17 Şubat 2017

'Milli Tarım’ ve etin, sebzenin pahalılığı…

Milli Tarım, Başbakan Binali Yıldırım'ın geçen yıl Ekim ayında Ödemiş'te ‘Milli Tarım Projesi'ni hayata geçirdiklerini açıklamasıyla girdi.

Bir ay sonrasında da Türkiye genelindeki çiftçiler, ‘Cumhurbaşkanımız ile Milli Tarım Buluşması' adlı programda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Ankara'da bir araya geldiler.

Erdoğan, yaptığı konuşmada tarım ve toprağın önemine vurgu yapıp ‘toprağa hak ettiği değeri vermezsek sadece kendimizin, kendi neslimizin değil, topyekûn insanlığın geleceğini tehdit altına sokmuş oluruz' derken haklıydı.

Gerek ekonomisini gerekse ekonomi ile direkt ilişkili bütün demokratik hayatı geliştirmenin derdine düşmüş bir ülke için Milli Tarım projesi hayati önemde bir proje.

Dünyada bilinen birçok tarımsal üretimin ilk işaretlerini arkeolojik tarihinde bulabilmenin mümkün olduğu kadim bir coğrafyanın böylesi bir tarımsal seferberliğe ihtiyacı vardı.

Proje iki temel nokta üzerinde planlanıyor; ‘Havza Bazlı Üretimi Desteklemek' ve ‘Hayvancılıkta Yerli Üretimi Desteklemek.'

Bulunduğumuz yer açısından bırakalım tarımın katma değer üretme konusundaki kapasitesinin gelişmiş ülkelerdeki seviyelerde olmasını kendi ham ihtiyaçlarını karşılama konusunda dahi her iki alanda da sorunluyuz çünkü.

Coğrafik yapı, mera, su ve iklim gibi doğal kaynakların uygunluğuna ilave olarak önemli oranda finansal destek ve teşviklerin verilmesine rağmen hala dünyanın en pahalı etini yiyoruz mesela.

Karkas et fiyatının Türkiye'de 11,5 doları bulduğu zamanlarda dünya ortalaması yaklaşık 4,5 dolar civarında olabiliyor çünkü. Avrupa Birliği'nde (AB) ise bu rakam 2,5 ile 4,0 Dolar arasında değişiyor.

Sektöre sunulan önemli imkanlara rağmen ne hikmetse Türkiye'de et, çoğu zaman dünyanın 2, 3 hatta 4 katı fiyatla satılıyor hala. Öyle ki ihtiyacın karşılanması için etin 2 Euro'nun altında seyredebildiği Macaristan, Estonya, Litvanya, Letonya gibi ülkelerden et ithalat etmek dahi çözüm olmuyor ve bizler 40-50 TL'den aşağı eli yüzü düzgün et yiyemiyoruz.

Milli Tarım'ın ikinci ayağı olarak belirlenen bitkisel üretimde de durum çok farklı değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçenlerde ‘tarlada 1 TL olan domates pazarda, çarşıda 8-9 TL' diye sormasıyla gündeme oturan ‘aracı ve tefeci vurgunu' epeydir vatandaşın en büyük sıkıntılarından.

Cumhurbaşkanı dertlenmese Milli Tarım Projesi'ni ilan etmeyi bilen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın konuya dair ne bir açıklamasını duyacağız belki ne de bir çalışmasını.

Görüldüğü gibi dünyanın kendi kendine yeten 7 ülkesinden biri olduğuyla övünülen Türkiye, temel üretim alanlarında dahi olması gereken noktadan çok uzaklarda.

Peki, neden bu absürt durumu yaşıyor Türkiye?

Kuşkusuz bunun en önemli sebebi plansızlık. Hala tarımsal üretim konusunda standartlaşmayı becerebilmiş değiliz.

Milli Tarım Projesi'nde ‘Tarımda Havza Bazlı Üretim' hususuna gerek duyulması da plansızlığımızın ve standartlaşma eksikliğimizin bir itirafı aynı zamanda.

Ne diyor Başbakan ‘Biz istiyoruz ki herkes kafasına göre değil havzasına göre ekim yapsın.' Yani planlı, programlı bir yaklaşım tarımın da olmazsa olmazı.

Allah vergisi doğal kaynaklarına ilave olarak çok önemli mali ve teknik destek sağlanmasına rağmen pahalı etin ve bitkisel ürünün yenmesiplansızlık' kadar bu plansızlığın parsasını toplayan FETÖ gibi oluşumlar ve onlarla olan ilişkiler. Türlü sebeplerden dolayı bu kirli oluşumlara sağlanan iltimaslar ve imkanlardan da kaynaklanıyor pazardaki problemler.

Hibe, destek ve kredilerle ilişkili Bakanlıkların kırsal kalkınma hedefli onlarca hibe programı kapsamında dağıttığı milyarlarca liranın kimlere, ne için verildiği ve halihazırda nerelerde olduğuna dair yapılacak ciddi bir inceleme şaibeli bütün alışverişleri ortaya çıkarmaya yetecektir.

Türkiye'de siyasetçi ve ilgili bürokratların rakamlarla konuşmaya bayılıyor olmaları kaynakların optimum kullanımı hususunu geri plana iterken bu türden suiistimallerin maskelenmesine de neden oluyor.

Dileriz Milli Tarım uygulamalarıyla birlikte planlama ve standartlaşmanın yanında rakamın (quantity) değil kalitenin (quality) önemli olduğu da fark edilir. O vakit milyarlarca lira destek vermiş olmakla övünmenin değil o desteklerin ne kadar kaliteli, verimli ve etkili kullanılıp kullanılmadığının önemi de kavranılır.

Aynı şekilde bitkisel ve tarımsal üretim rakamlarının zaman içinde birden üçe çıkmasından çok girdilerin optimum kullanımıyla rakamların birden 10'a, 15'e nasıl çıkacağı üzerine kafa yormanın daha önemli olduğu da anlaşılır.

Aksi halde ‘Milli Tarım' başına milli eki konulmuş eski ve bağımlı tarım olmaktan biz de pahalı yemekten kurtulamayız.

Milli Tarım konusuna devam etmek üzere…