Minnet Borcumuz Var
Medet, felaket günlerinin yakasına iliştirilmiş bir umut nidası.
O medeti duyanlara, cevap verenlere,
“geliyoruz, buradayız” diyenlere;
Depremin ilk gününden bu yana
bütün gücüyle felaketzedelere koşarak gidenlere;
Artçılardan, yıkıntılardan, ölümden
korkmadan üzerine yürüyenlere;
Gücü yetmeyip, imkân bulamayıp
deprem sahasına gidemeyip bulunduğu yerden ihtiyacı olanı ihtiyacıyla, derdi olanı
dermanıyla buluşturanlara;
Arayanlara aradığını bulduranlara,
kederlileri mutluluğa kavuşturanlara;
Kırık kanatları iyileştirmeye
çalışanlara;
Yetim başı okşayanlara;
Buzu ısıtanlara, kursakları
doyuranlara;
Sevdiklerini yitirenleri teskin
edenlere;
Acısı dinmeyenler için gözyaşı
ile dua edenlere;
Elini göstermeden duvar, baca,
kiriş, çatı olanlara;
Teselli için gülümseyenlere;
Acıyı sessiz sedasız paylaşanlara;
Bir olmayı bilenlere;
Bir arada olabilenlere;
İyi ve faydalı olanı, kötü ve yararsızdan
ayırabilenlere;
Kötülük aşılayanlara aldanmayıp
aldığı yükü şerefle taşıyabilenlere;
Hiçbir çıkar gütmeden güç sarf
edenlere;
Ayrışmaya direnenlere;
Yaratılanı Yaradan için sevip
öyle hizmet edenlere;
Küçük büyük demeden yardıma
niyetlenenlere, niyetini icra edenlere;
Fitneye, fesada sebep olmaktan
kaçınarak itinayla kelam edenlere;
Üzmektense üzülürüm diyenlere;
Hayat ile vefat arasında gidip
gelenlere el uzatanlara;
Ölümle sınanmış kalpleri ısıtanlara;
Gönlü daralmışlara Cenab-ı Hakk’ı
hatırlatanlara;
Bir yudum su, bir nefes, bir
nida olabilenlere;
Küçük büyük demeden elinden
geleni felaketzedeler için seferber edenlere minnet borçluyuz.
Elimizin uzanamadığı yerlerde el,
gözümüzün göremediği her yere göz, ayağımızın gidemediği her yere adım oldular.
Ve bir mesele daha var ki çok
mühim:
İnsan bir felaket anında hayatta
kalabilmişse ölmemek, hayata tutunmak için çabalar. İnsan beyni bütün vücudun
güç noktalarını harekete geçirir.
Toplu felaketler, toplu acılar içinde
olduğu toplumun acılı yanıdır, iyileştirilmesi gereken yarasıdır.
Zor zamanlarda iyiliğin kimin
hanesine yazıldığının hesabını yaparak yardımını provokasyona dönüştürenler ve
acılardan nemalananlar iyilik halesinin dışında kalır. Belki de faydası da zayidir.
Ayet-i Kerime’deki gibi: "İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur
musunuz?" (Bakara: 44)
Canı dara düşmüş, acısı taze
olanların acılarını türlü siyasi çekişmelere alet etmek ya da acıdan siyasi
çekişme çıkarmak fitne ve fesatçıların işidir.
Yaşanan felaketin büyüklüğüne
bakıp hiç olmazsa elimizi vicdanımıza koyup dosdoğru durmamızın, bakışımızı ve
yorumlarımızı buna göre düzenlememizin, kör noktaları aydınlatmamızın, eksiği
gidermemizin, giderirken sessiz ve sakin kalmamızın zamanıdır.
Aksi hâlde ne imdatları
duyabiliriz ne de faydalı olabiliriz.
Bu acı tecrübeyle de anlaşıldı
ki bir ve beraber olmayıp ayrılığa düşersek, devletle bir ve beraber olmayı
beceremezsek milletçe yaralarımızın tedavi olmasına imkân yoktur.
Bütün birimleriyle sahada
bulunan, kamuoyunun sesini dikkate alan devletimizden; hesapsız, Allah rızası
için, iyilik için birlik ve dirlik için çabalayan milletimizden Allah razı
olsun.