Mehmed Âkif Hakk'a tapan Türklüğü savundu
Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçları ve Osmanlı Devleti’nin yıkılması, ümmet düşüncesinin idarî ve siyasî bakımdan bittiği mânasına geliyordu. Mehmed Âkif bu şartlarda İslâm’ın hâmisi olan Türklerin tarihî rolünün farkındadır ve İslâmcı anlayışının merkezine Türkleri koyar. Millî Mücadele yıllarında İslâm milletini tek başına Müslüman Türklerin temsil ettiğini şiirlerinde ve vaazlarında dile getirir.
“Millet” kavramıyla geniş
mânada İslâm milletini kasteden Âkif’in düşüncesindeki bu safhayı anlamak için
Müslüman devletlerin mağlubiyetinin yaşandığı, birbirinden koptuğu şartlara
bakmak lâzım. Bu şartlarda yazdığı İstiklâl Marşı'nda “Türk” kelimesi geçmiyor
fakat Müslümanların hür bir millet olarak yaşamasının Türklerin bayraktarlığı
ve cihadıyla mümkündür dediği su götürmez bir hakikat.
ÂKİF: “YURDU VİRANEYE DÖNMÜŞ TÜRK’ÜN”
Topyekûn saldıran Batı’ya
karşı Müslümanlara önderlik eden Türkleri, etnik kimlik olarak değil, ümmetin
temsilcisi “kahraman millet” olarak vasfeder. “Kustu Mehmetçiğin aylarca durup
karşısına / Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına” mısraındaki “Mehmetçik”
Müslüman Türklerden başkası olabilir mi? Yüreği yanarak söylediği “Bahtı kara
millet”, Osmanlı Devleti’nin kurucusu ve sahibi olan Türklerden başkası
değildir. Devletin “unsurlu” yapısının dağılışını gördükten sonra, İslâm
milletlerini temsil etme gücüne sahip Müslüman Türklerin millîyetini kurtarıcı
olarak görür ve önderliğin Türklerin müktesebatı olduğunu söyler “Âsım” şiirinde:
“...Yurdu baştanbaşa viraneye dönmüş Türk’ün, /Dünkü şen şatır ocaklar
yatıyor yerde bugün” ve “…Nerde Ertuğrul'u koynunda büyütmüş obalar / Hani
Osman gibi, Orhan gibi babalar?”
TÜRKLERE AĞIT YAKAN
ÂKİF
Türklerin kurduğu Osmanlı
devletini evliyanın, enbiyanın ve Allah için şehit olanların vatanı olarak
görür ve bu vatanın yok olma ihtimali yüreğini sızlatır: “Enbiyâ yurdu bu
toprak; şühedâ burcu bu yer / Bir yıkık türbesinin üstüne Mevlâ titrer! / Dışı
baştanbaşa bir nesl-i kerîmin yâdı / İçi boydan boya milyonla şehîd ecsâdı.”
Âkif bu mısralarda, bir
baştan bir başa milyonla şehîd cesetleriyle dolan enbiyâ yurdunun bayraktarı
Türklere ağıt yakmış âdeta.
MİLLİYETLE MESELESİ
YOK, KAVMİYETÇİLİĞİ TELİN EDER
Âkif’in milliyetle bir
meselesi yok. Seküler Türkçülüğü savunmaz. Türklük anlayışı kavmiyetçi değil
milliyet üzeredir. “Milliyet” ile “kavmiyet” mefhumlarını kalın hatlarla
ayırarak kullanır. Türkleri,
İslâm milletinin unsurlarından, yâni milleti meydana getiren milliyetlerden
biri olarak görür. Kavmiyetçiliğin ise, milletin beraberliği için felaket
olduğunu söyler. “Hani, millîyyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne! / Sarılıp
sımsıkı dursaydın a milliyetine /(…) Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek
ileri! /Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde” (Hakkın Sesleri,
Safahat, s.187) mısralarında millîyeti değil, kavmiyetçiliği telin ettiğini ispata
gerek yok.
Âkif’e göre milliyet İslâmî
kavramdır. Dilleri farklı olan Müslümanlar kendi milliyetlerini bilmekle
mesuldür. “Kahraman ırkıma bir gül, sana yok, ırkıma yok izmihlâl” mısralarının
sahibinin milliyetperverlikle bir meselesi olabilir mi?
ÂKİF’TE “IRK” MÜSLÜMAN ECDAT MÂNASINDADIR
İstiklâl Marşı’ndaki “ırk”
kelimesinden biyolojik köken mânası çıkarmak akla ziyandır. İslâmî kavram ve
kelimelere “soykırım” uygulayan Atatürkçü Cumhuriyet’ten önce Osmanlı
Türklerinin idrakinde ırk Müslüman ecdat mânasına geliyordu. Âkif’in
mısralarında da “ırk”, “damar” ve “kan”
kelimeleri “yakın ve uzak geçmişteki ecdat” mânasındadır. Bu kelimelerin
“ecdat” karşılığında kullanıldığını devrin kelime bilgilerine müracaat edenler
bilirler. Diyanet İslâm Ansiklopedisi’nde (19.cilt, sayfa 124) “ırk” kelimesi
dinî ve sosyal cephesi, dar ve geniş mânasıyla bu şekilde açıklanmıştır.
“Ebediyen sana yok, ırkıma
izmihlâl” mısraından hareketle Âkif’in Türk kavmiyetçisi olduğunu söyleyen
millîsiz beynelmilelci İslâmcıların (gerçek İslâmcı Âkif’tir) “Irk” kelimesine
yükledikleri mâna yanlıştır ve Âkif’i gözden düşürmek için kasıtlı olarak
saptırmaktadırlar. İslâm âlimlerinin görüşlerine göre “Irk” kavramı bir başka târifiyle Hz.
Âdem’den tevarüs eden temiz bir seciye mânasına da gelir. Âkif de modern
ulusalcı anlayışın ırka yüklediği mânaya tamamen zıt olarak “ırk” kavramını Hz.
Âdem’in soyundan ve Hz. Peygamber Efendimiz’in dinî sulbünden tevarüs eden
temiz bir seciye mânasında kullanıyor. Tekil mânada ise, İslâm’ın müdafîi
Türkleri kastediyor. “Değişik sanki o arslan gibi ırkın torunu / Bense İslâm'ın
o gürbüz, o civan unsurunu / Kocamaz
derdim, asırlarca sorulsaydı eğer /çabuk elden ayaktan…” mısralarında İslâm’ın bayraktarı saydığı
Türkleri Batılı modern mânada “ırk” değil, “kahraman ecdat” olarak tavsif eder.
“Irk” kelimesiyle genetik
anlamda bir ırkî topluluğa veya kavmiyete gönderme yapılmadığı kesin. İstiklâl
Marşı” nda geçen “ırkıma yok izmihlâl…” mısraındaki “ırk” kelimesi kavim
anlamında değil, “Müslüman ecdat” ve “millet” eksenlidir. “Millet” ise İslâm’ın
bütünlüğünü ifade eder. Âkif’in kastettiği “ırk” Müslüman ecdat, hususî mânada
Türk milletidir. Onu dar bir kalıba sokmak isteyenler vatan ve millî değerleri
dışlayan modernist siyasî İslâmcılardır. Kemalist ulusalcılar zaten bir
ünsiyeti yok.
TÜRKLÜKTEN DIŞLAYIP “ARNAVUT BİR ÂKİF YARATMAK”
KEMALİSTLERİN KASTIDIR
İnkılâpları desteklemediği
için Türklüğün dışına itilerek “Arnavut bir Âkif yaratılmaya” çalışılması solcu
ve Kemalist zihniyetin kasıtlı faaliyetidir. Arnavut kavminden olsa da,
Müslümanla aynı mânaya gelen ve etnik kimlikler üstü bir vasıf taşıyan Türk
milletinin evlâdı saymıştır kendini.
Ahmet Kabaklı, “Mehmet Âkif”
kitabında Âkif’in, Türk milletinin öncü ve kurtarıcı bir rolü olduğuna ve
Türklüğün yıkılmasıyla Müslümanlığın da söneceğine inandığını, ona “siyasî
ümmetçi” demenin doğru olmayacağını, dindar bir millîyetçi olup ırkçılığa karşı
olduğunu yazıyor. Âkif’in millîyetperverliğinin Cumhuriyet döneminin seküler ve
Atatürk millîyetçiliğiyle hiçbir benzerliği yoktur.(ilbeyali@hotmail.com)