Memlûkler devrinde afetle biyolojik mücadele: Çekirgelere karşı bir kuş
Vahşi
hayvanların modern hayatımızdaki yeri, özellikle şehir hayatında adeta doğanın
yalıtılmış parçaları olarak biz medeni insanların altında ve emrinde görülmektedir.
Onları kontrol altına almak ve mücadele üzerine kurulu bir anlayış söz
konusudur. Korkunun bir imgesi olarak filmlere kadar yansıyan bir algı da söz
konusudur. Bunun yanında hayvanların fayda ve eğlence merkezli kullanımları da
hayatımızın bir parçası durumundadır. Buna benzer şekilde acaba Ortaçağlar
içerisinde de benzer hadiseler veya anlayışlar var mıydı sorusunun peşine
takılıp gittiğimizde; mesela hayvanlar biyolojik silah olarak kullanıldı mı?
Vahşi hayvanlar ehlileştirildi mi yahut bu hayvanlar günümüz hayvanat
bahçelerindeki gibi sosyal hayat içerisinde sergilendiler mi? İşte bu benzeri
soruların cevaplarına dair Memlûk devri kaynaklarında bazı ilginç cevaplar
vardır ki bunlar modern zamanlar öncesinde de benzer hadiselere işaret eden
hayvanların sosyal hayattaki yeri ya da insanın hayvanı bu noktada
nesneleştirmesi hususunda ilgi çekici bilgiler vermektedirler. Sosyal tarih
çalışmaları içerisinde hayvanların yeri ve tarihine dair bu bilgiler doğada
hayvanlarla ilişkilerimizin tarihi bakımından da ilginçtir.
Bu
bilgilerden ilki ve en ilginci bir kuşun biyolojik mücadele vasıtası olarak
kullanılmasıdır. Modern zamanlarda çok önemli bir zirai mücadele yöntemi olan
bu duruma dair Memlûkler devrinden çok ilginç bir olay kaynaklara yansımıştır: 1365
senesinde çekirge felaketi olduğunda doğal mücadele yolu olarak Zaralıya karşı
biyolojik bir tedbirin alındığı görülmektedir. Zilkade ayının 25inde Doğudan
(el-Maşrık) içinde oradaki bir kaynaktan alınan bir su olan kaplarla berid
Dımaşk’a gelmişti. Bu suyun özelliği es-Semermer adını alan bir kuşun bu suyu
takip etmesi idi. Bu kuşun büyüklüğü sığırcık kuşu kadar ve tüylerinin rengi
sarı idi. Bu kuşlar çekirgeleri yiyordu. Bu kap Kaledeki târımeye (ahşab kubbe
şeklideki ev) ve Şam Emevi Camiindeki Minaretü’l-Arus şerefesi ve en-Nasr
Kubbesine asılmış idi. Bu dönemde çekirgeler Dımaşk bölgesinde çoğalmış idi. Ve
tarım alanlarına zarar veriyordu. Dımaşk naibi Menkli Boğa eş-Şemsi bu suyun
getirilmesi için heyet gönderdi. Bu su getirilince pek çok es-Semermer kuşu
Dımaşk’a geldi. Burada bulunan çekirgeleri yok ettiler. Öyle ki çekirgelerden
eser kalmamıştı. Bu kaplar içindeki su kuruyana kadar asıldıkları yerde
kalmışlardı.(el-Makrizî, es-Suluk, c.3, K.1, s. 101.) Tarih içerisinde insan ve
doğa ilişkilerinde görüleceği üzere salgınlar ve felaketler her daim söz konusu
olmuş ve insan oğlu buna karşı son derece özel tedbirler geliştirmekten geri
kalmamış görünüyor.
Hayvanların
zirai mücadele aracı olması yanında bugünkü hayvanat bahçelerinde sergilenerek
bir gezi ve eğlence vasıtası olması olaylarının bir benzerini Memlûkler
devrinde görmekteyiz. 1364 senesinde Kahire’den Dımaşk’a fil ve zürafa geldiğine
dair kayıtlar bu ilginç olaya dair dikkatimizi çekmektedir. Afrika içlerinde Mısır’a
getirilen bu hayvanlar ahalinin dikkatini çekmiş aynı şekilde Suriye bölgesine
de giden bu hayvanlar Dımaşk halkı tarafından da ilgiyle karşılanmıştır. Bu
hayvanlar ilgi çekmesi üzerine el-Kasr el-Eblak’ın yakınındaki meydanda sergilenmiş
ve halk bu gösteriyi izleme yoğun alakal göstermiştir. Bu gösteride mali bir işlemin olup omadığı
yani kapitalist bir işlevin devreye girip girmediği ise kayıtlardan
anlaşılamamaktadır. (İbn Kâdî Şuhbe, Tarih İbn Kâdî Şuhbe, s. 245; Songül
Akyurt, Sultan El-Melik El-Eşref Şaban Döneminde Memlûk Devleti (1363-1377), Basılmamış
Yl Tezi, İzmir, 2017, s. 93) Her halükarda biz hayvanlar sergilenmesine dair bu
ilginç olayı kaynaklarda bulmak suretiyle insanların her daim vahşi ve
çevrelerinde olmayan hayvanları görmeye dair ilgileri olduğunu bu vesile ile
öğreniyoruz.
Vahşi
hayvanları ehlileştirilmesi ve bunların binek ve tarımda yardımcı olarak
kullanılması medeniyetin en önemli başarılarından ve tarihin yürütücü
noktalarından biridir. Lakin bunun dışında arslan, kaplan gibi hayvanların
ehlileştirilmesi nadir hadiselerden olarak tarih boyunca ilgi çekmektedir. İşte
bunlardan birisi de Memlûkler devrinde mutasavvıf Hasan b. Mesâlim bir arslanı
terbiye ederek onu bir ev hayvanı gibi eğitmesi vesilesi ile kaynaklara
yansıyan olaydır. Trablus’ta meskun olan ve Haçlılara savaştığı kayıt edilen bu
şahıs aslanı öylesine eğitmişti ki adeta evdeki kedilerden farkı kalmamıştı.
Hasan b. Mesâlim öldükten sonra aslan terbiyecileri gelip aslanı almışlarsa da
aslan onların yanında kendi vahşi yaratılışına geri dönmüştü. el-Makrîzî, Kitâb
es-Sulûk, s. 86-87 ; Songül Akyurt, Sultan El-Melik El-Eşref Şaban Döneminde
Memlûk Devleti (1363-1377), Basılmamış Yl Tezi, İzmir, 2017, s. 93s. 93) Burada
o devirde hayvan terbiye eden kişilerin olduğu ve bunların arslanlar gibi vahşi
hayvanları terbiye ettiğini de öğrenmekteyiz
Tarih
kendilik bilgimiz olarak bize kendimizle, doğayla, canlılarla olan
ilişkilerimizin geçmişini öğretirken bugüne anlamlar getirerek olan bitenin
kökenlerine bakma imkânı sunar. Hayvanların bugün karşımıza çıktıkları haller
ile mazideki yaşananların toplamı bizim bilebildiğimiz bilincimizi oluşturur. Memlûkler
devrindeki benzer olaylarda bilinen bir şekilde aktarılabilmiş maziden
toplandığında hayvanlara dair tarihimiz de tüm yönleriyle ortaya çıkacaktır.
Modern zamanlar tarihçiliği böylece hanedan tarihçiliğinden ayrılarak sosyal
hayat içindeki tüm unsurların hatta hayvanların tarihini yazma eğilimini de bu
yolda böylece devam ettirir. Her halükarda hayatımızın parçası olan hayvanlar
dünden yarına bizimle küreyi paylaşmaya ve hayatımızda yer almaya devam
ediyorlar.
Vesselam