17 Aralık 2015

MİT, FETÖ ve Kesnizaniler

Küresel istihbaratın paradigma değişimi doğrultusunda yeniden yapılandığı döneme seyirci kalan ve hatta Fetullahçı Terör Örgütü gibi birçok din maskeli cemaat yapılanmalarının devşirilmesine çanak tutan Milli İstihbarat Teşkilatı, şimdi yeniden yapılanıyor.

Malum; SSCB'nin dağılıp Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle birlikte, o elinde çantayla dolanan esrerangiz ajanlar da tarihin çöplüğüne süpürüldü. Onların yerine hedef coğrafyalardaki emellere hizmet edecek yapılar oluşturuldu. Kimi ülkelerde de o döneme hazırlık için örgütlendirilenler oldu.

Bu küresel istihbaratta paradigma değişimiydi aslında. Dünyayı yöneten güçlerin her dönem kontrol ettiği CIA, MOSSAD, MI6 gibi istihbarat örgütleri, bu paradigma değişiminin ürünü olarak, bilhassa İslam coğrafyasında, dini cemaatleri kontrol altına aldı.

Bu cemaatler eliyle, topla tüfekle işgal edemeyecekleri ülkelerin yönetim kademelerine, üstelik “kılcal damarlardan” sızarak kontrolü ele geçirdi.

Bu din maskeli cemaat yapılarını, o ülkelerdeki menfaatklerini koruyacak nüfuz casusluğundan, o ülkenin çok özel sırlarını ele geçirecek casusluk faaliyetine kadar bir çok alanda kullandılar.

Mesela 2003'te Irak'ın Amerikan işgaline karşı tek bir kurşun atmadan teslim oluşunun altında, küresel istihbarattaki bu paradigma değişiminin büyük rolü vardı.

1960'ların sonunda yapılanmaya başlayan bir tarikattı Irak'ı ABD işgaline karşı savunmasız bırakan.

60'larda, Süleymaniye'de, Şeyh Abdülkerim Kesnizani liderliğinde yapılanmaya başlayan ve daha önce bu sütunlarda anlattığım tarikat, Saddam'ın Saray'ı dahil her yeri kontrol altına almıştı.

Irak Ordusunu da kontrolü altına alan tarikatın, bürokraside de hakimiyet kurduğu biliniyor.

2003'deki Amerikan işgaline karşı hiçbir direnç göstermeyen ordu ihanetinin altında, ordunun tepeden tırnağa tarikatın kontrolüne girmesi gösterilir. Hatta işgal sonrasında Irak'ın yeniden yapılanmasında, işgalcilerin istediği gibi bir yönetim şeklinin tesis edilmesinde, tarikatın büyük rolünün olduğu söylenir.

Aynı hikaye Türkiye için de geçerli.

1960'ların sonunda palazlanan ve İzmir Merkez Vaizliğinden Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığına atanan Yaşar Tunagür'ün “özel” çabalarıyla Kestanepazarı'na vaiz olarak atanan Fetullah Gülen, Irak'ı ABD'ye teslim eden Şeyh Abrdülkerim Kesnizani'nin yaşadığı hikayenin Türkiye figüranıdır.

Rakiplerinin kimi şaibeli kaza ile kimi de kumpaslarla ekarte edilerek önü açılan Gülen'e “gizli güçlerin” desteği ap açık ortadaydı. Önü açıldıkça hakimiyetini arttırdı. Bugün yargı tarafından Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması olarak isimlendirilen örgütün, devletin kılcallarına sızması için Gülen'in verdiği talimatlar, istihbarat kayıtlarına geçti. Ve 2013'te dozu artan mücadele sürecinde de anlaşıldı ki; Fetullah Gülen'in yönettiği örgüt, silahlı kuvvetlerden emniyete, istihbarattan yüksek bürokrasiye, sermaye kesiminden medyaya, sivil toplumdan eğitime devlet işleyişini felç edecek, toplumsal düzeni yerinden sarsacak tüm stratejik noktalarda egemen olmuş.

Örgütün, kimi kumpas operasyonlarla ele geçirdiği devletin en mahrem bilgilerini, hizmet ettiği ülkelere sızdıran askeri ve siyasi casusluk faaliyetlerinde bulunduğu da ortaya çıktı.

TSK'nın bilhassa hava ve deniz savunma ve taarruz kabiliyetini çökertecek hamleleri yine kumpas soruşturma ve davalarla hayata geçirdiği ortaya çıktı.

Yani küresel istihbaratın paradigma değişimi sonrası ihtiyaç duyduğu ve nüfuz casusluğu, askeri ve siyasi casuslukla, olası işgal dönemlerinde işbirliğine girişeceği din maskeli örgüt tanımlamasının karşılığının Fetullahçı Terör Örgütü olduğu anlaşıldı. Milyarlarca dolarlık sermaye hareketliliğine hükmedişleri, ekonomik cassluk faaliyetleri de cabası.

Küresel istihbaratın paradigma değişimi doğrultusunda yeniden yapılandığı döneme seyirci kalan ve hatta Fetullahçı Terör Örgütü gibi birçok din maskeli cemaat yapılanmalarının devşirilmesine çanak tutan Milli İstihbarat Teşkilatı, şimdi yeniden yapılanıyor. Dahası yapılanma sürecinde son aşamaya geldi.

Teşkilatın, siber terör ve siber savunma konusunda önemli adımlar attığı, elektronik istihbarat, sinyal istihbaratı alanındaki açılımları doğrultusunda, siber uzman, yazılım ve bilişim uzmanları istihdam ettiği basına yansıdı.

Ayrıca teşkilatın, terörle mücadele operasyonlarında ve dış tehditler konusunda Genelkurmay'a uydu istihbarat görüntüsü desteği sağladığı da açıklandı.

Elbette tüm bunlar geç kalınan ama olumlu gelişmeler. Ama devletin kılcallarına ve hatta iliklerine kadar sızmış Fetullahçı Terör Örgütü ve devşirilen irili ufaklı din maskeli cemaat yapılanmalarıyla mücadelede sonuca götürecek istihbarat paylaşımı noktasında zaafiyet gösterildiği tartışmaları açıklığa kavuşmadan, bu denli yenilenmenin kime ne faydası var?

Ha diyorlarsa ki; mevcut MİT yönetimi bu reformlar için ehil kadrolardı, şimdi bu reformların getirdiği imkanlar dahilinde bu tür ihanet şebekelerini yerle yeksan edecek operasyonel kabiliyete sahip kadrolar zamanı; ayakta alkışlarız vesselam…

zihnicakir@gmail.com

@zihnicakir