20 Nisan 2018

Moda, hayatımızı ne kadar kontrol ediyor?

Moda dediğimiz şey, “renkler ve zevkler, değişiyor işte” diyeceğimiz kadar basit bir şey değildir.

Latince “modus” kelimesinden türemiş olan, “sınırlanamayan” manası verilen bu kavram öncelikle giyim kuşamla ilgili olarak akla gelse de, hayatın pek çok alanında güçlü bir etkiye sahiptir. Otomobil, teknoloji, ev eşyaları, tatil anlayışı, beslenme alışkanlıkları, düğünler, eğlence seçenekleri v.b. hepsi; modanın sahası içerisindedir.

Bunun için insanların en azından 2 senelik tercih düşüncelerini tahmin etmek ve etkileyebilmek niyetle, firmalar için global ölçekte ciddi araştırmalar yapan, moda eğilimi şirketleri vardır. Anketler, farklı kesimler ile özel görüşmeler, politik olayların tahmini, teknolojideki gelişmeler, kültürler arası iletişim/etkileşim, fikir hareketlerinin yayılım hızı gibi konularda bile sürekli güncellenen araştırmalar yapmaktadırlar. Bu şirketlerden başlıcaları, Worth Global Style Network(WGSN) ve Promostyl'dır.

Öyle ki konu sadece ekonomik kavramlarla ele alınamaz.  Çünkü amaç sadece pazar payı, yüksek karlılık falan değildir. Moda, kısa, orta ve uzun vadeli planlama ile insanların tercihleriyle birlikte, düşünce ve davranışlarına da etki ederek doğrudan hayatımızı şekillendirmeyi hedef alan güçlü bir sosyal düzenleyicidir. Modanın nasıl oluştuğu ve topluma nasıl yayıldığı -aslında yayılacağı- üzerine sosyologlar farklı kuramlar üretmişlerdir. Tabana inme, tavana tırmanma, kollektif seçim kuramı gibi…

Günümüzde moda, iletişim araçları ile birleştirdiği gücüyle daha etkin bir dönüştürücü olmayı başarmıştır. Dizi ve filmlerdeki oyuncular, ünlü sporcular, müzik grupları, popstarlar gibi medya kültüründen kişiler rol model haline getirilerek, moda akımları oluşturulmaktadır.

Öyle ki modanın insan davranışlarını şekillendirmedeki gücü, etkili din adamlarının, kanaat önderlerinin, politikacıların, aile büyüklerinin, hatta yazılı kanunların bile etkisinin önüne geçmiş bulunmaktadır.

Örneğin dinimizde erkeklerde sakal bırakmak, Peygamber Efendimizin (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) büyük bir sünneti olması hasebiyle çok önemli bir ameldir. Uzun senelerdir insanları bu amele teşvik etmeye çalışan âlimlerin gayretli çalışmalarına rağmen, toplumun geneli bu teşviklere olumlu cevap vermemiştir. Ancak moda çok kısa sürede erkeklerin büyük çoğuna sakal bıraktırabilen bir güç olduğunu göstermiştir. Bunu:

  • Son 3-5 senedir sayıları artan tarihi filim ve dizilerdeki erkeksi olan, liderlik yapan, baskın karakterli savaşçı tiplerin öne çıkarılmasıyla,
  • Moda, trend haberlerinde sakal çeşitlerinin; saçlar, bıyıklar ve kıyafetlerle birlikte bütüncül ele alınıp pazarlanabilir stiller üretilmesiyle,
  • Popüler kültür kişilerinden bol miktarda rol modellerin oluşturulmasıyla,
  • Eskilerin hipster modasının tazelenip gündeme taşınması gibi yöntemlerle ve tabii ki medya gücüyle gerçekleştirmişlerdir.

Ancak hiçbir şekilde sakalın sünnet oluşu / dini boyutu ele alınmayıp, modanın amacı gereği erkeklerin sakal bırakma duygusunun kontrol altına alınarak bu davranışın sekülerize edilmesi sağlanmıştır.

Çünkü modanın amacı ve yapısı dinin amaç ve yapısı ile neredeyse zıttır. Özet bir karşılaştırmayla:

  • Dinde toplum beğenisi değil, Allah'ın rızası öne çıkar. Toplum beğenmese de inanç sahibi davranışını korur. Moda ise tamamen ilgi ve beğeniyle beslenir.

 

  • Dinde değerler ve emirler değişmez. Kalıcılık esastır. Moda ise değişime ve değiştirmeye dayanır.
  • Dinde ahlakilik önemlidir. Bencilliğe karşıdır. Maneviyat maddiyattan çok daha önemlidir. Moda da ise ahlakilik yoktur. Tüketime yöneliktir. İnsana dair her şeyi tüketilebilir hale getirmeye çalışır. Egoyu besler, görünüm ve maddiyat odaklıdır.

Hatta moda dini bile kuşatarak kontrol etmeye ve değiştirmeyi kendine hedef almıştır. Bunun açık örneğini tesettürde görürüz. Kadının bedensel hatlarını hiçbir şekilde belli etmeyecek bollukta ve yaratılıştan verilen doğal cazibe ve ışıltısını gizleyecek sadelikte olması gereken bir İslami emirdir tesettür. Bu emir gereği ninelerimiz çar, şalvar, çarşaf gibi bol ve sade kıyafetlerle tesettür emrini yerine getiriyorlardı. (Bundan önceki birkaç yazı konuyla ilgilidir.)

Cumhuriyetin ilk yıllarında modacıların tasarladığı yarasa kol denilen, elden itibaren bollaşan siyah bir kıyafeti alternatif tesettür olarak çarşafın yerine ikame etmeye başladılar. Çoğu âlimde bolluğundan dolayı, bu yeni kıyafete cevaz vermişti. Ancak farkında olmadıkları şey, tesettür bir kere modanın kancasına takılmış ve değişim sürecine girmişti. 1950 ler den sonra elden başlayan bolluk yavaş yavaş azalmış ve kol bitimine kadar gelen bol bir kıyafete dönüşmüştü. 80 li yıllara gelindiğinde bolluk biraz daha azaldı. 90 larda ise pardösü  (Fransızca bir kelimedir/ pardessus ) denen kıyafet ortaya çıkmıştı. Sonraki yıllarda, bu kıyafet beğeni odaklı çeşitlenmeye, markalaşmaya, bunun sonucu olarak iyice daralıp kısalmaya başladı ve devreye pantolonla birlikte çiçekli ve parlak kumaşlar, hatta makyaj bile dâhil oldu. Moda İslamiyet'in tesettür emrini, bu şekilde hiç acele etmeden yavaş yavaş ve hissedilemeyen bir süreçle sindirmeyi başarmıştı. Modaya değil, ayetin hükmüne uyan samimi azınlığın ise manevi derecesi daha da arttı.

Sonuç olarak modanın değişim gücü karşısında doğru soruları sorup, çarpıcı tespitler de bulunarak ümmeti fesada düşmekten koruyacak çok az âlim ve fikir adamı olduğunu, bu kişileri takip etmeninde pek popüler sayılmadığı zor bir zamanları yaşıyoruz. Ne yapılması gerektiğine dair bir projem olsa da, gerekli alt yapıya sahip olmadığımız için açıklamayı henüz erken buluyorum.

Allah hikmet nazarıyla bakıp görebilmeyi ve moda için değil, rızayı ilahi için yaşayabilmeyi hepimize nasip etsin. Âmin.