29 Haziran 2015

Mimarlar Odasının iftar masasıyla kirli hesabı...

Bizde Cumhuriyetin birçok kurumu gibi Meslek Odaları da vesayetçi rejimin bekçileri gibi davranmayı kendilerine asli görev addetmişlerdir. Özgürlük, hak-hukuk, eşitlik, demokrasi gibi albenili lafları çok sevseler de dillerine hâkim olan tedavülden kalkmış bir ideolojinin buyurucu üslubudur ki bu, onların vesayet bekçiliği konusunda içinizde hiç şüphe kalmamasına yeter.

Beyaz yakalılara ait meslek örgütler, meslekleriyle ilgili konularda kamuoyunu bilgilendirmeyi, toplumsal yaşam içinde alanlarındaki eksiklikleri tespit edip, giderilmesi yönünde çözümler üretmeyi adeta tali işlerden sayarlar.  O yüzden de vakitlerini çoğunlukla ya Kemalist ideolojinin kendince kutsaliyet addettiği günleri ve kavramları Atatürkçü teyzelerin heyecanıyla kutlayıp, yüceltmekle ya da Kemalist despotizmi bir nebze gerileten siyasetçilerin kendi uzmanlık alanlarıyla ilgili projelerine ve uygulamalarına saldırmakla tüketirler.

Toplumu ilgilendiren her konuda 'en iyi ben bilirim' tavırlarıyla ahkâm kesen tipik Kemalist hâl ve Beyaz Türk yaklaşımının en çok yargıda, orduda olduğunu düşünenler o nedenle yanılmaktadır aslında. Kraldan çok Kralcı halleriyle günü geldiğinde vesayetçi rejimin köhne yanlarını savunan tavır ve anlayışlar, en çok memleketin mühendis, doktor, mimar, avukat örgütlerinden yükselir çünkü.

Bu memleketin tarihi mühendis ve mimarların nasıl keskin bir ideolojik kaptırmışlıkla ülkenin yararına olacak projeleri engellemek için kendilerini paraladıklarının örnekleriyle doludur. Her karşı duruşu, albenili çevreci, ekolojist, hayvan hakları savunucusu, temiz enerji düşkünü, doğal yaşam meftunu hallerle renklendirip, savunmaları ise çoğunlukla birer ideolojik strateji gereğidir. Çoğunun hayatına yakından baktığınızda söylediklerinin tam tersi bir hayat sürdürdüklerini görmeniz çok normaldir ki buradan da her süslü açıklamanın tamamıyla siyasi ve ideolojik dünyalarının gereği olduğu kolayca anlaşılır zaten. Yapılmaması için direndikleri her projenin tamamlanmasından sonra en keskin kullanıcıları olmaları ise muhteremlerin en bilinen pişkinliklerindendir.

Onları mesleki alanlarında bilimsel çalışmalarda bulunup, elde ettikleri sonuçları üyesi oldukları toplumun daha rahat ve refahı için kullanırken değil de meslekleriyle ilişkisi olmayan her gereksiz şeye maydanoz olurken görmenin sebebi hikmeti de budur zaten.

Alıştıkları siyasi ve ideolojik temelli çıngarlıklarının en son örneğini Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Saray'da din adamları için kurduğu 29 kişilik iftar sofrasının maliyet tespitiyle ilgili ortaya attıkları iddia ile gösterdiler.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi'nin Kent İzleme Merkezi uzmanı olan muhteremler, her nedense kentlerdeki onca sorunu izlemeyi bırakıp, bir iftar masanın etrafında yemek yiyenleri izlemeyi kendilerine iş edinip, akıllara ziyan bir takım metotları da kullanarak bir iftar sofrasının mühendissel analizini yapıverdiler.

Böyle bir işgüzarlıkta aklınıza gelen ilk soru, bir iftar davetinin gerektirdiği maliyet kalemlerinin tespiti ne zamandan beri Mimarlar Odasının görev alanı içine girmektedir' sorusudur doğal olarak. Hani hesaplamayı yapan Ekonomistler, İşletmeciler, Muhasebeciler, hatta Matematikçiler olsa amenna diyeceksiniz ama asıl maksadın başka olmasından dolayı bu işe Mimarlar Odası Kent İzleme Merkezi'nin soyunmasında malum, kendileri bir gariplik görmediler.

İkincisi, maliyet tespit yöntemi olarak ifade edilen 'Cumhurbaşkanlığı'nın kendi sitesindeki videoyu kare kare, piksel piksel  analiz ederek yaptık " demelerindeki ciddiyetsizliğin mühendislik ilmini düşürdüğü duruma aldırış etmemeleridir. Hangi mühendis, mimar ya da ekonomik analizci böylesi sallapati bir yöntemi maliyet tespit yöntemi olarak kullanılabilir ve bunu ciddi ciddi bir ülkenin gündemine sokabilecek kadar zıvanadan çıkabilir meselesini ise artık bu ülkenin aklı başında Mimarlarının yorumuna bırakalım.

Uzaktan, video ile malzemelerin yapısı ve maliyeti konusunda net hesaplar (!) yapabilen cevher Mimarlar, mühendislik ilminin kaşını gözünü kırmakla kalmıyor, tamamen spekülatif şekilde tespit ettikleri toplam maliyetten fitre rakamı çıkaracak kadar din alimi dahi kesilebiliyorlar. Öyle ki iftar sofrasına dair mesnetsiz ve bilimsel kabulü olmayan tespitlerinden sonra sofranın maliyetini tamı tamına 87 bin 653 kişinin fitresine denk geldiğini hesaplıyorlar.

Bu uçmuşluğa Cumhurbaşkanlığı'nın doğal olarak 'çüş' demesi karşısında ise düştükleri gülünç duruma aldırış etmeden pişkince 'Kimse bize mesleğimizi öğretemez, biz bu işi biliyoruz, malzemeyi gözünden tanırız' diyebilecek kadar burun büyüklüğü sergilemekten de geri kalmıyorlar.

Yaşadığımız kentlerin, 'yaşanabilir kent' standartlarında ne kadar uzak olduğu, bu Kent İzleme Merkezlerinin işlerini ne kadar iyi ve ciddi yaptıklarının işaretidir aslında. Fakat gördüğümüz gibi etrafımızı saran onca ucubeliğin günahını paylaşmak ve de ortadaki rezilliğin hesabını bir nebze de olsa topluma vermek yerine bizim Kent İzleme Merkezi Uzmanları ilgisiz işlerle geçiriyorlar vakitlerini. Üşenmeden bir iftar sofrasında bulunan güllerin yapraklarının pürüzsüz olmasını, kullanılan masanın hangi ağacın kerestesinden elde edildiğini ya da masa örtüsünün kaç odalı bir evin metrekaresi kadar olduğunu piksel piksel analiz etmekten geri kalmıyorlar.

Yaptıkları bütün o incelikli hesaplardan sonra iftar masasındaki her bir kişinin millete maliyetinin tam olarak 9.400 TL olduğunu da hesaplayıveriyorlar (Tablo 1).  Bunu yaparken de tabak takımına 700 TL, 3 çatal, 3 bıçak, kaşık ve tatlı kaşığına 4000 TL, altın varaklı büyük kadehe ise 1000 TL değer biçiyorlar. Ayı şekilde tabak altı supla, ekmek altı supla gibi yenildikten sonra tekrar kullanılmak üzere sofrada kalacak bütün malzemeleri de kendilerince belirledikleri bir fiyatla toplam maliyete bir güzel ekliyorlar.

E kafadan hesap bu olunca, rakamlardan yola çıkarak 30 kişilik iftar masasının toplam maliyeti de 1.008.020 TL gibi epey uçuk bir rakam olarak çıkarıveriyorlar doğal olarak (Tablo 2). Tabii ki maliyet hesaplamanın bütün kural ve ilkeleri yok sayılıp, 30 kişilik masanın,  29 Adet kolçaklı sandalyenin, masa örtüsünün, vazoların, çiçek tabaklarının maliyeti toplama direkt olarak dâhil edilerek.

Hani 'deveye sormuşlar boynun eğri diye, oda nerem doğru ki demiş' ya tam o hesap.

Kabul edelim ki Kent İzleme Merkezi Uzmanlarının video izleyerek hesapladığı her maliyet rakamı kalem kalem doğru. İyi de dünyanın hangi maliyet hesaplamasında birden fazla kullanılmaya müsait, yani bir amortisman hesabına tabi tutulması gereken, demirbaş niteliğindeki kalemlerin maliyeti bir kereye mahsus olarak hesaplanır?

'Kimse bize mesleğimizi öğretemez, biz bu işi biliyoruz, malzemeyi gözünden tanırız' diyecek kadar burunlarında kıl aldırmayan kompleksli uzmanlara göre demek ki iftar sofrasındaki o 30 kişi, 240 bin liralık masayı yemekten sonra ya bölüşüp evlerine götürecek ya da Cumhurbaşkanlığı her şeyi kâğıt tabaklar misali bir kere kullandıktan sonra kaldırıp çöpe atacak.

Ya da 4000 TL değerindeki 3 çatal, 3 bıçağı, kaşığı ve tatlı kaşığını her misafir yemek bittikten sonra ceplerine koyup evlerine götürecekler. Aynı şekilde tanesi 300 ile 1200 arası değişen ekmek ve tabak altı suplaları, değeri 1000 TL olan altın varaklı kadehleri, her birine 15 bin lira değer biçilen kolçaklı sandalyeler de yemek sonrası Cumhurbaşkanlığınca paket yapılıp, gecenin anısına misafirlerine verilecek.

Allah sizi bildiği gibi yapsın emi: Bu nasıl bir zeka geriliğidir?

Peki, diyelim ki misafirler oturdukları kolçaklı sandalyeyi, masanın kendilerine düşen parçasını, kullandıkları tabakları, çatalları, bıçakları ve altın varaklı kadehi yemekten sonra evlerine götürmenin ayıp olduğunu düşündüler. O vakit Mimarlara göre bir daha kullanılmayacak olan bütün o malzemeler o dakika çöpe mi atılacak, yoksa Dikmen'deki bir spotçuya 2. El olarak maliyetine mi satılacak?

Sahi Cumhurbaşkanlığının böyle bir âdeti mi var? Yoksa Mimarlar Odasında, üyelerden toplanan binlerce liralık aidatlar vur patlasın çal oynasın harcanırken yemeklerde kullanılan tabağı, çatalı, sandalyeyi, masayı yemek sonrası eve götürme ya da spotçuya satma gibi bir adet var da uzmanlar onu mu emsal aldılar hesaplarında?

Tamam, şişirilmiş fiyatlarına rağmen çiçeklerin o geceden sonra çöpe gideceğini, örtünün kirlendiği için bir defalık kullanımdan sonra atılacağını, yemek, içmek masrafının o geceye ait olduğunu aynen kabul edelim, bunda sorun yok. Lakin yemekten sonra neden masanın, sandalyelerin, tabakların, çatalların, bıçakların hatta masanın ortasındaki çiçek tabakların ve 4'lü vazoların kaldırılıp çöpe atılmasının gerektiğini bu millete açıklamaları gerekmiyor mu bu utanmaz Mimarların?

Çamur atmaktan, ortalığı karıştırmaktan başka derdi olmayan bu iddia gösteriyor ki Mimarlar Odasının gerçek maksadı ne bu ülkenin kaynaklarının heder edilmesidir, ne de harcanan masrafla fitre alacak insanların sayısının vicdanlarda yaratacağı sıkıntıdır. Onların bütün derdi bilimin kurallarına, mühendisliğin prensiplerine, maliyet analizinin yöntemlerine bile bile ihanet edip, bir türlü içlerine sindiremedikleri seçilmiş bir Cumhurbaşkanına karşı toplumda başka bir yanlış algıyı yaratma çabasıdır.

İdeolojik, önyargılı ve maksatlı yeni bir girişimle bekçisi oldukları vesayetçi rejimin bekası için Erdoğan'a ahlaksızca saldırmak, onu karalamaya ve itibarsızlaştırmaya çalışmaktır. Maksat bu denli ucuz ve basit olmasa işinin ehli Mimarlar, Uzmanlar böyle bir komik bir hesaplamanın malzemesi olmayı göze alırlar mı hiç, kimi kandırıyorlar.

Öte yandan 'Kimse bize mesleğimizi öğretemez, biz bu işi biliyoruz, malzemeyi gözünden tanırız' diyorlar ama maliyet hesaplamakta zerre kadar anlamadıklarını göstermekten hiç rahatsız olmuyorlar. Üstüne de desteksiz iddialarından sonra Cumhurbaşkanlığı iftar masasının hazırlanması ile ilgili görüntüleri de yayınladı. Ne var o görüntülerde? Beynini Kemalizm çorbasında kaynatmış mimarların 240.000 TL değer biçtikleri masa, meğer bir spotçudan tanesini 100 TL'ye alacağınız son derece basit birkaç masanın üzerine yine sıradan suntaların konulmasıyla oluşturulmuş bir masaymış.

Peki, bu görüntülerden sonra ne yapıyor Mimarlar, uzmanlar? Maliyet hesaplama garabetliğinin karşısında rezil rüsva olduklarını görüp, sessizce kenara çekilmek yerine Cumhurbaşkanlığı'ndan gelen onca delilli yalanlamaya karşın hala pişkince basın toplantısı düzenliyor ve maliyetin faturalarla açıklanması isteyerek, 'Sözümüzün arkasındayız' diyebiliyorlar. Öylesine seviyesizce ve ilkesizlikle de yapıyorlar ki bunu, iddialarının mantıklı bir tek tutar yanının olmamasına da rezil olmalarına da zerre aldırış etmiyorlar. Tam bir beyaz Türk kaşarlanmışlığı, tam bir Kemalist ideolojinin milletin canına düşürdüğü beyaz yakalı 'Bekçi Murtaza' şımarıklığı sergiliyorlar.

Şimdi bütün bu alengirli kirli oyunları görüp, onlara verilen emeğe, harcanan kaynağa bakıp, bu maksatlı çıkış sahiplerine 'yazıklar olsun' demezsem bir mühendis olarak gözlerim açık gider.

İşini yapan bütün meslek erbaplarını tenzih ederek sizlere yazıklar olsun.


Baki Murat