Mümtaz Turhan'ın "Garblılaşmadan modernleşme" fikri tutmamıştır
Seküler milliyetçi câmianın ilk sosyal nazariyecisi Ziya Gökalp’in şâkirdi Sosyal Psikolog Prof. Dr. Mümtaz Turhan (1908-1969) Batı medeniyetinin Türk toplum yapısının şartlarına uyarlanabileceği üzerine fikirlerin sahibidir. Türk milletinin İslâmî hayatını ve millî kimliğini Gökalp ve Kemalist aydınlar gibi tepeden inme ideolojik yapılandırmaya karşıdır.
MEDENİYET
FİKRİNDE GÖKALP GİBİ SEKÜLERDİR
Medeniyet târifinde Gökalp gibi sekülerdir. İslâm’ı bütün olarak
medeniyetin zeminine koymaz. Medeniyeti bir bütün olarak İslâm’a ait bir
yapılanma olarak değil, Batı’nın ortaya koyduğu bir gelişme olarak görmektedir.
Garp medeniyetinin ilim, teknik, hürriyet nizamının Türk kültürüne
uyarlanabileceğini savunur. Gökalp gibi Osmanlı İslâm medeniyetinin Türk
milletinin ihtiyaçlarına cevap veremeyen değerlerinden vazgeçilebileceğini
söyler. Cumhuriyet inkılâplarının tepeden inme yapılmasına karşı olsa da
inkılâpların muhtevasını destekler. (Turhan, Kültür Değişmeleri, s.33)
“Garplılaşmaya” Ziya Gökalp gibi, medeniyet meselesi olarak bakmış
ve Garp medeniyetinin unsurlarını sözde “Gaplılaşmadan” alınması fikrini
işlemiştir. Ona göre, iki asırdan bu yana “Garplılaşmada” millî şartlarımıza
uygun bir şekilde yol alınamamıştır. Çünkü Batılılaşma yanlış anlaşılmıştır.
İnsanımızın mesleki, teknik bilgisini artırmadan, ona yeni maharetler
kazandırmadan, yeteneklerini geliştirmeden, zihniyetini ilmî ölçülere göre
değiştirmeden ve ilim zihniyetini aşılamadan sadece fabrikalar, geniş caddeler
açmak, parklar, barajlar, limanlar yaptırmadan lüks otomobiller, tarım
araçları, radyolar, buzdolapları vs. almak ve Batılı kanunlar, nizamlar
vazetmek sûretiyle Batılılaşacağımızı zannetmişiz. İki asırdır bu kanaatle
hareket etmekteyiz. (a.g.e., s.69).
GARPLILAŞMA
MI, MODERNLEŞME Mİ?
Türk toplumuna Batı’nın teknik ve ilminin nasıl taşınması
meselesinden hareket eder, fakat bu taşınma fikrinin zemini Gökalp gibi
sekülerdir. Gökalp’ten ayrıldığı nokta ise, Kemalist Cumhuriyet kadrosunun Türk
toplumunu tepeden inme ideolojik kalıplarla yönlendirilmesini gereksiz
bulmasıdır. Fakat Kemalist Cumhuriyetin Batı medeniyetine yönelişini kökten
reddetmez ve tenkidine yine “Garplılaşmanın neresindeyiz?” diye başlar.
Garplılaşmayı Batılılaşma mânasında değil, Batı’nın ilmî müesseseleriyle
modernleşme olarak kullandığını belirtelim.
İslâm’dan neşet eden ahlâkı, mezhebî inanışları ve
geleneği “kültür” olarak târif eder. Gökalp gibi kültürün muhafaza
edilerek “Garplılaşmanın” yahut “Garblılaşmadan modernleşmenin” Türk milletinin
yapısına uyarlanabileceğini savunur. Fakat aradan geçen seksen yıl onun
fikirlerini doğrulamamış, aksine Türk kültürü ve Türk toplumu Batı
medeniyetinden bir hayli tesirler almış, hayat nizamı Batı medeniyetinin çok
yönlü hâkimiyetine girmiştir.
“Kültür Değişmeleri” adlı kitabında Gökalp gibi kültürü maddî ve
mânevî kültür olarak ikiye ayırır. (s.43) Teknik ve maddî sahada “ileri” ve
“geri” kültürler vardır. Fakat din,
ahlâk, örf, âdet gibi hayat tarzlarının “ileri” ve “geri” değerlendirilmesi
yanlıştır. Bu fikir Gökalp’in kültür anlayışının benzeridir. Kültürel mânada
Batılılaşmaya karşıdır, fakat millî kültürü Batılı ülkelerdeki gibi modernleşme
çerçevesinde geliştirmek fikrindedir. Millî değerleri savunan fakat sentezci
olan aydınların dile getirdiği fikirlerle benzeşen fikirleriyle Batı
medeniyetine karşı sistemli ve kararlı bir duruş gösterememiştir. Ona göre Batı
medeniyeti ilmin meydana getirdiği teknik, hak ve hürriyet ilkelerine dayanan
müesseselerden oluşmaktadır. Bu müesseselerin benzerini kurmak için bu
müesseselerin ruhuna sahip olmak gerek. Bu ilmî ruha sahip olmadıkça
“Garplılaşmak” mümkün değildir. (a.g.e., s.53)
Bu fikirlerine göre Turhan’ın Batı medeniyet dairesinin içinde
durduğunu ve milliyetçi bir zeminde Gökalp gibi eklektik çizgide olduğunu
söyleyebiliriz.
“GARPLILAŞMANIN
NERESİNDEYİZ?” DEMENİN EZİKLİĞİ
“Garplılaşmanın Neresindeyiz?” kitabında Cumhuriyet
modernleşmesini, “zorla kültür değişmesi” yapıldığı ve “bize ait” insan
unsurunun dikkate alınmadığı için tenkit eder. Bu tenkitleri yaparken,
“Garplılaşmadan modernleşme” fikriyle Cumhuriyet modernleşmesinin hatâlarına
düşmekten kurtulamaz. Anadolu’da kültürel değişmeyi ve kalkınmayı
yönlendirmenin bir vasıtası olarak “İlim ve Kültür Merkezleri’ projesini
savunur ve benzer gayelerle kurulan Köy Enstitülerini ağır şekilde tenkit eder.
Bu enstitüler aydın-halk arasındaki zihniyet çatışmasını ve farkını Anadolu
köylerine taşıyarak, arzu edilen “Garplılaşmaya” karşı insanımızı menfî yönde
etkilemiştir. (a.g.e., s.107).
Bu fikirleriyle menfî Batılılaşmanın karşısında müsbet bir
Batılılaşma olduğunu söylemek istiyor. Müsbet dediği “Garplılaşma” fikriyle
Türkiye’de muhafazakâr modernleşmeyi tutturamadığı gibi “Garplılaşmadan
modernleşme” yolunda da muvaffak olamamıştır. Fikirlerinin başarılı olamadığını
“Garplılaşmanın Neresindeyiz?” adlı kitabında sükût-u hayâle uğramış bir üslûpla
kendisi anlatıyor:
“Aradan 150-200 sene geçmiş olmasına ve daimî bir Garplılaşma
arzusuna rağmen neden bu davada muvaffak olamadık? Bu kadar değiştiğimiz halde
niçin Garplılaşamadık? Biz insanımıza ilim zihniyetini aşılamadan sadece
fabrikalar, geniş caddeler açmak, parklar, barajlar, limanlar yaptırmak, lüks
otomobiller, ziraat âletleri, radyolar, buzdolapları vs. almak ve batılı
kanunlar, nizamlar vazetmek suretiyle Garplılaşacağımızı zannetmişiz. (…)
Sistem ve müesseselerin iktibası gayet kolay görünmesine rağmen tıpkı hazır
eşyanın ithali gibi, bir cemiyeti Garplılaştıramayıp bilâkis cemiyette içtimâî
inhilâl (çözülme), ahlâk ve kültür buhranları doğurmak suretiyle ilerlemesine
mâni oluyor.” (a.g.e., s. 46)
“SERBEST
KÜLTÜR DEĞİŞMELERİ” BATILILAŞMAYI ENGELLEYEMEMİŞTİR
“Serbest kültür değişmesi” kültür ve medeniyet kimliğimizi korumak
bakımından problemli bir fikirdir. Moda ifadeyle “küresel dünyanın”
durdurulamayan bir virüs gibi yaydığı modernleşme dalgasının
karşısında “Serbest kültür değişmesi” nin millî kültürleri daha da
“dirençsiz” bıraktığı ve bırakmaya devam edeceği ortadadır. Öyle ki,
“Garplılaşmadan modernleşme” fikrinin bugün şikâyet edilen Batılılaşmaya karşı
dirençli bir fikir olmadığı ortada. “Garplılaşmanın Neresindeyiz?” fikriyle Batılı
modernleşmeyi hızlandıran Kemalist Cumhuriyetin inkılâplarını kendince
muhafazakâr ve yerli bir kalıba dökmekti. Kemalist Cumhuriyetin “Empoze kültür
değişmesi” siyasetinin Türk toplumuna bir dayatma olduğunu ve bunun karşısında
“Serbest kültür değişmesi” fikrinin uygun olabileceğini ileri sürer. Ancak
“Serbest kültür değişmesi” fikri de Batı medeniyetinin zihnî ve kültürel
işgalini engelleyememiştir.
“GARPÇILIK”
KARŞISINDA KARARSIZLIĞI
Yukarıdaki satırlardan anladığımız şudur: Köklü değerleri olan Türk
İslâm medeniyetinin her sahada yeniden inşa edileceğine güveni yoktur. Millî
hassasiyeti ve samimiyetine rağmen devrinin aydınları gibi Batı medeniyetine
karşı çıkmakta kararsızdır. Ona göre Garb medeniyetinin usullerini
kazanamamanın suçlusu halk değil, aydınların yetersizliğidir:
“İptidai bir kavmi medenileştirmek gayesiyle sadece okuma yazma
öğretirseniz, okuma yazma bilen iptidaî bir kavim elde etmiş olursunuz. Bu
itibarla milletler arasında kültür ve medeniyet farklarını doğuran, onların
halk tabakaları değil, münevver zümrelerdir. Hakikatte, Türk halkıyla diğer
medeni milletlerin halk tabakaları arasında bilgi bakımından büyük bir fark
bulunmamasına mukabil, Türk münevverleriyle (bazı istisnalara rağmen) Garp
münevverleri arasında uçurumlar kadar derin farklar vardır. Binaenaleyh
Türkiye’nin geri kalışının sebebi, halkının cehaleti değil, münevverlerinin
gerek keyfiyet, gerek kemiyet bakımından kifayetsiz oluşudur.” (a.g.e., s.47)
ZİHİN
DÜNYASI “GARP”DAN KOPAMAZ
Bu dokunaklı tenkitleri yapıyor, fakat zihin dünyası “Garb” tan
kopamaz:
“Garp medeniyetinin esas unsurları ilim, ameli hayata tatbikinden
ibaret olan teknik, insan haklarını teminat altına alan hukuk ve hürriyettir.
Hakiki Garplılık ise bunların prensiplerine bağlılıktır.” (a.g.e., s.46)
Hülâsa, Mümtaz Turhan kültür değişmelerinin hızlandığı
Cumhuriyetin ilk yıllarında Batı’yı merkez alarak, “Garblılaşmayı” Türk
toplumunun muhafazakâr şartlarına seküler zeminde uyarlamaya çalışmış bir
akademisyendir. Fakat fikirlerinin “Garplılaşma” yı aşamadığını söylemeliyiz.
Devrin birçok aydınının düştüğü hatâya düşmüş ve Garplılaşmanın yekpâre bir
zihniyet olduğunu görememiştir. “Garplılaşmanın” tuzaklarını görememiş olması,
Anadolu insanının eğitimine ve kalkınmasına dair samimi fikirlerinin olmadığı mânasına
gelmez.
(ilbeyali@hotmail.com)