Modern kafayla türkü dinlenilmez
Televizyonlarda “türkü” başlığı taşıyan bir program gördüğümde içime bir sızı düşer hemen. Şuh kadın ve zübbe erkeklerden oluşan modern-seküler eğlence programlarında süflî bir eda içinde sözüm ona türkü söylenirken yüreğim milletimin yüreğine çarparak derinden yaralanır. Sahnelerde ve televizyonlarda yozlaştırılmış sözde türkülere “türkü” denmesi yasaklanmalıdır. Türkülerimiz türkü âdabını bilen Türkülerimizin asaletine ve âdabına uygun mekânlarda türküdarlarla, yâni ozanların diliyle ve bağlamayla icra edilmeli.
Milletimizin
değerlerine mugayir olan sözde sanatçıların “türkü” adıyla gayr-ı ahlâkî
görüntü ve usullerle program yapmaları aziz türkülerimize hakarettir. İrfan
medeniyetimizin menşurundan süzülüp gönül evimizde demlenmeyen ve modern-hazcı
sesler çıkaran âletlerle yapılan bestelere türkü denilemez Modernist ve seküler
sanatçı güruhuna elektrikli, metalik ve boru seslerinden oluşan âletlerle türkü
söylenemeyeceğini ikaz etmek lâzım..
Türkülerimizin
kimler tarafından ne şekilde icra edileceğine dair gelenekli ölçülerimiz
bellidir. Türkülerimizin muhtevasıyla milletimizin gönül kökleri birdir. Bu
irfanî sebeptendir ki türkülerimize ve milletimize fikren aidiyet
hissetmeyenlerin kirli ağızlarında kirletilmesine müsaade edilmemeli.
TÜRKÜLER MODERN-SEKÜLER MÛSİKÎ
DEĞİLDİR
Türkülerimiz
Türk milletinin rûhuna aykırı seküler hayat yaşayan ve düşünen insanların
dimağına göre bir mûsiki değildir. Anadolu insanının gönlünde demlenir ve
yaşayarak dillerde yer alır. Medeniyetine yabancılaşanlar türkülerde demlenen
milletin gönül dilini hissedemezler. Usta türküdar Neşet Ertaş boşuna dememiş:
“Yüreği yanmayanlar, türkü dinlemeyen ve halka kıymet vermeyenlerdir.”
“Sana gelmek istiyorum / beni kovma yâr
kapısından / gelip görmek istiyorum / beni kovma dergâhından” ve “Bir kararda
durmayalım / Gel dosta gidelim gönül / Hasretiyle yanmayalım / Gel dosta
gidelim gönül” türkülerinin mânasını modern-seküler zihniyete sahip zümrelerin
anlayıp sevmesi mümkün değildir. Gönlü kurumuş modernist bir kafayla bu
türkünün zımnında yatan hazret-i insanın kıymetini ve yâr aşkının safiyeti
idrak edilemez. Ölüm ve ahrete inanmayan modernist insan ızdırap ve ölüm
karşısında bizi dirençli ve îmanımızı kavî kılan şu türkümüzü anlayabilir mi?
“Daha senden gayrı gayrı âşık mı yoktur / Nedir bu
telâşın vay deli gönül / Hele düşün devri Âdem'den beri / Neler gelmiş geçmiş
say deli gönül / Gördüm iki kişi mezar eşiyor / Gam gasavet gelmiş, boydan
aşıyor / Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor / Gelde bu rüyayı yor deli gönül…”
MODERNLER TÜRKÜLERİMİZİN DİLİNE
YABANCIDIRLAR
İçimizdeki
modern kafalılar türkülerimizin mazmunlarına bile yabancıdırlar. Modern hangi
edebî metin ve mûsiki iki mânaya gelen “sen ağlama kirpiklerin ıslanır / ben
ağlayım ki belki gönül uslanır” diyen ve sûreti aşıp ulvî aşktaki teslimiyete
ulaşan insanın rûhunu teskin edebilir? “Sen bağ ol ki ben de o bağın gülü
olayım” diyen türkümüzde cennet mânasına gelen bağın nadide bir parçası olan
gül olmak istiyor âşık. “Sen Efendi ol, ben de kapın da kul olayım” diyen
türkünün sözleri modernist kafayla anlaşılabilir mi? Ancak millet mensubiyeti
sağlam bir kafayla dinlenirse anlaşılır.
Türküde geçen “efendi, “kul” ve “kapı” kelimelerinin modernistlerin
homo-ekonomik anlayıştan ürettikleri “patron-işçi” kavramlarıyla bir alâkası
yoktur. “Efendi”, Peygamber Efendimiz’in güzide bir sıfatıdır. Hakikate çağıran
mübarek peygamberin duruşudur. Bir başka mânasıyla efendi, ilahî ve beşerî
mâşuk (âşık olunan)tur, bir mürşid-i kâmildir, bir dergâhın pîridir. “Kul” un
lügat mânası Allah’a nazaran kuldur. Türküdeki mânasıyla gönül ve inanç
cihetinden sevgili bir büyüğe, bir ehl-i kâmile bende ve râm olan kişidir.
Modernistlerin bakışıyla ezilen ve zorla hizmet ettirilen köle değildir.
Peygamberim Efendimiz’in kapısında kul, yâni ümmet olanların vasfıdır.
MODERNİST ZÜMRELER TÜRKÜLERİN
MÂNASINI İDRAK EDEMİYORLAR
Maalesef
içimizdeki modern zümreler “taşralı”, “köylü” ve “geri” dedikleri türkülerimizin
mânasını idrak edemiyorlar. “Kapı” ise türküdeki tedaisi ile dergâh, tekke,
mânevî bir ikametgâhdır. Medeniyetimizde kapının mânası geniş. Dil Kapısı,
Gönül kapısı, Şeriat kapısı, Tarikat kapısı, Mârifet kapısı, Hakikat Kapısı…
Gönül ve dimağları pozitivist mantığa göre güdülen modernist zümrelerin bu
türküyü anlamaları mümkün müdğr? Modern-seküler bir kafayla bir sevgiliye, bir
mübarek kişiye gönülden teslim olan insanın türkülerde dile gelen aşkınlığı
idrak edilemez. Şu aziz türkümüze bir daha kulak verelim:
“Hümâ Kuşu
yükseklerden seslenir / Yâr koynunda bir çift suna beslenir / Sen ağlama
kirpiklerin ıslanır / Ben ağlayım ki belki gönül uslanır / Sen bağ ol ki ben
bahçende gül olayım / layık mıdır yanıp yanıp kül olayım / Sen efendi, ben
kapında kul olayım / koy desinler bu da bunun kuludur.”
“Hümâ kuşu” nun lügatçesi, “üzerinden uçtuğu kimselere devlet ve mutluluk
getirdiğine inanılan kuştur. Tasavvufta, mâna katının yükseklerinde seyr u
sülûk eden, enginlere sığmayan sâliki temsil eder. Kimi zaman Hümâ kuşu gibi
yükseklerde uçup mağrurlaşan bir hâlin ifadesidir. Türküde söylediği gibi,
âşık, Hümâ kuşu gibi yârine sevdasını vecdin en yüksek yerinden, yâni aşkın en
derin cihetiyle ifade ediliyor. Yârin ağlamasına gönlü râzı olmaz. Ben ağlayıp
niyaz edeyim ki, belki âşık gönlüm felah bulur, rahatlar. Yârine, sen bağ, yâi
cennet veya cennetten bir yer ol ki, ben de orada gül olayım. Gül olmak
arzusunda Peygamber Efendimiz’e muhabbet var.
Modern
zihniyette “dost” yoktur. “Dost”, bizim medeniyetimizin kavramıdır. Derûnumuzda
sevip saydığımız, yokluğunda hasretini çektiğimiz bir gönül insanıdır ki, ona
olan meftunluğumuzu ancak şu yanık türküyle anlatabiliriz:
“Bin cefalar
etsen almam üstüme oy / Gayet şirin geldi dillerin dostum oy / Varıp yâdellere
meyil verirsen oy / Kış ola bağlana yolların dostum dostum.”
Türkülerimizdeki sevgi, gönül dostluğu modernist kafayla anlaşılmayacağı gibi,
modern mûsikî ve şiirde türkülerimizin gönlümüze düşürdüğü mânayı bulamayız.
Bin cefasına râzı olduğumuz dostumuza, gurbet ellere meyledip dönmezsen “kış
ola bağlana yolların dostum” diyerek gönül koymamızın ulvî sızısını modernler
kavrayamaz.
MODERN KAFA “EL VURUP YÂREMİ İNCİTME
TABİB” TÜRKÜSÜNÜ ANLAYABİLİR Mİ?
Bin yıllık
Türk tasavvufundan beslenen türkülerimizden “El vurup yâremi incitme tabip /
Bilmem sıhhat bulmaz hicrâneler var / Dest vurup da yârem eylersin derman / Her
can kabul etmez viraneler var / Vay dünya dünya yalansın dünya / Yalan ile
yalan olansın dünya...” türküsünü milletimize aidiyeti eksik olan modernist
kafa idrak edemez. Çünkü milletimizin irfanından kopmuştur.
Diyor ki
âşık: Gönlümdeki hakikat aşkından dolayı oluşan yaralardan, yâni derd-i
gamlardan beni kurtarmak istiyorsun, yaralı gönlüme “dest vurup”, el atıp çâre
bulmak istersin. Fakat ben derdimden memnunum. Kendini göstermeyen nice
gönüllerde iflah olmaz hicrâneler, yâni şiddetli dost ayrılığından dolayı aşk
acısı var. Aşk derdinden her canın, ruhun katlanamayacağı virâneye dönmüş,
perişan ve harap olmuş kişiler var. Bu dünya yalandan ibaret vefasız bir
yerdir.
Modernist
kafaya sorun bakalım, ne anlamış bu şerhten? Modern dünyada “tabib” in mâna ve
vasıflarını, gönlümüzdeki yaralara merhem olamayan, çatık kaşlı, yalnızca
neşter kullanan ve ilaç isimleri bilen “muasır” Avrupa’nın doktorlarına dönüştürdüler.
Erbabı bilir ki, “tabib” tasavvuftan beslenen türkülerde mürşit, şeyh ve
tabib-i rûhanî mânasındadır. Âşık, türkülerle derdini ona açar, içini döker.
Sevdasından
cezbeye kapılmış, sevdiğini dünyanın her nesne ve varlığından kıskanan bir âşık
yüreğin dilinden ancak şu türküyü duyabilirsiniz: “Mühür gözlüm seni elden /
Sakınırım kıskanırım / Uçan kuştan esen yelden / Sakınırım kıskanırım / Yağan
kardan esen yelden / Sakınırım kıskanırım.” Gönlü ve kafası modernizmin
kirliliğine bulanmış zavallı insan, hulûs-ı kalple sevdiğine “mühür gözlüm”
demeyi akıl edebilir mi? Sevgilinin gözlerinin “mühre” benzetilmesi mânasız
değildir. Dîvan Edebiyatı’nda mühür “sevgilinin ağzı ve dudakları” dır. Siyah,
kültürümüzde “fena talih ve hüzün” demekse de, âşık dilinde sevgilinin siyah
gözlü olması, bakışı sonsuz geceler gibi derûna çekici ve mâverayı hatırlatıcı
mânasına gelir.
Sözün özü;
türkülerimizin derûnunu bilmeyen modern kafalılar gönülleri kurumuş mutsuz
insanlardır. Gönüllerinin açılmasını istiyorlarsa irfan türkülerimizle tâlim
yapmalıdırlar.
* * * * *
AHLÂK VE İSTİKAMET DERGİSİ
Yazar Haki Demir’in idaresinde çıkan Ahlâk ve İstikamet / Aylık Fikir ve Siyaset
dergisi” nin(www.ahlakveistikamet.com)
Şubat 2022 / 9. sayısında Türkiye’nin siyasî ve fikrî meseleleri üzerine son
derece önemli mevzuları ele alınıyor. Her sayısında olduğu gibi, bu sayıdaki ikaz eden sarsıcı yazılar millet
şuuruna sahip herkese tercüman olacak muhtevada yazılardır. Bu sayının kapak
konusu: “İSLÂM’IN DOKUNULMAZLIĞI
SAĞLANMALIDIR”
Bu önemli
sayının mündericatı şöyle:
Takdim /Ali
Ergen
1.
KISIM-İSLÂMÎ MÜCADELE
İslâmî
talepler-2-İslâm’ın dokunulmazlığı sağlanmalıdır / Ebubekir Sıddık Karataş
İslâmî muhalefet
fikriyatı-2-Muhalefetin mahiyeti / Hamza Kahraman
KISIM-SİYASÎ
MÜCADELE
Meşruiyet-5-Meşruiyetin
çeşitleri-2-Muhtevasına göre tasnif-2-Geçerli meşruiyet-1- / Haki Demir
Siyasi
hastalıklar-1-Takdim / Mustafa Karaşahin
3.
KISIM-SİYÂSÎ REJİMİN KİMLİĞİ
Masonluk
terör örgütü müdür? /Ahmet Selçuki
Ülkenin
laikleştirilmesi / Ebubekir Sıddık Karataş
4.
KISIM-YENİ TÜRKİYE
İttifak
ihtimalleri-1-Takdim / Ahmet Selçuki
Peygamberlerimizin
dokunulmazlığı yok ama Erdoğan’ın var / Abdullah Tatlı
5. KISIM-AK
PARTİ İKTİDARI
Bozgun
süreci-2-Bozgunun mahiyeti / Nurettin Saraylı
Siyasi
patlama dinamiği-5-Yeni siyasî patlama dinamiğinin hedefi Erdoğan’dır / Haki
Demir Hassasiyet patlaması-4-Hassasiyet patlamasının sebepleri-1- / Haki Demir
Döviz-Faiz
operasyonu / İbrahim Sancak
Yahudiler
açıktan kutsuyorlar / Alihan Haydar
Erdoğan
etrafındaki fikri savruluşlar / Osman Gazneli
6.
KISIM-MEDYA
Yusuf
Kaplan, Müslüman münevverin âcizliği / Fatih Mehmet Kaya
7.
KISIM-FİKRİYAT
Ümmetin bir
“Medeniyet Tasavvuruna” ihtiyacı var / Ebubekir Sıddık Karataş
Karargâhın
önündeki en büyük engel / Alihan Haydar
Lider ve
kadro arasındaki münasebet ağı / Necip Fazıl Toprak
Liderlik
ahlakı-kadro ahlâkı / İbrahim Sancak
8.
KISIM-ENDERUN AKADEMİSİ
Enderun
Akademisi tedrisatında yeni düzenleme / Haki Demir
Ocak-2022
dersleri / Haki Demir
(ilbeyali@hotmail.com)