Memduh Şevket Esendal yahut cemiyetin iyiliği
Miras Romanındaki Canip Bey ile, “Canip Bey onu beraber alıp
gezdirmekten zevkyâb oluyor ve sokakta kızıyla Fransızca konuşuyordu. Beraber
Beyoğlu'na çıkıp öteberi alıyordu. Trende, tünelde, sokakta ve mağazalarda
Fransızca konuşuyorlardı. Canip Beyce bu onları muhitlerinden ayıran bir
mümtaziyet idi ve kendisi de şimdi kır düşmüş olan sakahnı Fransızlar gibi,
elbisesini, kundurasını İngilizlerin kunduralarına ve elbiselerine muvafık
şek'llerden intihap ederdi. Başkalarının yanında bütün tavırları, bütün
sözleri, hatta Türkçe konuşsa bile Fransızvari oluyordu”,
resmini bize çizerek geçişin çatışmalarını gösteren, Adamın
eyiliği ve rahatlığı, içinde yaşadığı insanların eyiliği ve rahatlığı iledir, diyecek kadar yaşadığı toplumla özdeşleşen bir şuur
ve kimlik adamıdır Memduh Şevket Esendal.
19.
asrın sonlarında doğan nesil için bir devletin beka mücadelesi ve yeni bir
devletin kuruluşu arasında geçen dalgalı ve inişli çıkışlı bir hayat söz
konusudur. Bu insanların hayatları olmakla ölmek arasında bir çizgide
gerçekleşecektir. İşte bu nesle dair şahsılardan biri de Memduh Şevket Esendal’dır.
Kendi neslinin kaderinden payını alana bu siyaset adamı ve aynı zamanda
tanınmış hikâye yazarı 28 Mart 1884’te Çorlu’da dünyaya gelir. Mustafa Memduh
hayata düzenli bir eğitim alarak başlamaktan ziyade kendi kendini yetiştirmiş
biridir. Bu süreçte Fransızca, Rusça, Farsça öğrendi. Hayatına dair siyasi
olarak en dikkat çeken meselelerden birisi genç yaşlarında 1906’da İttihad ve
Terakki cemiyetine üye olmasıdır. Muhtelif görevlerde bulundu. Savaşın
kaybedilmesinden sonra İttihatçılar için başlayan zeval devresinde İstanbul’un
işgali ile birlikte kendini kaçak olarak İtalya’da buldu. 1919 İzmir işgali
sonrasında geri döndü. Lakin bu neslin cehdi ve gayreti vatan ile hep
birleştiğinden ülkeye dönüşünde Milli Mücadele’nin başkenti Ankara’ya giderek
istiklal direnişine katıldı. Bahsedildiği üzere bir devrin kapanıp yeni bir
devrin açılmasını, yıkımın üstüne yeni bir inşayı omuzlarından bulan neslin
fertlerinden biri olarak memleket meselelerine dâhil oldu. İşte bu süreçte Halk
Fırkasıyla ters düşmesi nedeniyle büyükelçi olarak yurttan uzaklaştırıldı.
Büyükelçi olarak doğuda muhtelif ülkelerde görev yaptı. Bakü’de 1920-1924, Tahran’da 1925-1930, Kâbil’de 1933-1941 yıllarında
elçilik görevini üstlendi. Bakü sonrasında İstanbul’a dönerek Galatasaray
ve Kabataş liselerinde tarih-coğrafya öğretmenliği yaptı. Hayat onu siyaset ile beraber diplomasinin yollarında
da yürümeye böylece icbar etti. Bu süreç içerisinde Tahran görevi sonrasında
Elazığ 1931-1933 milletvekili olduğu görülür. Kâbil sonrasında ise Bilecik (1941-1950)
milletvekilliği ve Cumhuriyet Halk Partisi genel sekreterliği (1942-1945) de
yaptı. Görüleceği üzere iniş ve çıkışlar içinde yeni devletimizin ilk
yıllarında Osmanlı’nın yıkılışı sonrasın kurucu nesil içinde yer alır. Bu uzun
maceralar sonrasında 17 Mayıs 1952’de Demokrat Parti iktidarı yıllarında
hayatını kaybetti. Mesleki temsilcilik (Lonca sistemi, halkçılık, sosyalizm) ve
ufkî medeniyet (toprağa dayalı) anlayışına dair halkçı dünya görüşü siyasi ve
edebi hayatının ana omurgasında görülecektir.
Mahmut Şevket’in siyasi hayatı yanında bir de onun hayatının
diğeri rengi olan edebiyat adamı kişiliği vardır. Silahla vatan kurtuluşuna
katılan Memduh Şevket Tanin Gazetesinde 1908’de yayımlanan “Veysel
Çavuş” hikâyesiyle edebiyat sahasında kalemiyle de sesini duyurur. Memduh
Şevket, daha çocuk yaşta iken Çorlu’da yazıp çizmeye başlamıştır. Vefatı
üzerine Ulus gazetesinde yer alan biyografisinde ise; “17 yaşında iken
Çorlu’nun yerel gazetesinde yazı yazmaya başladığı” belirtilmektedir. Kendisi
ise mektubunda yirmi yaşında “okunabilecek” yazılar yazdığını söyler. Ben yirmi
yaşında iken okunabilecek yazılar yazmaya başladım.” Tahir Alangu da, ilk
yazılarını İrtika gazetesi ve Musavver Fen ve Edeb mecmuasında yayımlamış
olduğunu söyler. Ancak, bu iddialarını ispatlayıcı bir açıklamada
bulunmamışlardır. Nitekim yapılan taramalarda Alangu’nun iddialarını
ispatlayacak herhangi bir yazı veya hikâye görülmez. (İsmail Çetişli, Memduh
Şevket Esendal, İnsan Ve Eser, 1999, s. 23)”. Bu
dönemde İrtika, Musavver Fen ve Edeb dergilerinden yazar. Çığır, Meslek,
Vakit, Ulus gazeteleri, Halka Doğru, Ülkü, İstanbul Kültür, Pazar
Postası, Seçilmiş Hikâyeler, Hayat, Hisar, Türk Dili gibi dergilerde
hikâyeleri yayımlandı. Hikâyeler Birinci Kitap, Hikâyeler İkinci Kitap çalışmaları
ile hikâyelerini neşrederken Miras, Ayaşlı ve Kiracıları (1936), Vassaf
Bey isimli üç roman vardır. Politikadaki
kişiliğini ayrı tutmak istediğinden çalışmalarını, sayıları 12'yi bulan takma
adlarla yayımladı. M.Ş.E., Mustafa Yalınkat, Mustafa Memduh, M.Oğulcuk,
İstemenoğlu en çok kullandığı takma adlarından oldu. Miras, Cumhuriyet
döneminin 1930-1940 yılları arası gerçekçi yazarlarından biri olan Memduh
Şevket Esendal'm kitap olarak yayımlanan üçüncü romanıdır. Ayaşlı İle
Kiracıları (1934, 1983) ve Vassaf Bey (1983) kitap olarak daha önce yayımlanmış
olmakla birlikte Miras'ın, tefrika ediliş tarihine göre yazarın ilk romanı
olduğu anlaşılıyor. Ayaşlı romanı bir devri ve o
devrin insanlarını anlatır. 1930’ların Ankara’sı bu romana akseder ve bir devir
şahitliği olur. Ahmet Kabaklı “Başkent Ankara’nın kurtuluş yıllarında, bir evin
türlü tabaka, meslek ve meşrepte kişilerini anlatan bu roman, hem bir sosyal
yergi hem de töre romanı niteliğindedir. Bir alay orta halli kişinin
serüvenlerini teker teker anlatan ve bu olayları hafif ilintilerle birbirine
bağlayan bu roman çatısı itibariyle uzun bir hikâye gibi kurulmuştur.”, der bu
esere dair. Vassaf Bey’de ise evlilik teması işlenir. “Miras'ı, Ayaşlı
İle Kiracıları ve Vassaf Bey'le birlikte değerlendirdiğimizde, kapsadığı zaman
dilimi bakımından onların başlangıcı olduğunu görürüz. Miras''taki konak ve
yalı yaşantısı, iki romanda yerini apartman yaşantısına bırakmıştır. Yine bu
romanlarda, Miras'ta özlenen meşrutiyet yönetimi aşılarak Cumhuriyet dönemine
geçilmiştir. (Olcay Önertoy, Memduh Şevket Esendal'ın İlk Romanı Miras, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/12/845/10700.pdf,
s. 18)“Bu edebiyat eserlerinde kendi toplumu ve meselelerini ele
almıştır. Edebiyat-ı Cedide ve Milli Edebiyat akımlarının etkisi gösteren
Mahmut Şevket eserleri 1908-1920 yılları arasında kendisinden önceki geleneğe
bağlı kalan sosyal gerçekçi bir yazar iken Bakü yıllarında tanıdığı Çehov’dan
etkilenerek oluşturduğu üslup ve yapı ile 1921-1952 döneminde buna bağlı
eserler verir. Türk hikâyeciliğinde çığır açan ve 1940’ten sonra
birçok yazarı etkileyen Esendal, ilk hikâyelerinde Maupassant tarzı dediğimiz
sağlam konulu, tasvirli, tahlilli bir anlayış benimsemiş; daha sonraları ise
Çehov tarzı olarak adlandırılan, hayatın bir parçasının konu edinildiği “kesit”
yani “durum” öykülerini kaleme almıştır. Onun
yapıtlarından aile kurumu, yöneten-yönetilen ilişkisi, günlük hayatı çerçevesinde
küçük insan, yozlaşma, çocuk/çocukluk, Bulgar zulmü, düşkünlere acıma gibi
mevzuların öne çıktığı görülür. Yaşadığı dönem Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş
ve buna dair meseleler tabii olarak onun hikâyelerine yansımıştır. Toplumun tüm
kesimleri onun tahkiyesinde görülür. Eserlerinde işlenen temel sosyolojik
kavram çatışmadır denilse yanlış olmaz. Küçük insanların gösterişsiz
hayatlarını yalın ve açık bir diller anlatmıştır. Yerli kalarak bu toprağın
insanını ufki medeniyet anlayışı ile yazmıştır. Memduh Şevket Esendal hikâye ve
romanlarında genellikle İstanbul’u, özellikle Aksaray semtinden yoksul
çevreleri, çeşitli kasabaları, konakları ve köyleri anlatmıştır. Anlattığı bu
yerlerdeki kişilerin birkaç saatlik serüvenini ortaya koyar, sonu ve başı belli
olaylardan kaçınıp entrikalı bir öykü kurgulamaz, olaydan daha çok olayın iç
yüzünün peşinde koşar. Tüm bunların yanında
Cahit Külebi yazılmış tiyatro eserleri olduğundan da söz eder.
Mahmut Şevket’in kızına yazdığı bir mektuptaki bahisler onun
yazmaya bakışını da anlatır niteliktedir: “Bir
dil bir kafa demektir. Üç dil bileceksin, üç kafalı bir adam olacaksın! Okula
gitseydin ne olacaktı? Bir diploma! Eğer yüksek tahsil okullarına gitmeğe
kalksa idin, birçok yılların boşuna geçecek idi. Şimdi bu tuttuğun yol seni
yazıcılığa hazırlar. Tercümelerden başlayarak yazıcılık yaşayışına girmiş
olursun! Yurdumuzda bu iş bomboştur. Ne bir tek tiyatro yazılmıştı ne de bir
roman var. Çocuklara yazılmış bir tek okuma kitabı yoktur. Senin yazılarında
tutturacağın felsefe yolu bence şu olmalıdır: İnsan yalnız yaşayamaz! Birçok
insanlar içinde yaşayan adamı, yalnız yaşıyormuş gibi düşünüp yaşatmağa
çalışmak olmaz. Adamın eyiliği ve rahatlığı, içinde yaşadığı insanların eyiliği ve
rahatlığı iledir. Bir adamın eyiliği kendine yapacağı eyilik değil,
cemiyete yapacağı eyiliktir. Adamoğluna düşen başlıca ödev, cemiyetin
eyiliğine çalışmaktır. Saadet, zevk etmeğe uğraşmakla, para ile olmaz;
saadet, kendi kendini sevmek beğenmek demektir. Eyi bir kitabı yazmış bitirmiş
olan bir adamın o saatte dişi ağrırsa, gene saadet içindedir. Her
yazıda kök, bu düşünce olmalıdır. Hele çocuklara yazılacak şeylerde,
küçük şeyler yazmağa çalışmalı. Tolstoy’un çocuklara yazdığı dört ciltlik okuma
kitabında en büyük hikâye, iri harflerle, bir sayfalıktır. Üç-dört satırlık
hikâyelerde vardır. Yazma isteği daha sende olgunlaşmadı. Bir gün gelecek ki
yazmak isteyeceksin. Sonra bırakacak, yeniden yazacaksın. Yazmağa başlamak, kendine göre,
yazacak nesneyi ve yolu bulmakla olur. Ufacık şeyler tercüme edip
basmakla işe başlamak eyidir. Memduh Şevket Esendal, Kızıma Mektuplar,
Bilgi Yayınevi, 2001.”
Ahmet Kabaklı, “Ayrıca ressam ve musikişinas olan Esendal’ın
Türk musikisine hayranlığı vardı. Gerçekte Türk olan her şeyi seviyor, olgun
bir Türk hayatı yaşıyordu” tespitleri bu şahsiyetin yerini tayin bakımından
dikkat çekicidir. Adamoğluna düşen başlıca ödev cemiyetin eyliğine çalışmaktır
diyen Esendal, Devlet-i Aliye’den Cumhuriyet’e giden yolda hem mücadelesi hem
kalemiyle bir devirde iz bırakmış ve şahitlik eden, bunu edebi eserlerle
aktaran bir büyük adamdır.