstanbul’unda hamam kültürü ve birkaç önemli hamamdan bahsedeceğiz. İşte detaylar:
Osmanlı’da hamamlar, külliye denilen ve bir bütünlük arz eden
cami, imaret, kütüphane medrese gibi yapıların yanında yapıldığı gibi tek
olarak da inşa edilirlerdi. Hamam, aslında Arapça “ısıtmak, sıcak olmak”
anlamındadır. Anadolu’nun bazı yörelerinde “sıcak” ya da “sıcaklık”
denmektedir. Fatih Sultan Mehmet, fetihten sonra İstanbul’a 5’i büyük olmak
üzere toplam 19 hamam yaptırdı. İstanbul’a ilk yaptırdığı hamam Irgat Hamamı
adıyla bilinirdi. İstanbul’da neredeyse her külliye içine bir hamam inşa
edilmiştir. Fatih devrinde bütün vezirler ya bir külliye inşa etmiş ya da
mevcut Bizans kiliselerini camiye çevirerek, çevresine ekledikleri; hamam,
medrese, imaret vb. yapılarla kentin imarı sürecine katılmışlardır. İstanbul’da
Osmanlı döneminde inşa edilen ilk hamamlar bu şekilde ortaya çıkmıştır. Aksaray
Murat Paşa Külliyesi Hamamı, Davut Paşa İskelesi Hamamı, Üsküdar Rum Mehmet
Paşa Hamamı, Gedikpaşa Hamamı ve Mahmut Paşa Hamamı hemen sıralanabilir. Bu
hamamlardan çifte hamam olarak yapılan Mahmut Paşa Hamamı’nın günümüzde bir tek
erkekler kısmı kalmıştır.
ENÇOK HAMAM YAPTIRAN RÜSTEM PAŞA
Tarihte en çok hamam yaptıran Osmanlı Paşalarından biri Rüstem
Paşa’dır. Büyük bir kısmı Mimar Sinan’a yaptırılan çeşitli şehirlerde 32 hamam
yaptırmıştır. İstanbul’da ancak 19. yy ikinci yarısından itibaren özel
mülk olarak hamam yapılmaya başlanmıştır. İstanbul’da Osmanlı döneminde inşa
edilen ilk hamamlar bu şekilde ortaya çıkmıştır. Aksaray Murat Paşa Külliyesi
Hamamı, Davut Paşa İskelesi Hamamı, Üsküdar Rum Mehmet Paşa Hamamı, Gedikpaşa
Hamamı ve Mahmut Paşa Hamamı hemen sıralanabilir. Bu hamamlardan çifte hamam
olarak yapılan Mahmut Paşa Hamamı’nın günümüzde bir tek erkekler kısmı
kalmıştır.
HAMAM YAPTIRMAK KOLAY DEĞİLDİ
Hamam inşa ettirecek kişiler önce, hamamda kullanılacak suyu
bularak şehre getirmekle yükümlü idiler. Hamamın yapımı dolayısıyla şehir
suyuna katkıda bulunduktan sonra, her hamamın tapusuna, ölçü olarak “masura”
cinsinden kullanabileceği su miktarı yazılırdı. Bir masura su 14.5 metreküptü
ve bir hamam günde yaklaşık 1,5 – 2 masura su tüketirdi. Osmanlı hamamlarında
yüzyıllar boyu odun yakılmıştır. Hamamlar özel mülkiyete geçtikten sonra, vakıf
dönemindeki bazı özellikler bozularak sürdürülmüştür. Örneğin, vakıf zamanında
yoksul, düşkün, fakir, yolcu ve askerler bedelsiz ya da indirimli
yıkanabilirken, özel mülk hamamlarında bu geleneğe uyulmayıp “su yok veya
soğuk” bahanesiyle yıkanmak isteyenlerin geri çevrildiği yahut kötü hizmet
gördükleri kaynaklarda anlatılmaktadır.
HAMAM KÜLTÜRÜMÜZ
Hamam kültürümüz bugünde devam etmektedir. En bilinen kültürel
alışkanlıklarımız ki günümüzde hala yaşamakta olan belli başlı âdetlerimize
örnek olarak “Gelin Hamamı”, “Damat Hamamı” ve “Kırk Hamam”ı verebiliriz.
Ayrıca, Asker Hamamı, Bayram Hamamı, Sünnet Hamamı, Lohusa Hamamı ve Yas Alma
Hamamı’nın kendine özgü törenleri de vardır.
Osmanlı’da hamamlar Çarşı Hamamı ve Konak Hamamları olarak ikiye
ayrılmaktaydı. Konak Hamamları, konaklarda haneye özel olarak yapılmışlardır ve
buraya konak sahibi ve onun ailesinin dışındakilerin girişi kesinlikle
yasaktır. Çarşı Hamamı ise umumi olarak yapılmış çarşı merkezinde bulunan
herkesin girebildiği ve temizlenmek için genellikle tatlı su kaynağının
bulunduğu yerler idi.
Hamamda çalışan ve müşterileri yıkayan kadınlara natır denir. Hamamda çalışan
ve müşterileri yıkayan erkek kişilere de tellak denilir. Türk hamamları başlıca
üç kısma ayrılır:
-Soyunma yerleri
-Yıkanma yerleri (Soğukluk, sıcaklık)
Isıtma yeri (Külhan)
ÇOK DEĞERLİ VE ÇOK GÖSTERİŞLİ BİR
HAMAM
Beyazıt Hamamı, benzeri yapılar arasında en gösterişli ve
büyüklerinden biri olduğundan Hamâm-ı Kebîr olarak da adlandırılmıştır.
Evliya Çelebi eserinin hamamlar bölümünde bunun hakkında, kendi üslubunca
açıklama yapar. Çelebi, Beyazıt Hamamı’nın “velilere mahsus olduğunu bildirir.
Allah dostlarının burada buluştuğunu, buranın farklı ve manevi bir atmosfer
olduğunu yazar. Binanın İstanbul’un geniş bölgelerini tahrip eden yangınlardan
zarar gördüğü dış cephelerindeki izlerden bellidir.
PATRONA HALİL BURADA TELLAKLIK
YAPTI MI?
Kurtarılmayı bekleyen tarihi Beyazıt Hamamı, uzun yıllar ilginç
bir isimle hatırlandı. Osmanlı’da Lale Devri’ni sona erdiren ayaklanmanın
elebaşısı Arnavut kökenli Patrona Halil, hamamın tellaklarındandı. III. Ahmet
döneminde 500 bin nüfuslu İstanbul’da Eyüp, Galata, Üsküdar ve Beyazıt
semtlerinde 408 hamamda 2 bin 321 tellak çalışıyordu. 1730’da bir grup tellak
devletin kendi başına bırakıldığını, ekonominin kötüye gittiğini öne sürerek
Patrona Halil’in önderliğinde ayaklandı. Sokağa dökülen gruba yeniçeriler de
katılınca ayaklanma büyüdü. Yeniçeriler saraya yürüyüp III. Ahmet’i tahttan
indirdi. 29 gün süren ve çok sayıda kişinin öldüğü ayaklanmanın ardından
Birinci Mahmut tahta geçti. İsyanın elebaşısı Patrona Halil’i bir baskınla
ortadan kaldıran Birinci Mahmut’un talimatıyla hamamlarda Arnavut kökenli
tellakların çalıştırılması yasaklandı. Başka bir kaynağa göre ise Patrona
Osmanlı donanmasında gemilerin ikincisine verilen isimdir. Donanmada Kaptan-ı
Derya’nın kullandığı gemiye Kapudane, ikinci gemiye Patrona, üçüncü gemiye
Riyale denilirdi. Patrona Halil Patrona gemisinde bir süre Leventlik yaptığı
için bu lakapla anılmıştır.
İSTANBUL’DA İLK DEFA O GÜN EZAN
OKUNMADI
Tarihçi yazar Murat Bardakçının yazısına göre; 29 Eylül 1730’da
Patrona Halil İsyanının 2. günü ezan okunmadı ve camiler kapatıldı. İşte Murat
Bardakçı’nın köşesinde kaleme aldığı o ilginç yazısı; İstanbul’da, şehrin
fethedildiği 1453’ün 29 Mayıs’ından bugüne kadar ezan sesi hiç eksik olmadı.
Müezzinler asırlar boyunca günde beş vakit ezan okudular, işgal günlerinde bile
ezan kesintiye uğramadı ama tek bir gün hariç: 1730’un 29 Eylül’ünde
İstanbul’da ezan yasaklandı, hatta camilerde namaz kılınmadı. Şehirde ne kadar
cami varsa, o gün kapalı kaldı. Deli İbrahim” adında bir softa çıktı. Patrona
Halil ile yeniçeri ağalarının önüne geldi ve ”Mübarek bir davaya kalktınız.
Zalimlerden hesap soruyorsunuz. Böyle büyük bir günde ezan okunmaz, namaz
kılınmaz” dedi, derken bir de fetva verdi.
VE HAMAMIN HAZİN KADERİ BAŞLIYOR:
DERİ DEPOSU OLUYOR
1930 yıllarına kadar çalışan Beyazıt Hamamı bu tarihlerden sonra
caddeye komşu büyük kubbeli soyunma yerleri (camekânlar) bir şahsın mülkiyetine
geçince deri deposu olarak kiraya verilmiş, arkadaki sıcaklık bölümleri ise
kısmen demirci atölyesi olmuş, kısmen de kendi haline terkedilmiştir. Bu arada
hamamı tahrip eden müdahaleler devam etmiş, kurşunları soyulmuş, tepe camları
kırılmış, mermerler ve kurnalar götürülmüş, duvarlarda delikler ve geçitler
açılmıştır. 1950-1960 arasında yıktırılması için gösterilen büyük gayretler
başarılı olamayınca hamamın büyük mekânlarının İstanbul Üniversitesi tarafından
alınması yoluna gidilmiştir. Rektör Nâzım Terzioğlu, cadde üzerindeki kubbeli
iki soyunma yerini kütüphane ve okuma salonuna dönüştürülmek üzere tamir
ettirmiş, fakat onun rektörlükten ayrılması, arkasından da vefatı üzerine bu
proje gerçekleşmeden kalmıştır. Bugün hamamın içi eskisinden daha beter bir
harabe haline gelmiş bulunmaktadır.
KADIN –ERKEK İYİ AYRI HAMAM
Beyazıt Hamamı erkekler ve kadınlar kısımlarına sahip bir çifte
hamamdır. Yan yana olan kısmen taştan inşa edilmiş bu iki bölümün büyük kubbeli
soyunma yerleri cadde kenarında olmakla beraber erkekler kısmının yüksek sivri
kemerli bir taçkapı karakterinde olan girişi caddeye açılır. Çifte hamamlarda
usulden olduğu gibi kadınlar kısmının kapısı ise yan sokak (Derviş Paşa sokağı)
ile bağlantılıdır. Her iki kısım da aynı planda yaptırılmıştır. Yalnız kadınlar
kısmının camekân bölümü diğerinden biraz ufak ölçüdedir. Soğukluk bölümlerinde
giriş eyvanlarının iki yanlarında kubbeli hücreler vardır. Esas soğukluklar
(ılıklık) ise üçer kubbelidir. Sıcaklık bölümleri dört eyvanlı tipte olup
köşelerde halvet hücreleri bulunur. Arkada ise boydan boya külhan uzanır.
Beyazıt Hamamı’nın bir diğer özelliği, suyunun aynı yerdeki çok derin ve geniş
bir kuyudan dolapla çekilmesidir. 1920’lere kadar duran bu ağaç dolap bugün
ortadan kalkmışsa da bu muazzam kuyu hamamın külhanı ile Hasan Paşa Medresesi
arasında kurumuş olarak durmaktadır. Beyazıt Hamamı önünden geçen cadde
1955-1957 yıllarında genişletildiğinde zemin seviyesi de çok indirildiğinden,
bu husus bilhassa cadde üzerindeki cephesinde belirlidir. Aynı zamanda şehrin
en büyük ve âbidevî karakterde hamamı olan Beyazıt Hamamı, Türkleşen İstanbul’da
yeni bir şehircilik anlayışına göre kurulan Beyazıt Külliyesi’nin bir parçası
ve onu tamamlayan bir eleman olarak da değerlidir.
GÜNÜMÜZDE MÜZE OLARAK
KULLANILMAKTADIR
İstanbul’daki 16. yüzyıl Osmanlı hamamları içinde gösterişli
mimarisi, boyutu ve çifte hamam oluşu ile dikkati çeken II. Bayezid Hamamı,
1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınan “İstanbul
Tarihi Alanları” içinde yer alır. İstanbul Üniversitesi mülkiyetinde olan II.
Bayezid Hamamı’nda, restorasyon sonrasında özgün kullanımına uygun olarak Türk
Hamam Kültürü Müzesi olarak kullanılmaktadır. Giriş ücretsiz olup ziyaret
edilebilir.
AÇILDI KAPANDI VE TEKRAR AÇILMAYI
BEKLEYEN BİR BAŞKA HAMAM
Fatih’de bulunan Küçük Mustafa Paşa Hamamı, İstanbul’da bulunan
“hamamlar” içinde başından çok şey geçen farklı bir hamam. İstanbul’un ayakta
kalan ikinci en eski hamam olarak biliniyor. Zira önce “kilise” iken
sonradan hamam oldu. Sonra “Film seti” oldu. Yıllar geçti harabe oldu. 2018
yılında ise “sergi mekânı” olarak kullanıldı.
ÇİFTE HAMAM
Küçük Mustafa Paşa Hamamı II. Beyazıt dönemi vezirlerinden
Karamanlı Mustafa Paşa tarafından 1477 tarihinden önce yapıldığı bilinmektedir.
Çifte hamam olarak kullanılmıştır. Yani hanımlar ve beyler için ayrı ayrı
bölümleri vardır. Hamamın en büyük özelliği ise girişte zaten açıkça görülüyor.
Hiçbir hamamda görülmeyen “devası kubbesidir”. Bu da bu hamamın daha önceden
ibadethane olarak kullanılmasından kaynaklanıyor. Cumhuriyet’in ilanı ile
birlikte özelleştirilen hamam 1995 senesine kadar kullanılmaya devam etmiştir.
Bu tarihte yeterli müşteri olmadığı gerekçesi ile kapatılmıştır.
NEDEN KÜÇÜK MUSTAFA PAŞA
1481 senesinde Fatih Sultan Mehmet’in vefatı üzerine oğulları
Beyazid ve Cem’e Mustafa Paşa tarafından haberciler gönderilir. Bu arada
İstanbul’daki yeniçeriler Beyazid taraftarıydılar ve Karamanlı Mustafa Paşa’nın
hemşericilik nedeni ile Karaman’da sancakta olan Cem Sultan’ın taraftarı
olduğunu düşündüklerinden Mustafa Paşa’yı öldürdüler. Küçük Mustafa Paşa’ya ‘küçük’
lakabı kendisinden 30 sene sonra sadarete gelecek olan ‘Koca Mustafa Paşa’ ile
karıştırılmamak için sonradan verilmiştir.
FİLM PLATOSU OLARAK KULLANILDI
1970 yapımı ‘You Can’t Win ‘Em All’ (Paralı Askerler) isimli
Hollywood filminin çekimlerin bir bölümü Cibali’de Küçük Mustafa Paşa
Hamamı’nda yapıldı. 1969 yılında Cibali’ye çekimler için gelen film ekibi
uzunca bir süre
HÜRREM SULTAN HAMAMI YA DA HASEKİ
HAMAMI
Haseki Hamamı, İstanbul’da Ayasofya ile Sultanahmet Camii arasında
yer alan tarihi Türk hamamı. Hamam, Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan
tarafından, 1556-1557 yılları arasında, Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Hamamın
inşa edildiği yerde eskiden Zeuksippos Banyoları’nın varmış. 1910 yılına kadar
kullanılan hamam, uzun yıllar kapalı kalmıştır. Zaman zaman cezaevi, kâğıt
deposu ve benzin deposu olarak kullanılmıştır. 1957 – 1958 yıllarında onarılan
hamam, 2008 halı satış mağazası olarak kullanılmış. Şu anda pandemi nedeniyle
kapalı olduğu için açılmayı bekliyor.
CEMBERLİTAŞ HAMAMI: Hamam,
Sultan II. Selim’in kadını ve Sultan III. Murad’ın annesi Nûrbânû Sultan
tarafından Üsküdar’da Toptaşı’ndaki, Vâlide-i Atik Külliyesi’ne gelir getirmesi
için yaptırılmış ve vakfedilmiştir. Hamam Tuhfet’ül-mi’mârin*’e göre Mimar
Sinan yapısıdır. Günümüzde de halen hamam olarak kullanılmaktadır.
ÇAĞALOĞLU HAMAMI:
1741 yılında padişah I. Mahmut döneminde yaptırılan hamamdır. Cağaloğlu Hamamı,
İstanbul’un en büyük çifte hamamlarından biri olup barok mimari tarzında inşa
edilmiştir. Hamamın klasik Osmanlı mimarisinden farkı, soğuk ve sıcak
bölümlerinin daha değişik yapılmış olmasıdır. 300 yıldır ayakta duran hamamın
kadın ve erkekler için ayrı bölümleri mevcuttur. Cağaloğlu Hamamı’nın bir diğer
özelliği de Osmanlı döneminde inşa ettirilen son büyük hamam olmasıdır. Haklı
bir üne sahip olan yapı New York Times gazetesinin “’Ölmeden Önce Görülmesi
Gereken 1000 Yer”’ listesinde de yer almıştır.
KILIÇ ALİ PAŞA HAMAMI: Denizlerin
fatihi olarak nam salmış Kılıç Ali Paşa’nın, Osmanlı donanmasındaki leventlere
hizmet vermesi için Mimar Sinan’a 1583 yılında Tophane’de yaptırılmıştır. 2012
yılında restorasyonu tamamlanan yapı kullanıma açılmıştır.
GEDİK PAŞA HAMAMI: 1475
yılında Ahmet Paşa tarafından Osmanlının en ünlü mimarlarından biri olan Mimar
Hayrettin’e yaptırılan hamam, kadın ve erkek bölümlerinin olduğu çifte İstanbul
hamamlarındandır.
GALATASARAY HAMAMI: Dönemin
Osmanlı padişahı II. Bayezid tarafından Beyoğlu’nda yaptırılmıştır. Zamanın
önemli kişilerinden Gül Baba’nın, II. Bayezid’den isteği üzerine 1484 yılında
yapılarak kullanıma açılmıştır.
SÜLEYMANİYE HAMAMI:
Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a 1557 yılında yaptırılan hamamla
birlikte o dönemde Süleymaniye Cami ve külliyesi de inşa edilmiştir.
MİHRİMAH SULTAN HAMAMI: İstanbul,
Edirnekapı’da bulunan ve Mihrimah Sultan Cami Külliyesi’nin bir bölümü olan
tarihi Mihrmah Sultan Hamamı, 1562-1565 yıllarında çifte hamam şeklinde
yaptırılmıştır. Mimar Sinan tarafından inşa edilen Mihrimah Sultan Hamamı,
günümüze kadar gelmiş önemli tarihi hamamlardandır.
Kaynak. http://www.purpura.com.tr/2014/01/18/osmanli-imparatorlugunda-hamamlar/
https://istanbultarihi.ist/321-istanbul-hamamlari-ve-mimarisi
http://www.islamansiklopedisi.inf
https://www.neredekal.com/blog/bir-kultur-mirasi-istanbulun-tarihi-hamamlari/