Musalla'dan hayata sorular
Gitmeye geldiğimiz bu alemde kalmanın imkanı ve anahtarı var mı ademde?
Dünyaya
gözlerimizi açtığımız gün başlamadı mı? gözlerimizi kapatacağımız güne
yolculuğumuz…
Gelipte
kalan mı var? sorusunun cevabına kafa yormak dururken gidipte gelen mi var? sorusu
ne kadar da abes..
Milyarlarca
insanın kendilerini hancı olarak görmesi, onların bu dünyada garip bir yolcu
oldukları gerçeğini değiştirebilir mi? hepimiz Elest Bezmi istikametinden
gelip, mahşer meydanı istikametine seyahat etmekte olan dünya seyahatin aziz ve
aciz yolcuları değil miyiz?
‘’Bu
durakta neyi bekliyorsun?’’ sualinin en harbi cevabı ‘’sıramı bekliyorum’’
cevabı değil mi?
Bugün
özgürce üzerinde gezip dolaştığımız toprağın
yarın altında olmayacağımızın garantisi var mı?
Sayılı
günlerimiz ve nefeslerimiz sayısız istek ve arzularımızı yerine getirmeye nasıl
kifayet edecek?
Ölenleri
gördüğümüz halde öleceğimizi görememek ne korkunç bir körlük? İnsanın ömür boyu günde 5 vakit işittiği o kutlu
davete icabet etmeyip, işitmediği selanın davetine hemen icabet etmesi ne yaman
çelişki!
Hayatını
Cebrail’in (a.s) getirdiği haberleri dinlemeye,anlamaya ve yaşamaya adamış bir bahtiyara Azrail(a.s) vuslat
şerbetinden başka ne ikram edebilir ki?
‘’Canım
kurban olsun senin yoluna
Adı
güzel kendi güzel Muhammed(s.a.v)’’ diye hakikatini haykıran, aşığın kazanacağı
şey muhabbetten başka ne olabilir ki?
Bilim
ve Teknoloji sevap ve günahtan başka mizanın
kefelerini doldurabilecek herhangi bir
şey icat edebildi mi, edebilecek mi?
Gittikleri
yerde gülecek olanlar ardında kalanları hasretle ağlatanlardan başka kimler
olabilir?
‘’Bir
namazlık saltanatı’’ olanlar geride kalanlardan bir Fatiha’dan başka ne bekler?
İman
ve Salih amelden başka kabri aydınlatacak bir aydınlatma sisteminin imkanı var
mı?
İnsanın
amel defterini hayat kitabından başka ne doldurabilir? Dünü unutulup yarından emin
bir vaziyette bugünü ıskalamayı insana hangi muhasebeci öğretti?
Dünyayı
verip, ahireti almak dururken ahireti verip dünyayı alan tüccardan daha müflis
kim vardır?
Amel
defteri dururken, emel defterini doldurmaya çalışmak ne boş bir iştir böyle? Ebedi
saadete rahmet ve cennete talip olmak varken, şu 3 günlük dünyanın geçici zinet
ve nimetlerine talip olmak ahmaklığın daniskası değil midir?
Adına
ölüm denen şu kitabı okumasını bilmeyen bedbaht kişi cahil değil de nedir?
Eceli
geldiğinde gitmeyecek bir ALLAH’ın kulu var mı bu alemde? Masadaki menüde ecel
şerbeti yazmıyor diye insan o şerbeti içmeyeceğini mi sanıyor? Dünyadan bir
kefenden başka bir şey götüremeyen zavallı insan dünyanın tamamına sahip olsa zengin
sayılabilir mi? Yaşadığı müddetçe buradan oraya ateş taşıyıp duran insan
taşıdığı o ateşle kendisinden başka kimi yakacak? Hayatı unutmak ile ölümü
hatırlamamak arasında ne fark var? Ömrünü bir hiç uğruna tüketmiş bir çareye
sizin lügatınızda ne denir? İnsanın geride bıraktığı inanmış sevenlerinin ve
sevdiklerinin gönüllerinden gelerek gözlerinden dökülen yaşların söndüremediği
bir ateş var mı? Vefat etmiş
kardeşlerinin ardından ‘’ALLAH rahmet
eylesin’’,’’Hakkımız helal olsun’’ dualarıyla yeryüzünde gürleyen inanmışlar
kervanının şahitliklerinin göğe yükseldiği o demde gökten rahmet yağmurlarından
başka ne beklenir? ‘’Sonsuzluk karşısında bütün rakamların ve sayıların değeri
sıfırdır’’diyen bir matematik bilgesine bütün insanlığın ‘’Eyvallah’’demekten başka
diyecek bir sözü,bir çaresi var mı?
Musalla
taşındaki meyyitin irad ettiği hutbeyi anlamamaktan daha büyük bir anlamsızlık
var mı alemde?
Meşhur
mağazalarda kabirde ütüsü bozulmayan kefen de satılıyor mu? Vakti gelip ölüm
meleği ecel elleriyle hayat ağacını salladığında o ağaçtan dökülmeyecek bir tek meyve var mı?
Evet,
Aziz okur! güzel insanlar güzel atlara binerek birer birer ayrılıyor aramızdan…
En
son 05.09.2022 Pazartesi günü Fatih Camii’nden muhterem Ömer Tuğrul İnançer
hocamızı hakka uğurladık. Merhum hakkında
söylenecek, yazılacak çok şey var. Hemen şu kadarını ifade etmeye
çalışalım. Kaybımız büyük ,acımız derin, kalem ve kelam erbabı, bulunduğu her
ortamın hakkını veren sözünü odaktan, gözünü budaktan sakınmayan bir İstanbul beyefendisi nasıl
anlatılır bilemiyorum? Okuduğunuz bu yazı Muzaffer Doğan ve Ethem Oral
ağabeylerle birlikte saf tuttuğumuz cenaze namazı ve sayın Cumhurbaşkanımız ve
İl müftümüzün teskiye konuşmaları esnasında zihnimden kaleme dökülenlerden
mürekkeptir.
ALLAH
rahmet eylesin. Mekanı cennet,menzili mübarek olsun.