19 Şubat 2016

Moderniz fakat neden bir ‘Gaudi'miz yok?

Mimarinin ne olduğuna dair çok sayıda tarifle kitaplarda karşılaşırsınız. Fakat ünlü Alman düşünür Goethe mimarinin ne olduğuna dair belki de bugüne kadar yapılmış en güzel, en şairane tarifi yapmıştır. "Mimari dondurulmuş müziktir" der Goethe. Gerçekten de Goethe'yi doğrulayan mimarlık harikalarıyla kimi zaman karşılaşır ve karşılaştığımızda da adeta büyüleniriz. Mimari yalnızca dondurulmuş müzik değil, dondurulmuş tarih, dondurulmuş geçmiştir aynı zamanda.

Geçtiğimiz hafta Barselona'da Casa Convalescència'da AGP'nin düzenlemiş olduğu ve benim de bir bildiriyle katıldığım Uluslararası Sosyal Bilimler Konferansı'nın açılış konuşmasını dinleme fırsatı buldum. Açılış konuşması şehre mimari olarak damgasını vurmuş olan büyük mimar ve sanatçı Antoni Gaudi hakkındaydı. Gaudi şehre girdiğinizde hemen göze çarpan eserlerinden de anlaşıldığı üzere Barselona'nın şarkısını söylemiş, şiirini yazmıştı. Gaudi'nin hikayesini dinlediğimde modernliği baştacı edinmiş kendi ülkemde herhangi bir şehre Gaudi gibi damgasını vurabilmiş tek bir "modern" mimarın olmadığını, olamadığını düşünmeden edemedim. Cumhuriyetten bu yana inşa edilmiş olan sözde modern şehirlerimizden birini bile görmüş olsaydı eğer, Goethe "dondurulmuş müzik" sözünü "dondurulmuş gürültü" ya da "dondurulmuş kakafoni" sözüyle muhakkak değiştirirdi.

1852 yılında İspanya'nın Katalonya bölgesinde doğan ve bir Katalan milliyetçisi olan Gaudi, şehirdeki en önemli eserleri, özellikle de çağına damgasını vuran ünlü katedral Sagrada Famillia'yı inşa etmiş. Doğayı gözlemleyerek ve analiz ederek eserlerinde bu gözlemlerinden yararlanan Gaudi, bütün bir şehre damgasını vurmuş, adeta şehri yeni bir mimari anlayışla -modern bir anlayışla- baştan inşa etmiş.

Gaudi, sadece bir mimar değil, hesaplamalarıyla bir dahi aynı zamanda. Mimaride bir yenilik olarak kolonsuz yapılar inşa etmiş ve kolonsuz inşa edilmesi bakımından en fazla şöhrete sahip eseri, Barselona'yla adı özdeşleşen Sagrada Famillia, yani estetik bakımdan inanılmaz güzellikteki katedral.

Evet bizim de Mimar Sinan'ımız var, muhteşem eserleriyle büyük bir deha. Fakat Gaudi modern ve modern dönemin mimarı. Mimar Sinan ise Osmanlı, yani geleneksel. Geleneksel, klasik mimarımız var ama modern bir mimar olan Gaudi ile boy ölçüşecek modern bir mimarımız yok. Çevrenizdeki Cumhuriyet mimarisine şöyle bir göz gezdirin. Değil Gaudi'ninkiler gibi bir eser, özgünlüğü olan tek bir yapı acaba görebilecek misiniz? Sadece döküntü, çirkinlik, estetik yoksunluğu, harabe göreceksiniz. Sayın solcularımız sürekli yoksul toplumsal kesimler için ucuz konut inşa eden TOKİ'nin binalarını eleştiriyor. İyi güzel de diğer mimarlarımızın yaptıkları eserlere bir bakalım, binalara bir bakalım, kaçı estetik? Kaçı fonksiyonel? Kaçı insan yaşamı için uygun ve sağlıklı? Sanat eseri diyebileceğimiz kaç tane yapı var?

Elbette TOKİ'leri eleştirebiliriz ama Cumhuriyet mimarisinin genel olarak geldiği bugünkü durumu da eleştirmeliyiz. Çevremizde gözümüze estetik gelen yapılar yalnızca klasik yapılar, modern yapılar değil. TOKİ'ler var olan çirkinliğe eklemleniyor sadece. Çünkü onların mimarları da muhafazakâr değil, son derece modern. Türkiye'de mimarlık genel olarak ne estetik ne de fonksiyonel. En ucuz maliyetle en fazla işi en kısa zamanda çıkartmak amaçlanıyor.

Gaudi, doğal malzemelerle tasarım harikalarını uzun yıllar önce gerçekleştirmiş ve bugünkü bilim adamları, mimarlar hala onun malzemelerinden matematik hesaplarına kadar kullandığı bilimsel araçları hala keşfetmeye çalışıyorlar. Üzerine tezler yazıyorlar. Gaudi'nin en önemli özelliklerinden birisi ise insani tecrübeyi çok iyi kullanması. Yanında çalışan işçilere ya da köylülere sürekli bu tavan düşer mi diye sorar, inşaata başlamadan önce günlerce günün her saatini arazide geçirip gün ışıklarını ölçermiş. Gün ışığından azami faydalanmayı ilke edinen Gaudi aynı formülü Katedralde de uyguladığı için içeri girdiğinizde Katedralin gün ışığından yararlanılan aydınlatmasına hayran oluyorsunuz.

"Hem estetik hem fonksiyonel hem de doğal mimari." Bu Gaudi'nin mimaride kullandığı temel formulü. Maalesef ülkemizde bu formül yapılarda genellikle işlemez ve kullanılmaz. Pozitivizmin hakim olduğu bilimsel eğitimimiz doğayı ilham alınacak bir şey olarak görmez, hakimiyet altına alınacak birşey olarak görür. Doğal materyalden çok iyi yararlanan Gaudi, "Atölyemin hemen dışındaki ağaç benim akıl hocam" diyor. Ayrıca işini dinsel bir tutkuyla yapmış. Ona göre "aşk yoksa teknik hiçbir şey"dir.

Gaudi, hayatının son yıllarını tam bir Katolik olarak geçirmiş ve kendisini Katedralin yapımına adamıştır. Ancak eserini bitirmeye ömrü vefa etmemiştir. Sagrada Famillia hala da bitmiş değil, bu yüzden Gaudi bazıları tarafından "Tanrı'nın mimarı" olarak anılıyor. Barselona'da mimarlar bugün Gaudi'nin mirasını tamamlamaya çalışıyorlar. Ama daha uzun yıllarını alacak gibi görünüyor. Belki de hiç tamamlanamayacak.

Modern olmakla övünüyoruz ama hala bir Gaudi'miz yok. Barselonalılar Gaudi'nin eserini tamamlamaya çalışırken biz ise şehirlerimizde doğru düzgün bir eser inşa etmesi için bu sözde "modern" eğitim sistemimizin bir gün çıkaracağı "Allah'ın mimarı"nı bekleyip duracağız.