10 Ocak 2019

Mimarların mutlaka gelip “iki rekat namaz kıldıkları” mescit

Hazırlayan: Fahri Sarrafoğlu/ İSTANBULUN SAKLI SIRLARI

Fevzipaşa Caddesi'nden Emniyet istikametinde, Vatan'a inerken, Akşemseddin Caddesi üzerinde, Ali Emîrî Efendi Kültür Merkezi'nin çapraz karşısındaki parkın içerisinde mütevazı minaresiyle Mimar Sinan Mescidi'ni görebilmeniz için biraz dikkat gerekiyor. Zira mütevazi ama bir o kadar da önemlidir burası.

KENDİ CEP HARÇLIĞI İLE YAPTIRDI
Çukur bir zeminde, dikdörtgen planlı bu gerçekten tevazû timsali mescit Koca Sinan'ın kendi cep harçlığıyla, kendisi adına yaptırdığı bir hayrattır. 1573'de Koca Sinan, kendi hayratı olarak yapmıştır. Tezkiretülbünyan'da “bu fakirin mescidi” diye anlatır. Avlu kapısı mescitle minare arasındadır. Bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla ile örülmüş duvarları olan mescit dikdörtgen planlı ve kırma çatılıdır.

YAZLIK VE KIŞLIK İKİ BÖLÜMÜ VAR
Mescit, biri açık diğeri kapalı yazlık ve kışlık iki bölümdür. Yanı başı çocuk parkıdır. Yazlık bölüm L şeklinde son cemaat yeridir. Harim pencereleri iki katlıdır. Müezzin mahfili kuzeydedir ve buradan demir merdivenlerle kadınlar bölümüne çıkılır. Kürsü, güneydoğudaki duvara bitişiktir ve ahşaptır.

MİNARESİNİN EŞİ VE BENZERİ YOK
Caminin minaresi kürsüsüz ve pabuçsuzdur ve küfeki taşından yapılma 10 m yükseklikte, mini kubbeli, sekizgen gövdelidir ve köşk tipi minarenin her yüzünde bir pencere bulunmaktadır. Minarenin en büyük özelliği ise MÜEZZİNİN EZAN OKUMAK İÇİN ŞEREFEYE ÇIKMAK ZORUNDA KALMAMASI. Zaten minarenin şerefesi de yoktur. Müezzin ezanı, caminin içinde bulunan minarenin hemen içinde aşağıda okur ve Mimar Sinan'ın ustalıkla yaptığı “teknik sistem” sayesinde ezan tüm cevreden rahatlıkla duyulabilmektedir. Zira minarenin kubbesinde tıpkı Süleymaniye Camiinde olduğu gibi akustik bir teknik sistem kullanmıştır.  Bu mütevazi kişiliğin Fatih'te yaptırdığı mütevazi mescit ise maalesef yeterince korunabilmiş değil. 1918 yılında yanan yapı, daha sonra gecekonduların istilasına uğramış. Neredeyse tüm özgün ayrıntılarını kaybetmiş Koca Sinan'ın mescidi günümüzde bir çocuk parkının köşesinde yer almaktadır. Geçmişten günümüze orijinal olarak bu MİNARE kalmıştır…

MİMARLARIN UNUTTUĞU ADET
Mimar Sinan'dan günümüze kadar gelen tek olan bu mescidin bir özelliği daha var o da tüm mimarların her nerede olursa olsun bir mimari esere başlayacağı zaman mutlaka buraya gelip iki rekât namaz kılarak istihare yapar, onun feyzinden istifade etmek ve işlerinin kolaylaşması için dua ederlermiş… Günümüzde bilinmese de bu adet Osmanlı'nın son dönemlerine kadar devam etmiş…

VEE… MİMAR SİNANIN MEZAR TAŞINDAKİ KAVUĞUN SIRRI
Süleymaniye Camii `nin eski ağalar kapısının karşı köşesinde, yol ayrımında üçgen bir alandadır. Önde som mermerden yapılmış bir sebil görülmektedir. Sebilin arkasındaki ufak mezarlıkta 6 sütunlu, üstü örtülü ve etrafı açık türbede Mimar Sinan`ın mezarı bulunmaktadır. Türbesini ölümünden az önce kendisi yapmıştır. 1933 yılında Mimar Vasfi Egeli tarafından restore edilmiştir. Sandukanın uçları ile üzerindeki burma kavuk, mermerdendir. Sokağa bakan demir parmaklıklı bir pencereden türbe görünür. Gelelim bu kavuğun sırrına. Normalde mezar taşlarına ölen kişinin görevi ile alakalı sarıklar veya kavuklar konur. Mimarsa mimarlığın sembolü olan kavuk konurdu. Ama Mimar Sinan'ın mezar taşının başında duran KAVUK Mimar Başı olanlara has Mimar KAVUK'uğu değil HASEKİ kavuğu… İşte bunun hikâyesi şöyle: “Hasekilik sırdaş, yakın dost anlamına gelir. Osmanlı yönetiminde hem güvenilir olanlara, hem de hizmette eskiyip iyice kıdem kazanmışlara verilen bir unvandır. Haseki unvanını alan askerler sultana en yakın birlikleri oluştururlardı… İşte Mimar Sinan'da 1535 yılında İran seferi sırasında Van Gölü'nü geçecek gemileri inşa ettiği için aldığı HASEKİ Rütbesini mezar taşına koymuştur. Yani Mimar Sinan her zaman dostluk ve yakınlığı yeğlemiştir. Mezar taşında Haseki rütbesini ifade eden, burma kavuklu Yeniçeri Subay Subayı taşı yer almaktadır. Bir TEK BU TAŞ SÜSLÜYOR MÜTEVAZI MEZARINI…