05 Şubat 2016

Mücahit babaların yitik çocukları

 1990'ların düşük kontrastlı fotoğraflarında arz-ı endam eden sakallı, ceketli, rozetli, nur yüzlü abiler 2000'lerde “müteahhit” (‘müteahhit' burada kısa zamanda zenginleşmenin/dönüşmenin simgesinden başka bir şey değil, bir meslek grubundan söz etmiyorum) olunca, hayat tarzlarındaki değişim bütün ailelerini ve hatta çevrelerini dönüştürdü.  İslamcılığın 80'ler ve 90'lar boyunca kesintisiz yükselişinde, eski rejimin ekonomideki başarısızlığı ve yaygın yoksulluk önemli rol oynuyordu ne de olsa.

Hayır, “müteahhit olmak”  değil sorun, zenginleşmek de değil ilk bakışta. Kendi hayatlarında israfa varan aykırılıklar ve abartılar da eleştirilir olmakla beraber yine temel bir mesele değil. Mesele, iddiaların görünmez olmaya başlaması ve meşruiyet düşüncesinin zayıflamasıydı. Para ve iktidar, imanın ve davanın içini oyuyordu.

O yılların iri iri sözlerle ifade edilen “dava”sı bugünlere gelindikçe küçülürken, çocukluğunda kahraman olarak gördüğü babasının bu duruma çabuk uyum sağladığını fark eden evlatlar ya babalarının peşinden gitmeyi, ya da uğradığı hayal kırıklığıyla protest bir tavır geliştirmeyi tercih ettiler. Her iki durum da kendi içinde sorunlar barındırıyor.

Artık müteahhit olan babaların yaşam tarzlarındaki dünyevi temayül, çocuklarında İslami görünürlüğünü korumaya çalışan sekülerliklere zemin hazırladı. Dün kendisiyle mücadele edilen markalar, bugün çatısı altında birleştiriyor o çocukları. Standartlar ölçüsüzlüğe kaymakta. Müslüman hassasiyeti ve meşruiyet algısı yerini hazlara demir atan bir kolaycılığa bırakıyor. Para var, huzur da var mı?

Bu huzuru sağlamanın yolları da yok değil. Müphemleşmiş bir “dava”dan bugüne tevarüs eden sloganlar, bu sloganları canlı tutan piyasa dergileri, “kültür” dünyamızın troll-edebiyatçıları, klavye cihatları ve sanal mücahedeler, bir çırpıda atılabilen yardım SMS'leri ve sosyal medyada yapılan paylaşımlar bu huzuru sağlamanın birer aracı değildir, diyebilir miyiz?

2000'lerde mütedeyyin kesimdeki entelektüel boşluk, çok kısa sürede kendi değerlerinden ve özgün olmaktan uzak modernist yaklaşımlarla dolduruldu. Zaten maddiyatın bir sorun olmaktan çıktığı bu dönemde, “evlatlar” okumak için yurtdışına gönderilmiş, geri dönmüşlerdi bile. Bunlar arasında yer alan, yaşanan sosyal-siyasal dönüşümü bütünüyle kapitalizme bağlayan ve hayal kırıklığı içindeki bazı gençler para-sosyalist, antikapitalist yaklaşımları benimsediler.

Zira dünya, olup bitenleri böyle okuyordu ve “sorunun kaynağı iktidar(lar)dı”. Gezi Parkı protestolarına katılan, sadece hükümeti protesto ettikleri için değil, ifşa olan düşünceleri ve yaşam biçimleriyle de büyüklerini dumura uğratan “mütedeyyin gençler”, entelektüel boşluk hissi ve dünyevi dönüşümün getirdiği nihilizmin ürünüydüler. Bunun faturasını da siyasi iktidara kestiler.

7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan tabloda da, hiç şüphesiz HDP popülarizmine kapılan “mütedeyyin gençlerin” payı vardı. Son yıllarda yaşanan sarsıcı olayların etkisini belki de 2020'li yıllarda müşahede edeceğiz.

1968 kuşağı sol hareketlerin oluşumunda, rejimin bekçiliğini yapan Kemalist bürokrat elit sınıfın bu uğurda çocuklarını ihmal etmesi kilit bir rol oynamıştı. Bu sınıfa mensup idarecilerin çocukları, sosyalist ideallerle devletin şahsında aslında babalarına başkaldırıyorlardı.

Benzer bir durum, artık İslamcılık için de söz konusu olabilir. Kısa zamanda ölçüsüzce hayatını değiştiren, hassasiyetlerine sahip çıkamayan, işlerinden, maddi ideallerinden ötürü evlatlarına özen göstermeyen, eski mücahit-yeni müteahhit babalar, Türkiye'nin gelecek yıllarında travmatik hadiselerin müsebbibi olabilirler. Kültür, aile ve gençlik meselelerinin aciliyeti var.