VF kat sol
VF kat sağ

30 Mart 2021

​Mefhum Kargaşası

İnsan bir dil varlığı. Kendini söz ve dil aracılığıyla ifade ediyor. Kelam ve lafız burada temel olarak zuhur eden unsurlardır. Özden söze düşen düşünce dile gelen kelam ve lafızlar bizim varlıkla olan alakamızda genel tasavvur ve tasvir dünyamızın maddi manevi tüm bağlamlarını inşa/ifade ediyor. Lafızlar şeyleri bizim için bir şey yaparlar. Söz burada aşikâr olurken mana da buradan nümayan olur. İşte tam yerinde mana denildiğinde lafızların yani sözün özündeki mefhum, içerik meselesi ortaya çıkar. Mefhumlar insan için tarih kadar hayatidir, dersek abartmayız diye düşünüyoruz.

Bir milletin tarih şuuru parçalanır, kökenlere dair bilinci bölünürse “müşterek” kavramı ve lafzı manasında mündemiç ne kadar muhteva varsa o millet bunların hepsini kaybetmeye başlar. İşte dil meselesi de bir toplumun sadece iletişim değil anlaşma vasıtası olması bakımından önemlidir. Bunun ötesinde mefhumlar birlik içinde bir zemin oluşturmuyorsa bölünen tarih bilinci gibi parçalanmış mefhumlar da aynı dili konuşup anlaşamayan bir yığın oluşmasına sebep olabilir.

Mevlana Mesnevisinde bu hususa dair enfes bir hikâye anlatır: “Adamın biri dört kişiye bir dirhem verdi. Adamlardan biri: Bu parayla engûr alalım, dedi.  Diğeri Arap'tı: - Hayır, dedi, ben inep isterim, engûr değil. Üçüncüsü Türk'tü: - Ne engûr, ne inep, bununla üzüm alalım, diye tutturdu. Dördüncüleri Rum'du, o da itiraz etti:-Bırakın bu lafları, dedi, bununla istafil alalım. Derken kavgaya başladılar. Birbirlerini yumrukluyor, tokatlıyor­lardı. Pek çok dil bilen alim birisi onları gördü: - Durun, dedi, hepinizin de istediği olacak. Parayı aldı, onlara üzüm getirdi. Türk, Rum ve Arab'ın kavgasından engûr ve inep şüphelerinden başka bir şey çıkmaz. Bu ikilik, manevi dilleri bilen bir Süleyman gelmedikçe kalkmaz.” Burada görüleceği üzere daha lafız birliğinden başlayan tartışma mefhuma bakmadan ortamı zehirlemiştir bile. Aynı şeyi isterken farklı lafızlar üzerinden kavga etmenin bu ironik trajedisi çok da yabancı gelmeyecektir. Üzüm isterken lafız yarıştırmak, demokrasi dilerken ideoloji kapıştıran halleri hatırlatmıyor mu? Yöntem üzerinden hakikati ıskalamak bir toplum için ne yaman bir durumdur. Modern dönemdeki medeniyet/uygarlık çelişkilerimiz de bu cümleden değil midir? Bir de bu hâle farklı lafızları kullanmanın verdiği ideolojik kamplaşma da eklenince vaziyet hepten garipleşir. İlim mi bilim mi? Özgürlük mü hürriyet mi? Muasır mı çağdaş mı? Herkes müreffeh, güvende ve zenginleşmiş medeni bir toplum isterken daha lafızlarından başlayarak kavgaya tutuştuğunda o toplum tarihine ve diline bile böyle bölünerek bakınca ötesine ulaşmak zaten mümkün olamıyor. Uygar mı olacağız, medeni mi?

Bana mefhumunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.

Lafızlar üzerinden yaşanan eski dil yeni dil meselesi, dilde sadeleştirme gibi kürtaj faaliyetleri ötesinde daha derin bir felsefi yıkım düşüncemizi yozlaştırıyor. Zira kökenler, asıllar kelamın formunda somutlaşan manaların esasını teşkil eder. Bu bakımdan aynı dili konuşup aynı duyguyu yahut mefhumları paylaşmayanların anlaşması ancak sözlük mesabesinde olacaktır. Mana olarak ise muhataplar birbirine yabancı kalacaklardır. Bu bakımdan bana birisi eski yahut yeni bir kavram üzerinden bir tarife başladığında bu kavram yahut lafızdan ne anladığını sorarak başlıyor ve o tarifin arka planındaki zihin ve düşünce dünyasını anlamaya çalışıyorum. Öte türlü horoz dövüşüne dönen kısır tartışmaların hiçbir faydası olmadığı gibi zaman kaybından öte de bir mana taşımıyor. Gerçi safsatanın manaya ve hakikate ihtiyacı yoktur, üstün gelip galebe çalmaktan gayrı da derdi yoktur Derdi mugalâta olan içinse bundan daha verimli bir ortam bulunamaz. Demagojinin hakikatin yerine geçtiği bu mefhum kargaşasında Aristoteles’in Tiranların dalkavukları neyse demokrasilerin demagogları da odur., sözü birden akla saplanıveriyor. Lafızların demagogca tefsiri ise safsata cemiyetinin hakikatidir.

Mefhum kargaşası bir lafzın yahut kavramın muhtelif manalarda anlaşılması yoluyla dilde bir ama fikir ve amelde bin bir olan bir toplum demektir. Aynı ana dili konuşup farklı şeyler anlayan ve bunu toplumun birlik esasını oluşturan en hayatı lafızlarda yaşamak bir toplum için enflasyon ve döviz kuru kadar sıkıntılı bir şey olsa gerektir. Hiç buradan meseleye bakarak dilimize dokunduk mu?

Mefhumun mananın aşikâr olduğu yerdir. Seninki nedir?

Mefhum kelimesinin kökeninde fehm etmek vardır; yani anlamak. Anlam krizleri ile varoluş sancıları çektiğimiz modern zamanlarda varlıkla ilişkimizin yamalı doğası bizi bu krizin kenarında tutuyor ve beklediğimiz ferdi, içtimai ve milli neticelerin aşikâr olmasına mani oluyor demek çok da abartı olmayacaktır. Milli ve dini meseleler gibi toplumun yapı taşı konularda, demokrasi, laiklik, irtica gibi modern zamanlara ait hususlarda yaşanan mefhum kargaşası ber-devam demagojinin birkaç tezahürü olarak not edilebilir. Her halükarda ideoloji, iktidar, çıkar hesapları gibi yozlaştırıcı saikler ötesinden lafızlarımız ve mefhumlarımızın içeriğinin müşterek var etme gücü aslında millet olarak iman-amel dengemiz ve kültürümüzün meseleleri halletme ve yeni yollar açma imkânları bakımından üzerinde hassasiyetle durulması meselelerden olduğunu ifade ile iktifa ediyoruz.

Dil meselesi bu sebeple namus, vatan ve millet mevzuudur. Dil mi yoksa lisan mı?

Anayasa, devlet, millet ve milliyet, din ve diyanet mefhumlarımız?

Vesselam.