22 Ocak 2017

Modern 'şeyhler' ve modern 'müridler'

İslam kültürünün bir şubesi olarak tarikatlar, çok defa öne çıkan, tartışılan, eleştirilen konuların başlıcalarındandır. Tarikat eleştirilerinin başında “aklını bir kenara bırakmak ve şeyhe teslim olmak” kaidesi gelir.

15 Temmuz darbe girişiminin olduğu o dehşet gecesinde, milletimiz şanlı bir kurtuluş mücadelesinden zaferle çıkmıştır. Kendilerini cemaat maskesi ile gizleyen fetö terör örgütünün girişimi çok şükür ki başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ardından ekranlarda ve pek çok iletişim ortamında cemaat ve tarikatlar masaya yatırılmış, verilmiş veriştirilmiş, ağzı olan konuşmuştur.

Ancak gözümüzün önünde duran bir gerçek vardır. 15 Temmuzda dehşet verici görüntüleri izlerken, milletimizin bir parçası olarak ve yine milletimizle omuz omuza, saf saf mücadele veren, tanklara yürüyen, köprüde vurulan, uçaklar tarafından bombalanan, bazı tarikatlara gönül verdiği her halinden anlaşılan vatandaşlarımızı da gördük.

 Yüzlerce şehit, binlerce gazi arasında önemli sayıda da tarikatlı vatandaşımız bulunuyordu. 15 Temmuz sonrası meydanlarda tutulan nöbetlerde de gerekli desteği gösterdiklerine milletçe şahit olduk.

Yani bu vatandaşlarımız, darbe haberini alır almaz, şeyhlerinden bir işaret beklemeden, bir talimat işitmeden, kendi akıl ve iradelerini kullanarak bayraklarını alıp darbenin püskürtülmesinde önemli destek sağladılar.

Çünkü gerçek şeyhler müridin aklını ipotek etmez. Gerçek şeyhler, müridine yeni araba kullanmaya başlayan acemi bir şoförün yanında oturan usta sürücü gibi, özgüven kazanana kadar güven verir ve direksiyonu elinden almadan sadece temel kuralları ve riskleri öğretir. Mürit ise geçici olarak kendi akıl ve mantığını dondurup, araba kullanmanın mantığını çözene kadar yanındaki ustaya teslim olmuş istekli bir öğrenci gibi davranır. Bu şekilde olgunlaşır ve zamanı geldiğinde yanında hiç kimse olmasa bile, öz güven içinde yoldan çıkmadan ilerleyebilir.

Ama görüyoruz ki, her fırsatta darbe karşıtı olduklarını, on senelerdir yüksek sesle dile getiren, darbeciliği kendi dünya görüşlerinin tam karşısına koyan sosyalist-sol ağırlıklı, ‘çağdaş' ve ilerici(!) kesimler, çok azı müstesna, darbe haberini aldıklarında evlerinde çakılıp kalmakla birlikte, “şeyhlerinden” nasıl düşüneceklerine dair bir talimat gelene kadar seslerini hiç çıkarmadılar.

Hemen on-line olup gruplarından, hesaplarından, sitelerinden rabıtaya geçerek, toplu zikir için gelecek cümleleri sessizce beklemeye başladılar. Ancak arada heyecandan olsa gerek, cezbeye gelerek darbe sevincini gizleyemeyenlerde çıkmadı değil.

Kısa sürede darbe karşıtı(!) irili ufaklı, çekiçli oraklı parti ve derneklerin yayın organlarından başkanları, sözcüleri ve yazarları aynı cümleleri zikretmeye başladılar.

Sokaklara çıkmasalar da darbeye ve tanklara yine karşıydılar(!)

Demokrasiyi ve halkçılığı da kimseye bırakmadan, en çok bu kelimeleri zikretmeye başladılar.

Gerisi ise kolaydı. Yine evvelki zikirler tekrar edilerek, sanki askeri darbeye maruz kalmamışta darbeci onlarmış gibi, “faşist” hükümet, “işbirlikçi” cemaatler, sakallı, takkeli olduğu için halktan sayılmayan vatandaşlar suçlanacaktı.

Zikirlerini öğrenen modern “müridler” günü günüde derslerini düzenli olarak yapmış ve her gün rabıtalarını terk etmeden yeni zikirlerini takip etmişlerdi.

Günler ve gündemler değişse de, tek tip söylevler, tek tip tepkiler, tek tip muhalefet anlayışı, tek tip “tarikat” yapısı değişmedi.

Rabıtayı bırakmak yoktu, diğer fikirleri, kitapları, insanları anlamaya çalışmak, sorgulamak yoktu.  Düşünce çilesi çekmemek için, nefisler nasıl istiyorsa öyle yaşamaya devam etmek için, kendi hatalarının suçunu başkalarına atmaya devam edebilmek için, “çağdaş” ve “aydın” insan olmaktan mahrum kalmamak için, kolay olan seçilmiş, akıllar kenara bırakılarak ve modern “şeyhlere” teslim olmuşlardı.

İslam tarikatlarını insafsızca eleştirenler, aslında kendi ruhlarını okuyor, gerçekte kendi müridi oldukları modern tarikatlarını anlatıyorlardı.

Modern tarikatlar sadece miskin ideoloji tarikatlarıyla sınırlı değildi elbet.

Belki bizimde sempatisi olduğumuz, “huzur” bulduğumuz AVM “tekkelerinde” topluca tüketirken mest olduğumuz fast food tarikatları, moda-imaj tarikatları, eğlence-sinema tarikatları, gönüllerimize sevgilerini yerleştirerek bizleri gönüllü, sadık “müritler” haline getirmektedir.

“Kalpler ancak Allah'ı zikretmekle tatmin olur.” (Rad 28) ayetinden anladığımız üzere; hedefimiz, amacımız Allah olursa ve bu yolda elimizden gelen gayreti, mücadeleyi gösterirsek, “Bizim uğurumuzda cihat (ve mücadele) edenlere gelince, elbette biz onlara yollarımızı gösteririz ve şüphesiz ki Allah her halde muhsinlerle beraberdir.”(Ankebut 69)  ayeti gereğince, Allah bizi modern tarikatların şerrinden koruyacak ve kendisine ulaştıracak tarikatlardan (tarikat yol demektir) birine kavuşturacaktır inşaAllah.