09 May 2021

​Mısır'ı yeniden düşünmeye başlarken

Mısır ile kopan ilişkilerimiz yeniden düzelme sürecine girerken geçmişten güne bakarak geleceği düşünmek faydalı olabilir. Mısır ile müzakerelerde hangi kalemler üzerinden konuşacağımız devletlerin kendi maslahat algıları çerçevesinde gelişecektir. Sürece dair gelişmeleri fikri takip içerisinde izleyeceğiz. Bu konuya dair içerik şüphesiz yetkili ağızların ve kaynakların bunu aşikâr etmesi ile anlaşılabilecektir. Lakin her halükarda Mısır ile yeniden konuşmaya başlamamız, 3 Temmuz darbesine itirazımız kadar, temenni ettiğimiz diğer bir husus idi. Yeniden düşünmeye başlarken Tasam çerçevesindeki yazılarımız içerisinden ve diğer yazılarımız üzerinden ne olmuştu ne demiştik meselesini hatırlayarak istikşafi görüşmelere başlanan günlerde Mısır’a bakmaya başlayalım. Lakin ne olacaksa tarafların örtüşen çıkarlarının maniaları aştığını tespit ile başlayalım. Zira böyle olmasa müzakere masası açılmazdı.

 

Mısır’da Ne Oldu Demiştik?

Tasam Tahriri Yeniden Düşünmek ll-22 Ağu 2013 yazımızda,  “Mısır’da yaşanan olayların bölgesel ve küresel bazı dinamiklere dayalı olarak oluşan composit bir olay olduğu aşikâr. Bu olayları düşünürken insanın aklına ve kalemine Kissinger’in “Ülkesinin insanlarının sorumsuzluğu yüzünden bir ülkenin komünist olmasına seyirci kalamayız. Sorunlar, Şilili seçmenlerin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir.“ sözleri geliveriyor. Bunu takip eden ise Musaddık’ın devrilmesinde ve Nasır’ın darbesinde rol alan CIA Ortadoğu masası şefi Kermit Roosevelt’i hatırlamak olacaktır. Şili Darbesi, İran Darbesi, Nasır Darbesi ve dünyaya demokrasi diplomasi yoluyla özgürlük vadeden bir siyaset üslubu hemen bunun peşinde akla geliveriyor. Mısır bir dizi sorumsuz ve akil baliğ olmayan duygusal “İslamcı“ya bırakılamazdı ve bırakılmadı da.”, tespitleri olayı ortaya koymuş idik. Olan bitenin aksi olduğunu gösteren bir duruma da rastlamadık. Bununla beraber aynı yazıda “Türkiye’nin bu normalleşmeye katkısı olacağı kesindir. Ancak Türkiye bu işi dünya kamuoyu ile paralel bir çizgide ve Mısır halkına faydalı olabileceği kulvarlarda yapmalıdır. Zira mevcut kaos birkaç askerin patırtısından çok daha fazlası gibi görünmekte.”, demek suretiyle meseleye devlet aklının soğukkanlılığı ile bakmak lazım geldiğine de işaret etmeye çalışmış idik. Olup biten bir normalleşmeden ziyade kopuşu getirdi. Lakin bugün aklı selim tarafları yeniden masaya oturttu ve beklediğimiz normalleşmeye dair istikşafi görüşmeler başladı. Bundan sonrasını Doğu Akdeniz ve buradaki gelişmelerin belirleyici olduğu gündemlerin oluşturacağı aşikârdır. Küresel ve bölge gelişmeleri bakımından bu görüşmeler umut ve kimileri içinse huzursuzluk sebebidir. Lakin her şeyin dünden yarına değişmeyeceği ve böyle bir aradan sonra normalleşmenin bedeller isteyeceği de ortadadır.

Ne Yapılmalı İdi?

Mısır’da 2013’te yaşanan olayları değerlendirirken Tahrir’i Yeniden Düşünmek-05 Temmuz 2013 başlıklı yazıda “Mısır’da yaşanan “özneleştirici“ devrimin ardından Mısır yeni bir askeri maskaralık ile “nesneleşme“ sürecine sokuldu. Burada sorun İslamcı veya muhafazakâr bir idarenin darbelenmesi meselesinden daha derin bir konudur. Konuya islamcı, sünni veya muhafazakâr perspektifinden bakarsak idrakimize giydirilen deli gömlekleri ile düşünmeye devam edeceğiz demektir. Konu bir coğrafyanın kendi kimlik ve şahsiyet algısına dairdir. Bir halkın kendisi olup olamama; kendi ben idraki ile düşünüp düşünemem kendisi için kendisi olma sorunudur. Olay daha geniş çerçevede Doğu Akdeniz’in siyaset ve vicdan haritasının yeniden şekillenmesi konusudur.”, tespitleri ile bakış açımızın ne olmaması gerektiğini ve medeniyet perspektifinde ve şu an önümüzde açılan Doğu Akdeniz gerçekleri noktasında olayın değerlendirilmesi gereğine işaret etmiştik. Evet, bugün Mısır’a bir darbenin madurlarının ötesinde bakarak Doğu Akdeniz gerçekleri içerisinden Mısır’ı yeniden düşünmeye başlıyoruz.  Bu bakımdan yaşanan görüşmelerde devletimiz Mısır ile Libya gibi konulardaki gelişmeler doğrultusunda Mavi Vatandaki gelişmeleri yakından ilgilendiren bir gündemle orada olduğunu tahmin etmek güç değildir. Yine 2013’te “Türkiye bu konjonktürde Tahrir’e sahip çıkmalıdır. Ancak Tahrir’e sahip çıkmak demek mevcut Mısır düzeni ile çatışmak değildir. Bilakis siyasi ve diğer unsurlarla Mısır’da derinleşmek demektir. Darbeyi alkışlamamak demek kapıları yüzümüze kapattırmak olmamalıdır. Bu sürecin geçici olduğu unutulmamalıdır. Türkiye tüm Mısır ile muhataptır. Bu konuyu değerlendirirken mezhepçi, ideolojik vesaire kavramların çok itina ile kullanılması zaruridir. Bazılarının ekmeğine yağ sürmenin manası yoktur. Mevcut kurulacak yapı ile ilişkilerin Mısır halkının maslahatı ve sandığın nezahetinin korunması adına çok dikkatli kurgulanması zaruridir. Türkiye bu konuda geçmişi ve tecrübesi ile şu anda darbezede olan gruplara çok ciddi bir oryantasyon yapıp yaşadıkları travmayı hızla atlatmalarını sağlamalıdır. Bu da konunun sosyoloji politiğinin diğer yönüdür. Bunun yanında Mısır ile devam eden kültür ve ekonomi bazlı ilişkilerin kesintiye uğramaması yukarı da iki maddenin gerçekleşmesi adına hayati önemdedir. Mısır’da Türkiye’nin çok değerli sivil inisiyatifleri vardır. Bunlar bu ülkeyi kılcallarına kadar tanımaktadırlar. Bu unsurların çok iyi organize edilip Türkiye-Mısır ilişkilerinin bu süreçten kalıcı zarar görmeden sahili selamete taşınması önemlidir. Üzüntümüzü ve duygularımızı derhal vicdanımızın bahçesine gömüp müstakbele bakmalıyız. (Tasam-Tahrir’i Yeniden Düşünmek  05 Tem 2013)”, tespitlerimizin nihayet kapılar yeniden açılmış ve bizler Doğu Akdeniz’deki medeniyet coğrafyamızla konuşmaya başlıyoruz. Müstakbele başladığımız umuduyla Mısır ve Türkiye için çatışmadan konuşmaya geçmiş olmamız bile Türkiye düşmanlarının bir cepheyi yitirmeleri olması bakımından bile önemlidir.

 

Ne Temenni Etmiş İdik?

18 Ağustos 2017’de Yenisöz gazetesindeki yazımızdaki temennilerimiz ise bakidir: “Her türlü siyasi beklenti ve düşüncenin ötesinde Mısır'ı seven ve Mısırlıların iyiliğini isteyen bu satırların naçiz yazarı Mısır ile kucaklaşacağımız günlerin umuduyla, darbede hayatını kaybeden Mısırlı kardeşlerimize rahmet dilerken, Ümmü'dünya mehdi'l-hadara (dünyanın anası, medeniyetlerin beşiği) olan bu ülkeye esenliğin gelmesi doğrultusundaki dualarımızı Mısırlı kardeşlerimize iletmek isteriz. Mısır, yaşayanlar bilir zor bir ülkedir, herkesin gönlü o sıkıntıya sabır edemez, ama müptelası olanlar için Mısır güzellikler mekânıdır.” Devlet aklımız dünden yarına geleceğin dünyasında var olacağımız zemin üzerinde yürürken herkes geçmişin hay huyunda çıkıp geleceğe bakması doğru yoldur. 12 Ocak 2016’da Mısır’da “Suriye'nin küresel kuşatma altında parçalanma travması yaşadığı günlerde, Mısır bizim tarihi ve aktüel yönleriyle alakalarımızın sürmesi zaruri olan bir medeniyet ve bölge yoldaşımızımdır. Akdeniz üzerine bunca senaryo, Gazze'de bunca acı ve bölgede böylesine kan varken her açık aralıktan yararlanmak, hele İsrail ile ilişkileri tadil süresinde akla yakın bir tercih olacaktır. Bu, hem tarihimize hem coğrafyamıza karşı bir ödevimiz olmalıdır. Dün emperyalizme karşı kanallar kazmayı düşünüp, bedii güzellikler var edilen bu mekânda yarın için dostluk kanallarının bedii güzelliklerle yeniden inşası isabetli olacaktır. Savaş bezirgânlarının bölgemizin tepesinde akbabalar gibi uçuştuğu dönemde bu tarihe karşı da bir borçtur. Mısır için hepimiz dua etmeye devam edelim vesselam...”, temennilerimizin istikşafi görüşmeler şafağında tahakkuku en samimi temennimizdir. Mısır ile tarih dışında kalan ilişkilerimiz yeniden tarihin içine girme emareleri gösterirken bizler haklı olmak sanrılarımızı kenara koyarak Türkiye’nin ve bölgenin hayrına iyi niyetlerimizi yeniden harekete geçirmeliyiz.

Üzüntümüzü ve duygularımızı derhal vicdanımızın bahçesine gömüp müstakbele bakmalıyız.

Vesselam.