​Merak

-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-

 

İyi bir okur, bir kelime için onlarca kitabı incelemeyi, bir cümlelik meseleler üzerine derin okumalar yapmayı, derinleştikçe daha çok kitaba taşınmayı göze alır.

Bilince sessizce yerleşen kelimeyi idrak etmek için kendinizi neden bu kadar yorduğunuzu bilmeseniz de bir bakarsınız o kelime sayesinde binlerce kelimeye, binlerce kelimeden de bilincin hayat yontusuna ulaşmışsınız. Bütün bu çabayı merak duygusu yönetir.

Keza merak değerli bir yöneliştir. İlgi alanlarını belirler. Zamanla bu ilgi alanları hayatı yorumlama ve yaşama biçimlerine, mesleğe, adanmışlığa, daha ileri düzeyde, fikir üretimine ve sanata dönüşür.

Mesela merakı dolayısıyla mesleğini belirlemiş bir aşçı, dünyadaki pişirilmeye uygun malzemeleri ayıklar ve onları tecrübe eder; bir futbolsever, etrafında olup bitenleri futbol kavramlarıyla algılamayı ve belki ona göre strateji belirlemeyi seçer; bir fizikçi için eşyalar ve maddeler dünya üzerindeki yer kaplamasına, hareket kabiliyetine, etki-tepki durumuna göre sınıflanır; bir ressam doğaya çizilerek yeniden yorumlanacak varlıklar bütünü olarak bakar… Kısaca hayatın içinde var olanlar ve onların cereyanlarının içinden seçip algıladıklarımız meraklarımıza göre değişir.

Merak duygusu, varlıkları/olayları algılamada temel oluşturur. Eğer merakı cezbetmiyorsa, kişi yanı başında kopan kıyametin farkına varamayabilir. Farkına varsa umursamayabilir. Umursamış olsa hiçbir iyileştirici katkı sunmayabilir. Hatta merakı bir sebeple sadece bir tür şeye kilitlenmişse, dışında kalanlar içinde kendi hayatının çok büyük sorunları bile olsa çözüm için hiçbir şey yapmayabilir. Kişi merakları uğruna kendi hayatına karşı bile duyarsız kalabilir. Nitekim deha olarak nitelendirilen birçok sanat ve düşünce insanı kendi hayatlarını son derece ihmal ettiği için hayata erken veda etmiştir.

Toplumumuzda aşırı merakın adının kötüye çıkması, yasaklı dönemlerin çokça da yanlış anlamalar üzerinden hakikati arayanlara bedel ödettiği gerçeğine dayanır. Onun için memlekette istikrarlı ve gelir getiren bir meslek, fikir üretme, var olan fikirleri tecrübe etme çabasına galip gelmiştir. Üstelik bu bakış açısı, dünya görüşüne ve kesim ayrılığına bakmaksızın ortaktır. Diğer taraftan kapitalizmin insanları daha iyi yaşamaya yönlendiren zorbalığı, düşünce direncini kıracak kadar güçlüdür.

Bütün bilimsel gelişmeler merakı cezbeden parlak bir fikre dayanıyor. İşin zihnî tecrübeye dayanan düşünce cephesinde de durum farklı değil. İlmî saha meraklıları ağırlıyor en önce ve o meraklılar sayesinde bir kültür/medeniyet aktarımı yaşanıyor. Ali Emirî Efendi’nin Türkçenin kadim eseri Dîvânü Lugāti't-Türk’ü bulması, kitap arkeolojisine olan aşırı merakı sayesinde mümkün olmuştu. Bunun gibi daha birçok keşif disipline edilmiş merak duygusunun eseri.

Birçok isteme biçiminde olduğu gibi merak da yönlendirilmeye müsait bir isteme biçimi. Güdümlenebilir, dizginlenebilir, çoğaltılabilir, sonlandırılabilir… Bunu tecrübe edebileceğimiz en somut alan sinema ya da diziler. Dünyanın en büyük sektörlerini oluşturan bu iki üretim merkezi, gücünü insanların merakları üzerinde gerçekleştirdiği bu dört tasarımdan alıyor. Merakları güdümlüyor, dizginliyor, çoğaltıyor, sonlandırıyor… bu şekillendirmelerin sıralaması, süresi ve tetikleyicileri tasarımcıların tercihlerine kalıyor.

Kitlelerin meraklarının organize edilebilmesinden doğan sinema/dizi sektöründe her yıl yüzlerce “kitleleri peşinden sürükleyen” işle karşılaşıyoruz. Milyonlarca kişilik bu kitleleri artık gişe hasılatlarından takip edemiyoruz. Kişisel ekranlar aracılığıyla aslında sayısı kesin olarak bilinmesi imkânsız miktarlarda insana ulaşılıyor. Devasa bir kitlenin merakları, dolayısıyla istekleri ve hayatları kendilerinin de zor fark edeceği bir güdümle tasarlanmış oluyor.

Bugün nesiller hatta fertler arası uçurumu artıran ilgi alanları, hayat yorumları, değer yargıları, inançlar, davalar arasında çatışmaya var büyük ayrılıklar var. Sokağa bakıldığında hem düşünce de hem de eylemde ferdîleşmekten doğan parçalanmış resimler görmek mümkün. Aynı fikriyatla, dünya görüşüyle, inançla yontulmuş insanlar arasında bile çok ciddi görüş ayrılıkları mevcut. Üstelik bu ayrılıkları kişiselleşmenin doğası olarak yorumlamıyorsanız küme dışı kalmanız elzem. Fikir ayrılığının “mihenge göre” değil de şahsi dünya “görüş”lerinin çatışması üzerinden yaşanması, insanlığı eğri çizgideki ısrarla nereye gideceği belli olmayan sapmaya götürüyor.

Taze merakları, insani olana ve insanlığın hizmetine yeniden çevirebilmek için yeni yol ve yöntemler seçmek ihtiyacı içindeyiz.

* * *

Künye: Merak, Arapça kökenli bir kelime olup bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istek; bir şeyi edinme, yapma, bir şeyle uğraşma isteği; düşkünlük, heves; kaygı, tasa anlamlarına gelmektedir (TDK Türkçe Sözlük).