25 Nisan 2017

Mimar ve İtibar

Ülkemiz insanının uyanıklığını ve konuştuğu dil Türkçe'nin kurnaz insanların kendini ifade etmede ne kadar mahir olduğunu herkes bilir.

Aynı şekilde hızlı inşa edebilme, çok çabuk kaynaşabilme ve ortama adapte olma özelliğimiz de diğer milletler ortalamasının üzerindedir.

Bununla birlikte herhangi bir kavramı, bilgiyi, geleneği de çok hızlı bir şekilde öğrenme, uygulama, kavrama ya da tam tersi o kavramı bozma, tahrip etme ya da anlamından başka bir şekilde kullanma özelliğimiz de herkesin malumudur.

Bu bağlamda eli herhangi bir inşaat malzemesine bulaşan biri de hemen müteahhit ya da mimar olarak adlandırılmak için ortalıkta dolaşmaya başlar. Parası bol bir kebapçı, kuyumcu ya da araba galerisi sahibi biri, daha fazla para kazanmak için girdiği inşaat sektöründe, bitirdiği ilk blok sonrası “ben bu işi öğrendim” havalarına çok çabuk giriverir.

Oysa siz yemeği çok sevdiği için kebapçı dükkânı açanı pek görmezsiniz. Ayrıca eğer açtıysa çoğunlukla o dükkân ya batmıştır, ya da diplerde sürünmektedir. Ta ki sahibi o işi öğrenene kadar.

Ayrıca yaptığı ameliyatlardan çok para kazanmış bir doktor ya da özel muayenehanesinden çok para kazanmış bir hekim de eğer inşaat sektöründe başarılı olduğunu düşünüyorsa ve siz de öyle görüyorsanız bilin ki; çok cimri ve ketum olup tüm riskleri toplumun en alt gelir ve kültür grubunu oluşturan bilumum, kalfa, işçi, boyacı, sıvacı, demirci, çatıcı ve benzeri insanların üzerine yıktığı ve onlarla ölümüne pazarlık yaptığı için başarılı bir müteahhit olmaktadır.

Tekrar söylüyorum. Burada doktor yerine, öğretmen, imam, fırıncı, mağazacı ve aklınıza getirdiğiniz bilumum mesleği düşünebilirsiniz.

Peki, siz bitmiş inşaatların işçiliklerini yapan ustalarla hiç konuştunuz mu?

Bakalım paralarını hakkınca alabilmişler mi?

Hakedişleri vaktinde ödenmiş mi?

O işi yaptıkları için mutlu ve mesut bir şekilde evlerine gitmişler mi?

İstisna örnekler dışında sektörün içinde işçi olarak başlayıp müteahhitliğe soyunmuş kaç kişi tanırsınız?

Ne hikmettir ki kimse çok para kazanacağını düşünerek, bilmediği, eğitimini almadığı, yetkin olmadığı, çıraklığını yapmadığı bir mesleği yapmayı aklından bile geçirmezken “inşaatçılık” diye adlandırılan meslek herkesin gözünde ayrı bir yerdedir.

Tabi burada “inşaatçılık” denince akla sadece “çok para” kazanmaktan başka bir şey gelmemektedir.

Bir avukat düşünün. Hele adliyede. Üstünde cüppesi, elinde çantası ile koridorlarda dolaşıyor. Bir de aldığı davaları olabildiğince başarılı şekilde yürütüyorsa ondan itibarlısı olmaz.

Aynı şekilde bir hastane koridorunda ya da acilde önlük giymiş herhangi birini düşünün. Yaşı, cinsiyeti, önlüğünün rengi fark etmez. Önlüklü olması ona hürmet edilmesi için yeterlidir. Çünkü bir hastanız vardır. O hastayı da iyi edecek tek kişi odur. Aman doktor, canım doktor ne olur hastamı iyileştir.

Yani insanlar doktorlar ya da avukatlarla aciz olduklarında muhatap olurlar. Bu da onların konuya bakışını ve o meslek erbabına tavrını etkiler.

Mimarlar için durum nedir peki?

Mimarların cübbesi ya da önlüğü yok. Şantiyede bareti artık herkes takıyor. Kalemlerinin boyu da kısa. Şöyle Koca Mimar Sinan gibi ellerinde asaları da yok. Ya da başlarında koca bir kavuk. Zaten projeler de Autocad'de çiziliyor artık. Meraklı herkesin de bildiği bir program zaten. Ayrıca ortalıkta birbirinden kopya binalar rağbet görmekte.

Mimar olmak için üniversitelerde çok puan da lazım değil zaten.

Okulu bitirmek için öyle kendinizi çok yormanıza da gerek yok. Nasıl olsa %50 burs ile öyle ya da böyle bölüme girdiğinizde bir şekilde okulu bitiriyorsunuz.

Diplomalarda unvan yazmıyor zaten. Sadece falanca okulun mimarlık bölümünü bitirmiştir diyor o kadar.

Genel kanı da şu zaten okullarda; “piyasada öğrenir”.

Size şöyle bir soru sorayım. Piyasada öğrenir diyerek mezun edilen bir pilotun bir uçağı düşürmek için kaç hakkı olabilir sizce?

Ayrıca gelişen ve değişen mevzuata direnen mimarlar var bir de. Fatura kesmekten imtina eden, kendini geçen ve daha çok para kazanan meslektaşına kötü gözle bakan mimarlar.

Bulmadığı mesleki geleneği oluşturmayan ve geleceğe devretmeyen mimarlar var bir de.

Ya da gemisini yürüten kaptan misali bir şekilde öne geçmiş ve geride kalanlarla hiç ilgilenmeyen, şımarık, bananeci, yaptığı butik işlerle toplumsal hiçbir yaraya merhem olmayan mimarlar.

Meslek odaları var bir de. Her şeye itiraz eden. Yaptıkları eylem çağrılarına cevap versek mesleğimizi yapacağımız vakit bulmayacağımız bir oda.

Bu durumu fırsat bilen siyasetçiler var bir de. Sadece mimarlar odası varmış gibi. Onların tavrı yüzünden tüm mesleği ayaklar altına alan bir siyaset yaklaşımı.

Kamudaki mimarlar ve mühendislerin tavrı ise yürek yakıyor. Oturur ağlarsınız uğradığınız hakarete. Çizdiğiniz projenin kapak sayfasında size bir imza için bile yer bırakmamışlar. İmar müdürlüklerinde müellif mimarlara yaptıkları tavır, esir askerlere ya da hapisteki mahkûmlara yapılmaz. Onay için verdiğiniz proje, evrak kayıtta, arşivde, müdürlükler ve kurumlar arasında öksüz çocuk gibi dolaşır durur. Onaylanmış bir projeyi elinize aldığınızda ana evlat kavuşması yaşarsınız adeta. Bitmeyen bir mahkûmiyet ya da askerdeki şafak gibidir geçen günler. Arada kaç kira, maaş, stopaj, vergi ödemişsinizdir bu arada.

Tabii bu arada sizin müteahhit gözünde ne itibarınız kalmıştır ne de sözünüzün güvenilirliği. Şimdi başlasın müelliflik meselesi, paranızın kalanını nasıl alacağınız, inşaat esnasındaki durumunuz.

En son iskân esnasında imzanızı isterler o kadar. Zaten projede hiç değişiklik de yapmamışlardır. Yaptılarsa da ufak şeylerdir canım.

Tüm bu durumları anlattığınız, eğitmeye, öğretmeye ve güçlü kılmaya çalıştığınız öğrenci ya da genç mimarlar ise konunun yakınından ya da uzağından bile geçmezler. Onlar render bilirler. Sketch up kullanırlar. Hele hepsi autocad kurdudur. Her şeyi Google bilir onlar için. Sizin onları sokmaya çalıştığınız disiplin umurlarında olmaz.

Şimdi tüm bunları gören uyanık millet müteahhitlik yaparken Mimar'a niçin itibar göstersin ki.

Nasıl olsa eli betona, demire, tuğlaya değmiştir ve tılsımlanmıştır artık.

Sahi siz inşaat yapmak isteyen kaç mimar tanıdınız?

Nerde kaldı “Gelenk, İtibar, Disiplin