09 Ekim 2015

Merhamet ihtiyacı

Homo, homini lipus; İnsan insanın kurdudur, der Latinler. O öyle bir kurttur ki başka hiçbir düşmana ihtiyaç duyulmaz, çünkü o vardır. Savaşlarda kendi türünden milyonlarca insanı öldüren ve buna ideoloji kılıfı uyduran da odur.  Üstün ırk saçmalığını uyduran da o…

 Son dönemdeki çatışmalar size neyi hatırlatıyor, bilmiyorum. Bana ölümün kirli şeklini ve insanın insana zulmünün boyutunu hatırlatıyor. Zira son günlerde yaşadıklarımız gözlerimin önüne geliyor. Geçen sene Yasin Börü ve arkadaşlarının öldürülüş şekli geliyor. Birkaç gün önce Şırnak'ta öldükten sonra polis aracının arkasına bağlanıp sürüklenen Lokman Birlik geliyor. Hendek kapatmak için görevli bulunduğu araçta önce roketle öldürülen, sonra kinle üzerine benzin dökülüp defalarca yakılan Diyarbekir'li Polis Ali Öztürk geliyor. Varto'da öldükten sonra çırılçıplak soyulup teşhir edilen Kevser Eltürk'ün o hali geliyor.

 Oysa insan eşrefi mahlûkat olarak yaratılmıştır. Melekler dahi kendisine secde ettirilmiş, Allah katında üstün sıfatlı olduğu özellikle ifade edilmiştir. O tüm mahlûkata halife olarak yeryüzüne gönderilmiştir. Ama insan zalimliği seçmiş, kendi türünden insana zulmü kendine reva görmüştür.

 Hiçbir ideoloji, hiçbir inanç masum bir insanın hayatından daha değerli değildir. Dünyanın tüm malları, bir tek insanın kanından değerli değildir. Haksız yere kimsenin kimseye kanı helal değildir. Hele de bir insan öldükten sonra onun tüm hesabı artık Allaha kalmıştır. Cahiliyye dönemi adetlerinin yeni versiyonlarıyla insanların bedenlerine zulmetmek en basit ifadeyle alçaklıktır. Bu dinen de hukukende cezayı gerektiren bir durumdur. Hele de buna göz yummak da ayrı bir ceza gerektirir.

 İnsan, insana merhamet etme doğasıyla yaratılmıştır. Bir gün çok sevdiği torunlarını öperken Peygamberimizi gören bir adamın: “Benim on çocuğum var şimdiye kadar hiç birini öpmedim” demesi üzerine: “Allah senin kalbinden merhameti almışsa ben ne yapabilirim ki”   cevabını vermiştir. Bu örnek bize insanlığın olması gerektiği yeri gösterirken bizler insanlığı o kadar yücelttik ki artık insanlık göğe erdi ve biz onu göremiyoruz bile…

 Hz. Ebu Bekir, Üsame ordusunu savaşa uğurlarken Ona şöyle tavsiyede bulunmuşlardır: “Kadınları, ihtiyarları, çocukları öldürmeyiniz. Hurma ağaçları ve diğer meyveli ağaçları kesmeyiniz. Önünüzde Savmaa'lara (ibadethanelere) çekilmiş birtakım insanlar göreceksiniz; onları dinleri ile baş başa bırakınız”. Hz. Ömer de savaşa gidenlere şöyle diyor: Savaşa katılmayan çiftçilere dokunmayın.

 Hz. Ebu Bekir'e büyük düşmanlarından birini kesik başını getirilir. Kendisi bu hareketi beğenmeyip, hoşnutsuzluğunu ilan eder ve başı getirene şöyle der: Bir daha bana baş getirilmesin! Onlar da bize aynı şeyi yapıyorlar, diyenlere: İranlılarla Rumların kötü adetlerini mi takıp edelim! Mektup ve haber yeter!

 Hazreti Peygamber cesetlerin savaşlardan sonra burunlarının ve kulaklarının kesilmesini yasaklamıştır. Hatta düşman cesetlerini itina ile karşı tarafa teslim ettirmiş, teslim edilemeyen cenazelerin defnini sağlamıştır. Kimseye zulme izin vermemiştir.

 Günümüzde peygamberi anlamadığımızın en önemli göstergesi merhametten uzak işler yapmamız olarak karşımızda duruyor. Kim merhametli işler yaparsa Allah ta ona merhamet eder.  Merhamet ihtiyacımız had safhada ve biz merhameti tekrar yeşertmezsek insanlık adına çok şey kaybederiz.

 Yüreğiniz merhametle dolsun…