VF kat sol
VF kat sağ

10 May 2017

Memleketin kadrolaşma anlayışı hâlâ sorunlu…

 

Fetullahçı Terör Örgütünün devletin kadrolarına kolayca sızabilmesinin sırrı, devlet içindeki kliklerin kendi aralarındaki çatışmaları iyi kullanmasında da yatıyordu.

Onların renksiz, kokusuz görünebilmeleri yanında takiye yöntemlerini kullanmadaki maharetleri her grubun içinde yer alabilmelerine imkân verdi.

FETÖ'nün 50 yıllık varlığına rağmen AK Parti iktidarları döneminde daha hızlı ve etkili olduğu iddiasının ardında da bu var.

Takiye yapma yetenekleri kısa zamanda statüko ile ilgili ‘amaçta birliktelik' ve dini bir hizmet hareketi olarak görülmelerinin perçinlediği ‘inançta birliktelik'  hassasiyetlerini güçlendirdi çünkü.

AK Parti kendini iktidarda bulduğu vakitlerde memleketin bürokrasisi ağırlıklı olarak dindarlara güvenmeyen, hor gören, üstenci Kemalist kadrolardan oluşuyordu.

Doğası gereği değişimi ve yeniyi sevmeyen geleneksel devlet memuru anlayışı, her zaman kuşkuyla yaklaştığı İslami referanslı yeni bir oluşuma yine sıcak bakmadı.

Bu yüzden var olan kadrolar, devleti klasik hantallığından kurtaracak, ülkeyi ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda ileriye taşıyacak oluşumda olsa AK Parti'ye canı gönülden destek vermedi.

Yapılacaklara engel çıkarmalarının yanında kapatma girişimleriyle, muhtıralarla AK Parti'nin hükümet etmesini sindiremediklerinin, yapmak istedikleri değişikliklere direneceklerinin işaretini verdi.

FETÖ bütün bunların farkındaydı.

Sinsi bir yılan gibi devlete çöreklenebilmek adına zaman zaman manipüle ettiği klikler arası çatışmalarla kadrolaşma konusundaki stratejik planını uyguladı. 

Bir taraftan Kemalist bürokrasinin AK Parti'ye saldırılarını yönlendirirken bir taraftan da AK Parti hükümetlerine, Kemalistlerin varlığında iş yapabilmenin yegâne yolunun kendi hazır kadrolarıyla çalışmak olacağı düşüncesini yerleştirdi.

Planları tıkır tıkır işledi.

Aynı çevrelerden geliyor olmalarının rahatlığı ve dini hassasiyetlerin benzerliği sebebiyle bugün her vicdanlıyı utandıran ‘alnı secdeye değenlerden zarar gelmez' söylemi hayata geçti.

AK Parti kendi değiştirici, dönüştürücü, ilerlemeci anlayışına uygun vicdanlı, hakkaniyetli, fikirsel özgürlüğe sahip memleket odaklı kadrolar yetiştirmek yerine FETÖ'nün zehirlenmiş kadrolarını kullanmaya ikna olmuştu.

Elbette unuttuğu bir şey vardı.

FETÖ'nün ‘al benim her alanda yetiştirdiğim kadrolarımı kullan' yardımseverliği(!) memleketi 15 Temmuz'a taşıyacak alçak bir planın bir parçasıydı.

FETÖ bir yandan kendi yetiştirdiği kadroları devletin mevkilerine yerleştirirken bir yandan da ‘vesayetle mücadele ediyoruz' yalanıyla kendilerine engel çıkarabilecek Kemalist kadroları geriletmeye koyuldu.

‘Dini bütün' diye allayıp pulladıkları müritler AK Parti'nin aracılığıyla kadrolaşırken, atılan her adım ilerde iyi niyetli her AK Partiliyi zora sokacak şekilde bilerek ilişkili ilişkisiz kişi ve konularla sulandırıldı adeta.

Ergenekon, Balyoz, Jitem gibi davalarının geçmişle hesaplaşmak ve özgür, demokratik, eşitlikçi bir ülke olmak değil FETÖ'nün kendisine engel olacaklardan kurtulma operasyonu olduğu da sonradan anlaşıldı.

Bugün yüz bin kişi FETÖ'den dolayı meslekten uzaklaştırıldığı, tutuklandığı için yaratılan mağduriyet edebiyatının taraftar toplayabilmesinin ardında maalesef hâlâ FETÖ'nün kadrolaşma stratejisi yatıyor.

Bukalemun misali her durum ve şartta her role ve biçime girebilen cehennemi örgüt, kadrolarını korumak için koca devlete geri adım attırıyor.

İtiraf edilmeli ki böyle bir tuzağa düşülmesinin ardında AK Parti hükümetlerinin kadrolaşma konusunda sürekli dillendirdiği ‘ehliyet ve liyakat' ilkelerini hakkaniyetle işleten bir yöntemi henüz hayata geçirememesi de var.

O yüzden FETÖ ile savaşıyorum derken hâlâ FETÖ'cü oldukları ayyuka çıkmış kişiler önemli mevkilere atanabiliyor, etkili görevlerde durabiliyor ya da elini kolunu sallayarak mahpuslardan çıkabiliyorlar zaten.

***

FETÖ deneyimi herkese adaletli, vicdanlı, özgür ve eşitlikçi karakterini bilgi ve deneyimleriyle taçlandıran namuslularla şekillenecek bir kadro anlayışı olmadan atılan her adımın problemli olacağını göstermeli artık.

Devlet, kadrolarını oluştururken bütün dinlere, mezheplere, etnisitelere hatta şiddetten, ayrımcılıktan, nefretten uzak her politik görüşe önyargısız ve hakkaniyetli yaklaşılacak bir yöntem geliştirmeli artık.

Çevre/taraf merkezli kısa vadeli kadrolaşmalardan kurtulup uzun vadede ehliyetli, liyakatli, zamanın ruhunu okuyabilen, bürokratik hastalıklardan uzak durabilen, memleketin ihtiyaçlarını kavrayabilen, memleket derdini politikanın kısır çekişmelerine kurban etmeyen insanları kadrosuna katmalı artık.

Aksi halde sınırsız mal, mülk, makam, şan, şöhret getirisi olan mevkiler kendiliğinden FETÖ türü sakat ve tehlikeli kadro politikaları olanların işgaline açık olacak hep.

Yoksa üç milyonu aşkın kamu çalışanı içinde %3'lere denk gelen bir sayı için hükümet, daima şaibelerin geri dönebilmeleri için komisyonlar kurma tuzağına düşecek.

Bütün bir ülkeyi acınacak hale düşürecek yersiz acımalardan kurtulmak için yeni bir kadrolaşma seferberliği şart demekten dilimizde tüy bitti.

Bunu anlamak için daha nelerin yaşanmasını bekliyoruz?