28 Kasım 2017

Modern çağdaki yalnızlığımız ve kaybolan değerlerimiz

Nerede o eski komşular, nerede o eski arkadaşlar, nerede o eski çocuklar!

Ya da Rıfat Ilgaz'ın yıllar önce dediği gibi, “nerede o eski çıraklar, nerede o eski usturalar”!

Eski insana ve eski zamana duyulan özlemi anlatan, birbirinden farklı ama arayışı aynı olan cümleler.

Bugünün Yeni'sinde bulamadığımız Eski' ye dair pek çok şey…

Belki sizde bu tür bir yakınmaya şahit olmuşsunuzdur. Ya da kendi yaptığınız bir değerlendirmede olabilir bu…

Modern çağ ile birlikte beslenme alışkanlıklarımızdan, iletişim şeklimize, ilişkilerimizden, değer yargılarımıza kadar pek çok şey değişti.

 Peki yaşamın maddi boyutlarındaki bu büyük değişim, insanı ve onun değerlerini nasıl etkiledi acaba?

 Örneğin bugünün insanı düne göre daha mutlu diyebilir miyiz?

 Ya da bugün güvenebildiğimiz kaç arkadaş sahibiyiz?

 Para, değer, kariyer, inanç. Bunlardan hangisidir önceliğimiz?

 Modern çağın yalnız insanı!

 İnsana insan gerek…

 İnsana, ekmek, aş, iş gerek elbette. Ama insana eş, arkadaş ve sırdaş da gerek.

 Konuşmak, gülmek, paylaşmak ve inanmak iyi gelir insan ruhuna. Zira ruh hastalıklarının en büyük nedenlerinden birisidir yalnızlık.

 Toplumun ruh halini yansıtan araştırma sonuçlarına bakınca, “eskiden paramız yoktu ama muyluyduk” diyesim geliyor.

 Dinleyenler bilir, İbrahim Sadri'de “paramız yoktu ama haysiyetimiz vardı” demişti yıllar önce.

 Modern çağ ve kapitalizm, insanın ruhundan ziyade, bedenini ve konforunu dikkate alır. İnsanı, doyurmayı, güzelleştirmeyi ve rahat ettirmeyi önemser.

 Bu aynı zamanda kendi varlık sebebidir kapitalizmin. İnsan ne kadar çok tüketirse çarklar da o kadar hızlı döner.

 Kapitalizmin çarkları hızla dönerken, insanı yücelten, onu farklı ve güçlü kılan ne varsa onları da öğütür. Duygularını, değerlerini, kültürünü ve inancını…

 Cahit Zarifoğlu, modern çağa dair düşüncelerini şöyle ifade etmişti;

 Biliyor musunuz,

Bu çağdan nefret ederim.

Etimle, kemiğimle, hücrelerimle nefret ederim.

 İnsanı yücelten ve koruyan değerleridir!

 İnsan, fiziksel özellikleri bakımından benzerdir. Onu farklı ve güçlü kılan, değerleri, inancı ve kişiliğidir. Kapitalizmin bu yoğun saldırısına ise ancak bunlarla karşı koyabilir.

 Değerlerimiz ve inancımız, bizi iyi ve faydalı insan olma yönünde teşvik eder. Zararlı davranışlarımızı engeller. İnsana varlık hikmetini hatırlatır.

 Bilgi ancak değer ve inanç ile birleşirse “ideal insan” ortaya çıkar. Değer ve inançtan uzak bilgi, topluma zarar verir.

 Kariyer sahibi eş, başarılı çocuk ve en yüksek geliri olan iş…Bunlar tek önceliğimiz olmamalı.

 Kariyer sahibi ve vicdanlı eş. Başarılı aynı zamanda ahlaklı çocuk. Helal kazanılan ve helal harcanan gelir olmalı önceliğimiz.

 Şeyh Edebali ne güzel öğütlemiş;

 “Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın.

Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.”

 Kaybolan Değerlerin Topluma Yansımaları!

 Ademoğlu'nun “değersizleşmesinin” yansımalarını, yaşamın her alanında görmek mümkün. Bilgesam tarafından 2015 yılında yapılan bir araştırmaya göre;

 Türkiye'de tanımadığı kişilere güvenmediğini belirtenlerin oranı (%73).

 Tanınmadığı apartman komşularıyla karşılaşınca selam vermemeyi normal görenlerin oranı (%32,7).

 Kısa yoldan zengin olmak kabul edilebilir bir davranıştır diyenlerin oranı (%29,1).

 Boşanma oranları, çocuk suçlular, madde kullanım oranları ve daha pek çok olumsuz sonuç var “değersizleşmesinin” boyutunu gösteren.

 Batı'da durum daha vahim!

 Aslında bu sadece bizim sorunumuz değil. Hatta Türkiye, Batılı pek çok ülkeye göre daha iyi durumda. Örneğin;

 Amerika'da 24 milyondan fazla çocuk babasından ayrı büyüyor.

 Evlilik dışı ilişki yoluyla doğan çocukların oranı bazı Avrupa ülkelerinde %50'nin üzerinde. Mesela; İzlanda (%67), Fransa (%56), İsveç (%54).

 Avrupa'da çoğu ülkede uyuşturucu madde kullanımı serbest. Avrupa Polis Örgütü'ne (Europol) göre; Avrupa'da uyuşturucu maddeler için yılda 24 milyar Euro harcama yapılmakta.

 Nereden başlamalı!

 Hiçbir zaman geç kalınmış değildir, iyi başlangıçlar için.

 Hepimizi rahatsız eden bu problemlerin çözümü de yine bizim elimizde.

 Bozulma ve düzelme, bireyden başlar ve topluma yansır. Bu yüzden hepimiz kendi öz muhasebemizi yaparak başlayabiliriz.

 Her sabah karşılaştığımız komşumuza selam vermek iyi bir başlangıç olabilir.

 Uzun zamandır görmediğimiz dostlarımızı ziyaret etmek.

 Neredeyse dini bir ritüel gibi bağlı olduğumuz günlük rutinleri değiştirmek.

 Etrafımızda akıp giden acıya, gözyaşına ve sevince yüzümüzü dönmek.

 Kuşları, ağaçları, gökyüzünü seyretmek.

 Ve düşünmek…

 Yolculuğumuz nereyedir?

 Varlık sebebimiz nedir?

 Bu telaş ne içindir?