Mısır'ı yeniden düşünmeye başlarken
Mısır ile kopan ilişkilerimiz yeniden düzelme sürecine girerken geçmişten güne bakarak geleceği düşünmek faydalı olabilir. Mısır ile müzakerelerde hangi kalemler üzerinden konuşacağımız devletlerin kendi maslahat algıları çerçevesinde gelişecektir. Sürece dair gelişmeleri fikri takip içerisinde izleyeceğiz. Bu konuya dair içerik şüphesiz yetkili ağızların ve kaynakların bunu aşikâr etmesi ile anlaşılabilecektir. Lakin her halükarda Mısır ile yeniden konuşmaya başlamamız, 3 Temmuz darbesine itirazımız kadar, temenni ettiğimiz diğer bir husus idi. Yeniden düşünmeye başlarken Tasam çerçevesindeki yazılarımız içerisinden ve diğer yazılarımız üzerinden ne olmuştu ne demiştik meselesini hatırlayarak istikşafi görüşmelere başlanan günlerde Mısır’a bakmaya başlayalım. Lakin ne olacaksa tarafların örtüşen çıkarlarının maniaları aştığını tespit ile başlayalım. Zira böyle olmasa müzakere masası açılmazdı.
Mısır’da Ne Oldu Demiştik?
Tasam
Tahriri Yeniden Düşünmek ll-22 Ağu 2013 yazımızda,
“Mısır’da yaşanan
olayların bölgesel ve küresel bazı dinamiklere dayalı olarak oluşan composit
bir olay olduğu aşikâr. Bu olayları düşünürken insanın aklına ve kalemine Kissinger’in
“Ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına
seyirci kalamayız. Sorunlar, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar
önemlidir.“ sözleri geliveriyor. Bunu takip eden ise Musaddık’ın devrilmesinde
ve Nasır’ın darbesinde rol alan CIA Ortadoğu masası
şefi Kermit Roosevelt’i hatırlamak olacaktır. Şili Darbesi, İran Darbesi, Nasır
Darbesi ve dünyaya demokrasi diplomasi
yoluyla özgürlük vadeden bir siyaset üslubu hemen bunun peşinde akla
geliveriyor. Mısır bir
dizi sorumsuz ve akil baliğ olmayan duygusal “İslamcı“ya bırakılamazdı ve
bırakılmadı da.”, tespitleri
olayı ortaya koymuş idik. Olan bitenin aksi olduğunu gösteren bir duruma da
rastlamadık. Bununla beraber aynı yazıda “Türkiye’nin bu
normalleşmeye katkısı olacağı kesindir. Ancak Türkiye bu işi
dünya kamuoyu ile paralel bir çizgide ve Mısır halkına
faydalı olabileceği kulvarlarda yapmalıdır. Zira mevcut kaos birkaç askerin
patırtısından çok daha fazlası gibi görünmekte.”, demek suretiyle meseleye devlet aklının
soğukkanlılığı ile bakmak lazım geldiğine de işaret etmeye çalışmış idik. Olup
biten bir normalleşmeden ziyade kopuşu getirdi. Lakin bugün aklı selim
tarafları yeniden masaya oturttu ve beklediğimiz normalleşmeye dair istikşafi
görüşmeler başladı. Bundan sonrasını Doğu Akdeniz ve buradaki gelişmelerin
belirleyici olduğu gündemlerin oluşturacağı aşikârdır. Küresel ve bölge
gelişmeleri bakımından bu görüşmeler umut ve kimileri içinse huzursuzluk
sebebidir. Lakin her şeyin dünden yarına değişmeyeceği ve böyle bir aradan
sonra normalleşmenin bedeller isteyeceği de ortadadır.
Ne Yapılmalı İdi?
Mısır’da 2013’te yaşanan olayları
değerlendirirken Tahrir’i Yeniden
Düşünmek-05 Temmuz 2013 başlıklı yazıda “Mısır’da yaşanan
“özneleştirici“ devrimin ardından Mısır yeni
bir askeri maskaralık ile “nesneleşme“ sürecine sokuldu. Burada sorun İslamcı
veya muhafazakâr bir idarenin darbelenmesi meselesinden daha derin bir konudur.
Konuya islamcı, sünni veya muhafazakâr perspektifinden bakarsak idrakimize
giydirilen deli gömlekleri ile düşünmeye devam edeceğiz demektir. Konu bir
coğrafyanın kendi kimlik ve şahsiyet algısına dairdir. Bir halkın kendisi olup
olamama; kendi ben idraki ile düşünüp düşünemem kendisi için kendisi olma
sorunudur. Olay daha geniş çerçevede Doğu Akdeniz’in siyaset ve vicdan haritasının yeniden şekillenmesi
konusudur.”, tespitleri ile bakış
açımızın ne olmaması gerektiğini ve medeniyet perspektifinde ve şu an önümüzde
açılan Doğu Akdeniz gerçekleri noktasında olayın değerlendirilmesi gereğine
işaret etmiştik. Evet, bugün Mısır’a bir darbenin madurlarının ötesinde bakarak
Doğu Akdeniz gerçekleri içerisinden Mısır’ı yeniden düşünmeye başlıyoruz. Bu bakımdan yaşanan görüşmelerde devletimiz
Mısır ile Libya gibi konulardaki gelişmeler doğrultusunda Mavi Vatandaki
gelişmeleri yakından ilgilendiren bir gündemle orada olduğunu tahmin etmek güç
değildir. Yine 2013’te “Türkiye bu
konjonktürde Tahrir’e sahip çıkmalıdır. Ancak Tahrir’e sahip çıkmak demek
mevcut Mısır düzeni ile çatışmak değildir. Bilakis
siyasi ve diğer unsurlarla Mısır’da derinleşmek demektir. Darbeyi
alkışlamamak demek kapıları yüzümüze kapattırmak olmamalıdır. Bu sürecin geçici
olduğu unutulmamalıdır. Türkiye tüm Mısır ile muhataptır. Bu konuyu
değerlendirirken mezhepçi, ideolojik vesaire kavramların çok itina ile
kullanılması zaruridir. Bazılarının ekmeğine yağ sürmenin manası yoktur. Mevcut
kurulacak yapı ile ilişkilerin Mısır halkının maslahatı ve sandığın
nezahetinin korunması adına çok dikkatli kurgulanması zaruridir. Türkiye bu
konuda geçmişi ve tecrübesi ile şu anda darbezede olan gruplara çok ciddi bir
oryantasyon yapıp yaşadıkları travmayı hızla atlatmalarını sağlamalıdır. Bu da
konunun sosyoloji politiğinin diğer yönüdür. Bunun yanında Mısır ile devam eden kültür ve ekonomi bazlı ilişkilerin kesintiye uğramaması
yukarı da iki maddenin gerçekleşmesi adına hayati önemdedir. Mısır’da Türkiye’nin çok değerli sivil inisiyatifleri vardır. Bunlar bu
ülkeyi kılcallarına kadar tanımaktadırlar. Bu unsurların çok iyi organize
edilip Türkiye-Mısır ilişkilerinin bu süreçten kalıcı zarar
görmeden sahili selamete taşınması önemlidir. Üzüntümüzü ve duygularımızı
derhal vicdanımızın bahçesine gömüp müstakbele bakmalıyız. (Tasam-Tahrir’i Yeniden Düşünmek 05 Tem 2013)”, tespitlerimizin
nihayet kapılar yeniden açılmış ve bizler Doğu Akdeniz’deki medeniyet
coğrafyamızla konuşmaya başlıyoruz. Müstakbele başladığımız umuduyla Mısır ve
Türkiye için çatışmadan konuşmaya geçmiş olmamız bile Türkiye düşmanlarının bir
cepheyi yitirmeleri olması bakımından bile önemlidir.
Ne
Temenni Etmiş İdik?
18 Ağustos 2017’de Yenisöz
gazetesindeki yazımızdaki temennilerimiz ise bakidir: “Her türlü siyasi beklenti ve düşüncenin ötesinde Mısır'ı seven ve Mısırlıların
iyiliğini isteyen bu satırların naçiz yazarı Mısır ile kucaklaşacağımız
günlerin umuduyla, darbede hayatını kaybeden Mısırlı kardeşlerimize rahmet
dilerken, Ümmü'dünya
mehdi'l-hadara (dünyanın anası, medeniyetlerin beşiği) olan bu
ülkeye esenliğin gelmesi doğrultusundaki dualarımızı Mısırlı kardeşlerimize
iletmek isteriz. Mısır, yaşayanlar bilir zor bir ülkedir, herkesin gönlü o
sıkıntıya sabır edemez, ama müptelası olanlar için Mısır güzellikler
mekânıdır.” Devlet aklımız dünden yarına geleceğin dünyasında var olacağımız
zemin üzerinde yürürken herkes geçmişin hay huyunda çıkıp geleceğe bakması
doğru yoldur. 12 Ocak 2016’da Mısır’da “Suriye'nin küresel kuşatma altında parçalanma travması yaşadığı
günlerde, Mısır bizim tarihi ve aktüel yönleriyle alakalarımızın sürmesi zaruri
olan bir medeniyet ve bölge yoldaşımızımdır. Akdeniz üzerine bunca senaryo,
Gazze'de bunca acı ve bölgede böylesine kan varken her açık aralıktan
yararlanmak, hele İsrail ile ilişkileri tadil süresinde akla yakın bir tercih olacaktır.
Bu, hem tarihimize hem coğrafyamıza karşı bir ödevimiz olmalıdır. Dün
emperyalizme karşı kanallar kazmayı düşünüp, bedii güzellikler var edilen bu
mekânda yarın için dostluk kanallarının bedii güzelliklerle yeniden inşası
isabetli olacaktır. Savaş bezirgânlarının bölgemizin tepesinde akbabalar gibi
uçuştuğu dönemde bu tarihe karşı da bir borçtur. Mısır için hepimiz dua etmeye
devam edelim vesselam...”, temennilerimizin istikşafi görüşmeler şafağında
tahakkuku en samimi temennimizdir. Mısır ile tarih dışında kalan ilişkilerimiz
yeniden tarihin içine girme emareleri gösterirken bizler haklı olmak
sanrılarımızı kenara koyarak Türkiye’nin ve bölgenin hayrına iyi niyetlerimizi
yeniden harekete geçirmeliyiz.
Üzüntümüzü ve duygularımızı derhal vicdanımızın
bahçesine gömüp müstakbele bakmalıyız.
Vesselam.