15 Ağustos 2017

Meslekler ve üniversiteler (1)

Son bir ay içerisinde şahsıma ulaşan yaklaşık otuz kişinin ortak sorunu ve danıştığı konu şunlardı;

Kendisi veya yakını;

Üniversiteden mezun olmuş ve iş arıyor.

Üniversitede okuyor ve staj yeri arıyor.

Liseyi bitirmiş ve hangi bölümü yazsın ya da hangi üniversiteyi tercih etsin.

Hepsine gücümüz ve imkânımız oranında yardımcı olmaya çalıştık.

Dâhil olduğumuz whatsapp gruplarında da benzer konular uzun bir süre tartışıldı.

Konu iki başlıkta incelenebilir.

A- Liseyi bitirene kadar olan süreç

B- Üniversite eğitimi ve sonrası.

A- 28 Şubat süreci ile İmam Hatip Liselilerin önünü kesmek için çıkarılan 8 yıllık kesintisiz eğitim kararı sonrası Meslek Liselerinin de aynı yıkıma tabi olmasından dolayı ülkede bilumum meslek dalına çırak bulunamaz hale gelindi.

Bir de Avrupa Birliği uyum yasaları ve eğitim seviyemizi Avrupalılara yüksek gösterme mantığı yüzünden zorunlu eğitimin dört artı formülüyle on iki yıla çıkarılması ile üniversite kapısında bekleyenlerin sayısı milyonları buldu.  

Gelinen noktada üniversite sayısının artmış olmasına rağmen;

Üniversite kapısında bekleyenler arttı.

Üniversite bitirip iş bulamayanlar arttı.

Genel olarak işsiz sayısı eksilmedi.

İş bilen meslek sahibi eleman (üniversite mezunu ya da değil) arayan işyeri sayısı hiç eksilmedi.

O zaman önce iyi bir tanımlama yapalım ve doğru soruları soralım.

Meslek nedir, nerede ve nasıl öğrenilir?

Meslek öğrenmek için üniversiteye gitmeye gerek var mıdır?

Herkes üniversite okumalı mıdır?

Üniversite okumazsak aç mı kalırız?

Üniversiteye gidersek hangi üniversite ve hangi bölüme gitmeliyiz?

Bu sorular çoğaltılabilir tabii.

Önce meslek nedir sorusunu cevaplayalım. Meslek süluk kökünden gelir. Süluk; bir yol tutma, bir yola girme, bir tutum alma ve bir tarikata girmek demektir. Meslek ise; bir kimsenin kendine temel çalışma alanı edindiği, geçimini sağlamak için yaptığı sürekli iş demektir. Meslek edinmek için uzun uğraş, beceri gerekir. Çıraklıktan başlayıp kalfalık ve ustalık sürecine doğru ilerler.

Ağaç yaş iken eğilir misali, çıraklık da erken yaşlarda başlar ve geleneksel hayatın bir parçasıdır.

Stratejik bir planlama yapmadan, aile yapısını dikkate almadan, üretim modellerini gözden geçirmeden, ekonomik yapıyı irdelemeden, toplumsal yapı ve şehirlerimizin durumunu göz ardı ederek, akademik bir planlama yapmadan her şehre üniversite açılırsa; kapasitesini, yeteneğini, ilgi alanlarını dikkate almadığınız milyonlarca genç üniversite kapısına yığılır.

Bundan da hiçbir sonuç alamaz ve o kadar gencin geleneksel yöntemlerle bir meslek sahibi olmasına da engel olunur.

On sekiz yaşına gelmiş genç de artık sekter bir şekilde üniversite eğitimine kilitlenmiş bir vaziyette sadece sayısal ve sözel diye ayrılmış ve hayatta hiçbir karşılığı olmayan bir sınav mantığıyla boğuşur.

O gençleri elemek için de, yine hayatta hiçbir karşılığı olmayan çoktan seçmeli bir eğitim ve test mantığına tabi tutarsınız ki sonunda o gençlere “bu nedir” kabilinden sorduğunuz en basit düz olumlu soru cümlesinde bile nasıl afalladıklarını gördüğünüzde içiniz burkulur.

Artık iyi bir puan alıp sıralamada iyi bir yere gelemeyen genç için buhranlı bir süreç başlar.

Çünkü geri dönülmez bir noktadadır.

Erkek ise o yaştan sonra bir işyerine gidip çıraklık yapması ve bir meslek öğrenmesi mümkün olmayan bir durumdur.

Kız ise ne yapacağı daha belirsizdir. Bu yaştan sonra evde otursa vakit geçmez. Günümüzde evlenme yaşı da çok yükseldi. Bir yere çırak olması zaten olmaz. Otursun hayırlı bir yuva kurmak için çeyiz yapsın desek bizi sopa ile kovalarlar.

Oysa o sınavda birinci olanla gençle bir milyonuncu olan genç de bu ülkenin evladı. Muhakkak ki bu ülkenin ve toplumun herhangi bir konuda bu gençlerin tamamına ihtiyacı var.

Günümüzde her şey fabrikalarda otomatik üretiliyor ve neredeyse robotlar işin içine girdi. Bırakın meslekleri insan faktörü devreden çıkmak üzere.

Teknolojik ilahlık ve esaretten dolayı aletlerin tamiri meselesi zaten ortadan kalktı. Bozulsun at çöpe.

Evlerimiz toplu konut ve markalı rezidans olduğundan beri hepsi kompakt ve yalıtılmış yüzeylerden oluşuyor. Boyacı, marangoz, fayansçı lazım değil.

Yemekler fastfood olduğundan mutfağa giren yok. Her şey paketlenmiş, son tüketim tarihli, modern fabrikalarda el değmeden üretilmiş ürünler olduğu için kasap, manav, bakkal kalmadı.

Giydiğimiz kıyafetler markalı ve büyük fabrikalarda toplu olarak üretildiği için terzi, ayakkabıcı ve benzeri meslekler bitmek üzere.

Gıda maddeleri entegre tesislerde üretilip büyük marketlerde satıldığı için, tarım, hayvancılık bitmek üzere, tarlayı işleyecek çiftçi, hayvanları otlatacak çoban bulunmuyor.

Bu arada AVM lerde bodrum katlarda koruma altına alınan meslekleri unutmayalım ama. Umudumuz onlarda.

Hepsini bir şekilde anlıyorum da şu traş meselesini bir türlü çözemiyorum. Son berber öldüğünde ya da işi bıraktığında Hindistan'dan berber mi ithal edeceğiz yoksa Boston Dynamics üretimi yapay zekâlı robot berberler saçımızı keserken makası bilerek kaçırıp boğazımızı mı kesecekler.

Haftaya devam edelim inşallah. 

https://twitter.com/Mimarserkanakin