27 Haziran 2021

​Medeniyetin sembolü olmazsa olmaz 'Osmanlı Hamamları'

Hamam deyince temizlik anlaşılır. Temizlik de medeniyettir. Osmanlı döneminde temizliğe hele hamam kültürüne çok önem verilmiştir. Bizde bu yazımızda Osmanlı İstanbul’unda hamam kültürü ve birkaç önemli hamamdan bahsedeceğiz. İşte detaylar:

Osmanlı’da hamamlar, külliye denilen ve bir bütünlük arz eden cami, imaret, kütüphane medrese gibi yapıların yanında yapıldığı gibi tek olarak da inşa edilirlerdi.  Hamam, aslında Arapça “ısıtmak, sıcak olmak” anlamındadır. Anadolu’nun bazı yörelerinde “sıcak” ya da “sıcaklık” denmektedir. Fatih Sultan Mehmet, fetihten sonra İstanbul’a 5’i büyük olmak üzere toplam 19 hamam yaptırdı. İstanbul’a ilk yaptırdığı hamam Irgat Hamamı adıyla bilinirdi. İstanbul’da neredeyse her külliye içine bir hamam inşa edilmiştir. Fatih devrinde bütün vezirler ya bir külliye inşa etmiş ya da mevcut Bizans kiliselerini camiye çevirerek, çevresine ekledikleri; hamam, medrese, imaret vb. yapılarla kentin imarı sürecine katılmışlardır. İstanbul’da Osmanlı döneminde inşa edilen ilk hamamlar bu şekilde ortaya çıkmıştır. Aksaray Murat Paşa Külliyesi Hamamı, Davut Paşa İskelesi Hamamı, Üsküdar Rum Mehmet Paşa Hamamı, Gedikpaşa Hamamı ve Mahmut Paşa Hamamı hemen sıralanabilir. Bu hamamlardan çifte hamam olarak yapılan Mahmut Paşa Hamamı’nın günümüzde bir tek erkekler kısmı kalmıştır.

 

ENÇOK HAMAM YAPTIRAN RÜSTEM PAŞA
Tarihte en çok hamam yaptıran Osmanlı Paşalarından biri Rüstem Paşa’dır. Büyük bir kısmı Mimar Sinan’a yaptırılan çeşitli şehirlerde 32 hamam yaptırmıştır.  İstanbul’da ancak 19. yy ikinci yarısından itibaren özel mülk olarak hamam yapılmaya başlanmıştır. İstanbul’da Osmanlı döneminde inşa edilen ilk hamamlar bu şekilde ortaya çıkmıştır. Aksaray Murat Paşa Külliyesi Hamamı, Davut Paşa İskelesi Hamamı, Üsküdar Rum Mehmet Paşa Hamamı, Gedikpaşa Hamamı ve Mahmut Paşa Hamamı hemen sıralanabilir. Bu hamamlardan çifte hamam olarak yapılan Mahmut Paşa Hamamı’nın günümüzde bir tek erkekler kısmı kalmıştır.

 

HAMAM YAPTIRMAK KOLAY DEĞİLDİ
Hamam inşa ettirecek kişiler önce, hamamda kullanılacak suyu bularak şehre getirmekle yükümlü idiler.  Hamamın yapımı dolayısıyla şehir suyuna katkıda bulunduktan sonra, her hamamın tapusuna, ölçü olarak “masura” cinsinden kullanabileceği su miktarı yazılırdı. Bir masura su 14.5 metreküptü ve bir hamam günde yaklaşık 1,5 – 2 masura su tüketirdi. Osmanlı hamamlarında yüzyıllar boyu odun yakılmıştır. Hamamlar özel mülkiyete geçtikten sonra, vakıf dönemindeki bazı özellikler bozularak sürdürülmüştür. Örneğin, vakıf zamanında yoksul, düşkün, fakir, yolcu ve askerler bedelsiz ya da indirimli yıkanabilirken, özel mülk hamamlarında bu geleneğe uyulmayıp “su yok veya soğuk” bahanesiyle yıkanmak isteyenlerin geri çevrildiği yahut kötü hizmet gördükleri kaynaklarda anlatılmaktadır.

 

HAMAM KÜLTÜRÜMÜZ
Hamam kültürümüz bugünde devam etmektedir. En bilinen kültürel alışkanlıklarımız ki günümüzde hala yaşamakta olan belli başlı âdetlerimize örnek olarak “Gelin Hamamı”, “Damat Hamamı” ve “Kırk Hamam”ı verebiliriz. Ayrıca, Asker Hamamı, Bayram Hamamı, Sünnet Hamamı, Lohusa Hamamı ve Yas Alma Hamamı’nın kendine özgü törenleri de vardır.

Osmanlı’da hamamlar Çarşı Hamamı ve Konak Hamamları olarak ikiye ayrılmaktaydı. Konak Hamamları, konaklarda haneye özel olarak yapılmışlardır ve buraya konak sahibi ve onun ailesinin dışındakilerin girişi kesinlikle yasaktır. Çarşı Hamamı ise umumi olarak yapılmış çarşı merkezinde bulunan herkesin girebildiği ve temizlenmek için genellikle tatlı su kaynağının bulunduğu yerler idi.
Hamamda çalışan ve müşterileri yıkayan kadınlara natır denir. Hamamda çalışan ve müşterileri yıkayan erkek kişilere de tellak denilir. Türk hamamları başlıca üç kısma ayrılır:
-Soyunma yerleri
-Yıkanma yerleri (Soğukluk, sıcaklık)
Isıtma yeri (Külhan)

 

ÇOK DEĞERLİ VE ÇOK GÖSTERİŞLİ BİR HAMAM
Beyazıt Hamamı, benzeri yapılar arasında en gösterişli ve büyüklerinden biri olduğundan Hamâm-ı Kebîr olarak da adlandırılmıştır.  Evliya Çelebi eserinin hamamlar bölümünde bunun hakkında, kendi üslubunca açıklama yapar. Çelebi, Beyazıt Hamamı’nın “velilere mahsus olduğunu bildirir. Allah dostlarının burada buluştuğunu, buranın farklı ve manevi bir atmosfer olduğunu yazar. Binanın İstanbul’un geniş bölgelerini tahrip eden yangınlardan zarar gördüğü dış cephelerindeki izlerden bellidir.

 

PATRONA HALİL BURADA TELLAKLIK YAPTI MI?
Kurtarılmayı bekleyen tarihi Beyazıt Hamamı, uzun yıllar ilginç bir isimle hatırlandı. Osmanlı’da Lale Devri’ni sona erdiren ayaklanmanın elebaşısı Arnavut kökenli Patrona Halil, hamamın tellaklarındandı. III. Ahmet döneminde 500 bin nüfuslu İstanbul’da Eyüp, Galata, Üsküdar ve Beyazıt semtlerinde 408 hamamda 2 bin 321 tellak çalışıyordu. 1730’da bir grup tellak devletin kendi başına bırakıldığını, ekonominin kötüye gittiğini öne sürerek Patrona Halil’in önderliğinde ayaklandı. Sokağa dökülen gruba yeniçeriler de katılınca ayaklanma büyüdü. Yeniçeriler saraya yürüyüp III. Ahmet’i tahttan indirdi. 29 gün süren ve çok sayıda kişinin öldüğü ayaklanmanın ardından Birinci Mahmut tahta geçti. İsyanın elebaşısı Patrona Halil’i bir baskınla ortadan kaldıran Birinci Mahmut’un talimatıyla hamamlarda Arnavut kökenli tellakların çalıştırılması yasaklandı. Başka bir kaynağa göre ise Patrona Osmanlı donanmasında gemilerin ikincisine verilen isimdir. Donanmada Kaptan-ı Derya’nın kullandığı gemiye Kapudane, ikinci gemiye Patrona, üçüncü gemiye Riyale denilirdi. Patrona Halil Patrona gemisinde bir süre Leventlik yaptığı için bu lakapla anılmıştır.

 

İSTANBUL’DA İLK DEFA O GÜN EZAN OKUNMADI
Tarihçi yazar Murat Bardakçının yazısına göre; 29 Eylül 1730’da Patrona Halil İsyanının 2. günü ezan okunmadı ve camiler kapatıldı. İşte Murat Bardakçı’nın köşesinde kaleme aldığı o ilginç yazısı; İstanbul’da, şehrin fethedildiği 1453’ün 29 Mayıs’ından bugüne kadar ezan sesi hiç eksik olmadı. Müezzinler asırlar boyunca günde beş vakit ezan okudular, işgal günlerinde bile ezan kesintiye uğramadı ama tek bir gün hariç: 1730’un 29 Eylül’ünde İstanbul’da ezan yasaklandı, hatta camilerde namaz kılınmadı. Şehirde ne kadar cami varsa, o gün kapalı kaldı. Deli İbrahim” adında bir softa çıktı. Patrona Halil ile yeniçeri ağalarının önüne geldi ve ”Mübarek bir davaya kalktınız. Zalimlerden hesap soruyorsunuz. Böyle büyük bir günde ezan okunmaz, namaz kılınmaz” dedi, derken bir de fetva verdi.

 

VE HAMAMIN HAZİN KADERİ BAŞLIYOR: DERİ DEPOSU OLUYOR
1930 yıllarına kadar çalışan Beyazıt Hamamı bu tarihlerden sonra caddeye komşu büyük kubbeli soyunma yerleri (camekânlar) bir şahsın mülkiyetine geçince deri deposu olarak kiraya verilmiş, arkadaki sıcaklık bölümleri ise kısmen demirci atölyesi olmuş, kısmen de kendi haline terkedilmiştir. Bu arada hamamı tahrip eden müdahaleler devam etmiş, kurşunları soyulmuş, tepe camları kırılmış, mermerler ve kurnalar götürülmüş, duvarlarda delikler ve geçitler açılmıştır. 1950-1960 arasında yıktırılması için gösterilen büyük gayretler başarılı olamayınca hamamın büyük mekânlarının İstanbul Üniversitesi tarafından alınması yoluna gidilmiştir. Rektör Nâzım Terzioğlu, cadde üzerindeki kubbeli iki soyunma yerini kütüphane ve okuma salonuna dönüştürülmek üzere tamir ettirmiş, fakat onun rektörlükten ayrılması, arkasından da vefatı üzerine bu proje gerçekleşmeden kalmıştır. Bugün hamamın içi eskisinden daha beter bir harabe haline gelmiş bulunmaktadır.

KADIN –ERKEK İYİ AYRI HAMAM
Beyazıt Hamamı erkekler ve kadınlar kısımlarına sahip bir çifte hamamdır. Yan yana olan kısmen taştan inşa edilmiş bu iki bölümün büyük kubbeli soyunma yerleri cadde kenarında olmakla beraber erkekler kısmının yüksek sivri kemerli bir taçkapı karakterinde olan girişi caddeye açılır. Çifte hamamlarda usulden olduğu gibi kadınlar kısmının kapısı ise yan sokak (Derviş Paşa sokağı) ile bağlantılıdır. Her iki kısım da aynı planda yaptırılmıştır. Yalnız kadınlar kısmının camekân bölümü diğerinden biraz ufak ölçüdedir. Soğukluk bölümlerinde giriş eyvanlarının iki yanlarında kubbeli hücreler vardır. Esas soğukluklar (ılıklık) ise üçer kubbelidir. Sıcaklık bölümleri dört eyvanlı tipte olup köşelerde halvet hücreleri bulunur. Arkada ise boydan boya külhan uzanır. Beyazıt Hamamı’nın bir diğer özelliği, suyunun aynı yerdeki çok derin ve geniş bir kuyudan dolapla çekilmesidir. 1920’lere kadar duran bu ağaç dolap bugün ortadan kalkmışsa da bu muazzam kuyu hamamın külhanı ile Hasan Paşa Medresesi arasında kurumuş olarak durmaktadır. Beyazıt Hamamı önünden geçen cadde 1955-1957 yıllarında genişletildiğinde zemin seviyesi de çok indirildiğinden, bu husus bilhassa cadde üzerindeki cephesinde belirlidir. Aynı zamanda şehrin en büyük ve âbidevî karakterde hamamı olan Beyazıt Hamamı, Türkleşen İstanbul’da yeni bir şehircilik anlayışına göre kurulan Beyazıt Külliyesi’nin bir parçası ve onu tamamlayan bir eleman olarak da değerlidir.

 

GÜNÜMÜZDE MÜZE OLARAK KULLANILMAKTADIR

İstanbul’daki 16. yüzyıl Osmanlı hamamları içinde gösterişli mimarisi, boyutu ve çifte hamam oluşu ile dikkati çeken II. Bayezid Hamamı, 1985 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültürel Miras Listesi’ne alınan “İstanbul Tarihi Alanları” içinde yer alır. İstanbul Üniversitesi mülkiyetinde olan II. Bayezid Hamamı’nda, restorasyon sonrasında özgün kullanımına uygun olarak Türk Hamam Kültürü Müzesi olarak kullanılmaktadır. Giriş ücretsiz olup ziyaret edilebilir.

 

AÇILDI KAPANDI VE TEKRAR AÇILMAYI BEKLEYEN BİR BAŞKA HAMAM
Fatih’de bulunan Küçük Mustafa Paşa Hamamı, İstanbul’da bulunan “hamamlar” içinde başından çok şey geçen farklı bir hamam. İstanbul’un ayakta kalan ikinci en eski hamam olarak biliniyor.  Zira önce “kilise” iken sonradan hamam oldu. Sonra “Film seti” oldu. Yıllar geçti harabe oldu. 2018 yılında ise  “sergi mekânı” olarak kullanıldı.

 

ÇİFTE HAMAM
Küçük Mustafa Paşa Hamamı II. Beyazıt dönemi vezirlerinden Karamanlı Mustafa Paşa tarafından 1477 tarihinden önce yapıldığı bilinmektedir. Çifte hamam olarak kullanılmıştır. Yani hanımlar ve beyler için ayrı ayrı bölümleri vardır. Hamamın en büyük özelliği ise girişte zaten açıkça görülüyor. Hiçbir hamamda görülmeyen “devası kubbesidir”. Bu da bu hamamın daha önceden ibadethane olarak kullanılmasından kaynaklanıyor. Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte özelleştirilen hamam 1995 senesine kadar kullanılmaya devam etmiştir. Bu tarihte yeterli müşteri olmadığı gerekçesi ile kapatılmıştır.

 

NEDEN KÜÇÜK MUSTAFA PAŞA

1481 senesinde Fatih Sultan Mehmet’in vefatı üzerine oğulları Beyazid ve Cem’e Mustafa Paşa tarafından haberciler gönderilir. Bu arada İstanbul’daki yeniçeriler Beyazid taraftarıydılar ve Karamanlı Mustafa Paşa’nın hemşericilik nedeni ile Karaman’da sancakta olan Cem Sultan’ın taraftarı olduğunu düşündüklerinden Mustafa Paşa’yı öldürdüler. Küçük Mustafa Paşa’ya ‘küçük’ lakabı kendisinden 30 sene sonra sadarete gelecek olan ‘Koca Mustafa Paşa’ ile karıştırılmamak için sonradan verilmiştir.

FİLM PLATOSU OLARAK KULLANILDI
1970 yapımı ‘You Can’t Win ‘Em All’ (Paralı Askerler) isimli Hollywood filminin çekimlerin bir bölümü Cibali’de Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda yapıldı. 1969 yılında Cibali’ye çekimler için gelen film ekibi uzunca bir süre

 

HÜRREM SULTAN HAMAMI YA DA HASEKİ HAMAMI

Haseki Hamamı, İstanbul’da Ayasofya ile Sultanahmet Camii arasında yer alan tarihi Türk hamamı. Hamam, Kanuni Sultan Süleyman’ın eşi Hürrem Sultan tarafından, 1556-1557 yılları arasında, Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Hamamın inşa edildiği yerde eskiden Zeuksippos Banyoları’nın varmış. 1910 yılına kadar kullanılan hamam, uzun yıllar kapalı kalmıştır. Zaman zaman cezaevi, kâğıt deposu ve benzin deposu olarak kullanılmıştır. 1957 – 1958 yıllarında onarılan hamam, 2008 halı satış mağazası olarak kullanılmış. Şu anda pandemi nedeniyle kapalı olduğu için açılmayı bekliyor.

 

CEMBERLİTAŞ HAMAMI: Hamam, Sultan II. Selim’in kadını ve Sultan III. Murad’ın annesi Nûrbânû Sultan tarafından Üsküdar’da Toptaşı’ndaki, Vâlide-i Atik Külliyesi’ne gelir getirmesi için yaptırılmış ve vakfedilmiştir. Hamam Tuhfet’ül-mi’mârin*’e göre Mimar Sinan yapısıdır. Günümüzde de halen hamam olarak kullanılmaktadır.

ÇAĞALOĞLU HAMAMI: 1741 yılında padişah I. Mahmut döneminde yaptırılan hamamdır. Cağaloğlu Hamamı, İstanbul’un en büyük çifte hamamlarından biri olup barok mimari tarzında inşa edilmiştir. Hamamın klasik Osmanlı mimarisinden farkı, soğuk ve sıcak bölümlerinin daha değişik yapılmış olmasıdır. 300 yıldır ayakta duran hamamın kadın ve erkekler için ayrı bölümleri mevcuttur. Cağaloğlu Hamamı’nın bir diğer özelliği de Osmanlı döneminde inşa ettirilen son büyük hamam olmasıdır. Haklı bir üne sahip olan yapı New York Times gazetesinin “’Ölmeden Önce Görülmesi Gereken 1000 Yer”’ listesinde de yer almıştır.

KILIÇ ALİ PAŞA HAMAMI: Denizlerin fatihi olarak nam salmış Kılıç Ali Paşa’nın, Osmanlı donanmasındaki leventlere hizmet vermesi için Mimar Sinan’a 1583 yılında Tophane’de yaptırılmıştır. 2012 yılında restorasyonu tamamlanan yapı kullanıma açılmıştır.

 

GEDİK PAŞA HAMAMI:  1475 yılında Ahmet Paşa tarafından Osmanlının en ünlü mimarlarından biri olan Mimar Hayrettin’e yaptırılan hamam, kadın ve erkek bölümlerinin olduğu çifte İstanbul hamamlarındandır.

GALATASARAY HAMAMI:  Dönemin Osmanlı padişahı II. Bayezid tarafından Beyoğlu’nda yaptırılmıştır. Zamanın önemli kişilerinden Gül Baba’nın, II. Bayezid’den isteği üzerine 1484 yılında yapılarak kullanıma açılmıştır.

 

SÜLEYMANİYE HAMAMI:  Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a 1557 yılında yaptırılan hamamla birlikte o dönemde Süleymaniye Cami ve külliyesi de inşa edilmiştir.

 

MİHRİMAH SULTAN HAMAMI: İstanbul, Edirnekapı’da bulunan ve Mihrimah Sultan Cami Külliyesi’nin bir bölümü olan tarihi Mihrmah Sultan Hamamı, 1562-1565 yıllarında çifte hamam şeklinde yaptırılmıştır. Mimar Sinan tarafından inşa edilen Mihrimah Sultan Hamamı, günümüze kadar gelmiş önemli tarihi hamamlardandır.

 

Kaynak. http://www.purpura.com.tr/2014/01/18/osmanli-imparatorlugunda-hamamlar/

https://www.dusakabinankaram.com/osmanlida-yikanma-aliskanliklari-ve-hamam-kulturunun-yasama-etkileri/

https://istanbultarihi.ist/321-istanbul-hamamlari-ve-mimarisi
http://www.islamansiklopedisi.inf

https://www.neredekal.com/blog/bir-kultur-mirasi-istanbulun-tarihi-hamamlari/