Mefhum Kargaşası
İnsan bir dil varlığı. Kendini söz ve dil aracılığıyla ifade ediyor. Kelam ve lafız burada temel olarak zuhur eden unsurlardır. Özden söze düşen düşünce dile gelen kelam ve lafızlar bizim varlıkla olan alakamızda genel tasavvur ve tasvir dünyamızın maddi manevi tüm bağlamlarını inşa/ifade ediyor. Lafızlar şeyleri bizim için bir şey yaparlar. Söz burada aşikâr olurken mana da buradan nümayan olur. İşte tam yerinde mana denildiğinde lafızların yani sözün özündeki mefhum, içerik meselesi ortaya çıkar. Mefhumlar insan için tarih kadar hayatidir, dersek abartmayız diye düşünüyoruz.
Bir milletin tarih şuuru parçalanır, kökenlere dair bilinci
bölünürse “müşterek” kavramı ve lafzı manasında mündemiç ne kadar muhteva varsa
o millet bunların hepsini kaybetmeye başlar. İşte dil meselesi de bir toplumun sadece
iletişim değil anlaşma vasıtası olması bakımından önemlidir. Bunun ötesinde
mefhumlar birlik içinde bir zemin oluşturmuyorsa bölünen tarih bilinci gibi
parçalanmış mefhumlar da aynı dili konuşup anlaşamayan bir yığın oluşmasına
sebep olabilir.
Mevlana Mesnevisinde
bu hususa dair enfes bir hikâye anlatır: “Adamın biri dört kişiye bir dirhem verdi. Adamlardan biri: Bu parayla engûr
alalım, dedi. Diğeri Arap'tı: - Hayır, dedi, ben inep isterim, engûr
değil. Üçüncüsü Türk'tü: - Ne engûr, ne inep, bununla üzüm
alalım, diye tutturdu. Dördüncüleri Rum'du, o da itiraz etti:-Bırakın bu
lafları, dedi, bununla istafil alalım. Derken kavgaya başladılar.
Birbirlerini yumrukluyor, tokatlıyorlardı. Pek çok dil bilen alim birisi
onları gördü: - Durun, dedi, hepinizin de istediği olacak. Parayı aldı, onlara
üzüm getirdi. Türk, Rum ve Arab'ın
kavgasından engûr ve inep şüphelerinden başka bir şey çıkmaz. Bu ikilik, manevi
dilleri bilen bir Süleyman gelmedikçe kalkmaz.” Burada görüleceği üzere daha lafız birliğinden başlayan tartışma
mefhuma bakmadan ortamı zehirlemiştir bile. Aynı şeyi isterken farklı lafızlar
üzerinden kavga etmenin bu ironik trajedisi çok da yabancı gelmeyecektir. Üzüm
isterken lafız yarıştırmak, demokrasi dilerken ideoloji kapıştıran halleri
hatırlatmıyor mu? Yöntem üzerinden hakikati ıskalamak bir toplum için ne yaman
bir durumdur. Modern dönemdeki medeniyet/uygarlık çelişkilerimiz de bu cümleden
değil midir? Bir de bu hâle farklı lafızları kullanmanın verdiği ideolojik
kamplaşma da eklenince vaziyet hepten garipleşir. İlim mi bilim mi? Özgürlük mü
hürriyet mi? Muasır mı çağdaş mı? Herkes müreffeh, güvende ve zenginleşmiş
medeni bir toplum isterken daha lafızlarından başlayarak kavgaya tutuştuğunda o
toplum tarihine ve diline bile böyle bölünerek bakınca ötesine ulaşmak zaten
mümkün olamıyor. Uygar mı olacağız, medeni mi?
Bana
mefhumunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.
Lafızlar
üzerinden yaşanan eski dil yeni dil meselesi, dilde sadeleştirme gibi kürtaj
faaliyetleri ötesinde daha derin bir felsefi yıkım düşüncemizi yozlaştırıyor.
Zira kökenler, asıllar kelamın formunda somutlaşan manaların esasını teşkil
eder. Bu bakımdan aynı dili konuşup aynı duyguyu yahut mefhumları
paylaşmayanların anlaşması ancak sözlük mesabesinde olacaktır. Mana olarak ise
muhataplar birbirine yabancı kalacaklardır. Bu bakımdan bana birisi eski yahut
yeni bir kavram üzerinden bir tarife başladığında bu kavram yahut lafızdan ne
anladığını sorarak başlıyor ve o tarifin arka planındaki zihin ve düşünce
dünyasını anlamaya çalışıyorum. Öte türlü horoz dövüşüne dönen kısır
tartışmaların hiçbir faydası olmadığı gibi zaman kaybından öte de bir mana
taşımıyor. Gerçi safsatanın manaya ve hakikate ihtiyacı yoktur, üstün gelip
galebe çalmaktan gayrı da derdi yoktur Derdi mugalâta olan içinse bundan daha
verimli bir ortam bulunamaz. Demagojinin hakikatin yerine geçtiği bu mefhum
kargaşasında Aristoteles’in Tiranların dalkavukları neyse
demokrasilerin demagogları da odur., sözü birden akla saplanıveriyor. Lafızların
demagogca tefsiri ise safsata cemiyetinin hakikatidir.
Mefhum kargaşası bir lafzın
yahut kavramın muhtelif manalarda anlaşılması yoluyla dilde bir ama fikir ve
amelde bin bir olan bir toplum demektir. Aynı ana dili konuşup farklı şeyler
anlayan ve bunu toplumun birlik esasını oluşturan en hayatı lafızlarda yaşamak
bir toplum için enflasyon ve döviz kuru kadar sıkıntılı bir şey olsa gerektir.
Hiç buradan meseleye bakarak dilimize dokunduk mu?
Mefhumun mananın aşikâr
olduğu yerdir. Seninki nedir?
Mefhum kelimesinin kökeninde
fehm etmek vardır; yani anlamak. Anlam krizleri ile varoluş sancıları
çektiğimiz modern zamanlarda varlıkla ilişkimizin yamalı doğası bizi bu krizin
kenarında tutuyor ve beklediğimiz ferdi, içtimai ve milli neticelerin aşikâr
olmasına mani oluyor demek çok da abartı olmayacaktır. Milli ve dini meseleler
gibi toplumun yapı taşı konularda, demokrasi, laiklik, irtica gibi modern
zamanlara ait hususlarda yaşanan mefhum kargaşası ber-devam demagojinin birkaç
tezahürü olarak not edilebilir. Her halükarda ideoloji, iktidar, çıkar hesapları
gibi yozlaştırıcı saikler ötesinden lafızlarımız ve mefhumlarımızın içeriğinin
müşterek var etme gücü aslında millet olarak iman-amel dengemiz ve kültürümüzün
meseleleri halletme ve yeni yollar açma imkânları bakımından üzerinde
hassasiyetle durulması meselelerden olduğunu ifade ile iktifa ediyoruz.
Dil meselesi bu sebeple
namus, vatan ve millet mevzuudur. Dil mi yoksa lisan mı?
Anayasa, devlet, millet ve
milliyet, din ve diyanet mefhumlarımız?
Vesselam.