01 Nisan 2017

Milli güvenlik, haysiyet ve isyan

A.B.D. Başkanının eşi Melanie Trump uluslar arası kadınlar cesaret ödülünü Türkiye'den bir öğretmene, Saadet Özkan'a vermiş. Saadet Öğretmen İzmir'in Menderes İlçesi'nde, yaşları 6 ile 11 arasında değişen 6 kız öğrencisine cinsel içerikli film izlettiren ve istismarda bulunan okul müdürü Adil Ş.'nin tutuklanmasını sağlamış. Saadet Öğretmen “başkent”  Washington'da ödülünü alırken ayakta alkışlanmış.

Dikkat edin! Türkiye beynelmilel, uluslar üstü bir konsorsiyum tarafından süratle şeytanlaştırılıyor. Yani batının ilerde ihtiyaç duyabileceği topyekun bir saldırı ve hava bombardımanları için psikolojik gerekçeler biriktiriliyor.

Türkiye için çizilen tablo şöyle; Küresel barış için çırpınan batılıları tehdit eden hırsız bir diktatör tarafından yönetiliyor. Bütün dünyanın kendisiyle savaştığı halde baş edemediği(!) IŞİD adlı terör örgütünü onlar destekliyor. Bu ülkede yaşayan erkekler, çocuklara ve kadınlara hem tecavüz ediyor hem de sıklıkla öldürmeyle sonuçlanacak şekilde şiddet uyguluyorlar. Ama devlet de toplum da bu yapılanları içselleştirmiş durumda.  Sistem yapılanları örtbas etmeye ayarlanmış. Yargı, ancak batıcı hayat tarzını benimseyen ve diğerlerinin arasında hâlâ insanlıklarını korumaya çalışan iyi kalpli bir avuç muhalifin çabasıyla, o da uluslararası sivil toplum örgütleri ve medyanın ilgisini çekebilirlerse harekete geçiyor ve elinden geldiğince failleri koruyor. Baskı azalır veya kamuoyu dikkati dağılırsa failleri derhal serbest bırakıyor ya da sadece göstermelik bir ceza vermek suretiyle onları koruyor. Üstelik batıcı muhalifler yalnız bırakıldığında toplum ve devlet faili değil, başta kurban olmak üzere ses çıkaran, itiraz eden herkesi susturmaya ve cezalandırmaya odaklanmış…

Türkiye'yle ilgili yukarıdaki tasviri tüm dünyanın zihnine şablon bellek olarak yüklemek istiyorlar. Hatta kendi insanlarımızın bile bu rezil ithamları onaylayarak ve çoğaltarak içselleştirmesi için dâhili uzantıları eliyle örgütlü ve kolektif bir kara propagandaya maruz bırakıldıklarını görüyorsunuz.  Bakın yazılı, görsel ve sosyal medyada sürekli bu hezeyanları tekrarlayan, ima eden bir çatal dil kullanılıyor. Bu dilin ve hezeyanların sahipleri hep aynı yapılar ve gruplar. Türkiye'de şahit olunan herhangi bir sapkınlık suçuna karşı çıkmak o kadar zor, o kadar tehlikeli, o kadar cesaret isteyen bir iş ki basit bir ihbarla bunu yapabilen bir öğretmene bile A.B.D. başkanının eşi eliyle A.B.D. dış işleri bakanlığının “uluslar arası kadınlar cesaret ödülü”  veriliyor. Güzide basınımızdan elbette bir tepki yok. Onlar A.B.D. Dış işleri Bakanlığı üzerinden yürütülen operasyonun ortağı, suflörü, devrilen ilk ve son domino taşları… Bu yüzden çok mutlu ve gururlular!   Botsvana, Bangladeş, Irak ve Yemen bile bu ödülü alabilirken Türkiye'nin alamaması onlar için tahammül edilmesi çok güç bir hayal kırıklığı oluştururdu. Ancak hükümetten konuyla ilgili ne bir açıklama ne de bir tepki gelmemesi ilginç.

Hâlbuki A.B.D.'nin siyasi İşlerden sorumlu dış işleri bakanı yardımcısı Thomas A. Shannon, Saadet Öğretmen'i ödülü için kürsüye davet ederken ‘Ödül kazananlardan biri de Türkiye'den Saadet Özkan. Kendisi bir ilkokul öğretmeni olan Saadet, çok rastlanmayan ve cesur bir adım atarak, bir okul müdürünün öğrencilere uyguladığı cinsel istismarı ve tacizi ortaya çıkardı. Yetkililerden gelen baskılara, öteki öğretmenlerden gelen tehditlere karşın sesini kısmadı. Kendisi cesareti ve kararlılığı, adalet arayışı ve siyasi baskılara karşı direnişi nedeniyle bu ödüle layık görüldü' demiş. Bakın bu söylenenler tam olarak yukarıda bahsettiğimiz şablon belleğin zihinlere kodlanma çalışması. Elbette bu söylenenlere itiraz etmeyerek zaten herkesin bildiği mâlumlarmış gibi haberleştiren, “ durun bir dakika yetkililerden gelen baskı da ne” ya da “öteki öğretmenlerden niye tehdit gelsin” diye sormayan Hürriyet Gazetesi ve türevlerinin yaptığı işin adı hezeyanı tahkim etme!

Yâni Efendiler, A.B.D. Dış işleri bakan yardımcısının yaptığı açıklamaya göre, Türkiye'deki okullarda öğrenciler müdür ve diğer öğretmenler tarafından genel olarak cinsel istismara ve tacize uğrar ama bu durum o kadar kanıksanmış, benimsenmiş ve sahiplenilmiştir ki kimse karşı çıkmadığı gibi itiraza tevessül edenler yetkililerden baskı görmekte, “elma şekerleri ellerinden alınma riskiyle” karşılaşan diğer öğretmenler bunun müsebbibi olarak gördükleri kişiyi alenen tehdit etmekte, yetmezmiş gibi aynı kişi üzerinde bir de siyasiler ne tür aşağılık gerekçelerle bilinmez baskı oluşturmaya başlamaktadır. Kusacaksınız değil mi?

Saadet Öğretmen'in orada neden “hayır, bu benim ülkemde cesaret gerektiren bir davranış değil; hangi meslektaşım olsa aynı şekilde davranırdı.  Ayrıca meslektaşlarımdan, yetkililerden, siyasilerden tehdit ve baskı da ne demek oluyor? Milletimi nasıl böyle itham edersiniz” demediğini şimdi sorgulamayalım. Ama gazetelerimiz televizyonlarımız, öğretmen sendikalarımız, bu çirkef ithama maruz kalan bütün insanlarımız neden sessiz? Onları da geçtik! Başbakan, Dış İşleri Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Aileden Sorumlu Devlet Bakanı sizler veya adamlarınız tüm dünyanın gözü önünde çocukları cinsel tacizden koruyan bir öğretmene baskı yapmakla suçlanıyorsunuz! Okuduğunuzu, duyduğunuzu biraz dolaylandırıldığında anlamıyor musunuz?

Evet biliyoruz çocuk ve kadına yönelik taciz ve şiddetle ilgili olarak Amerika, Kanada, İngiltere, İsveç ya da Fransa gibi herhangi bir batı  ülkesinde sadece bir günde gerçekleşen saldırı sayısı Türkiye'de bir yılda gerçekleşmiyor. Fakat lâf illüzyonlarıyla haysiyetimizi pâyimal ettiremeyiz!