08 Eylül 2022

Musalla'dan hayata sorular

Gitmeye geldiğimiz bu alemde kalmanın imkanı ve anahtarı var mı ademde?

Dünyaya gözlerimizi açtığımız gün başlamadı mı? gözlerimizi kapatacağımız güne yolculuğumuz…

Gelipte kalan mı var? sorusunun cevabına kafa yormak dururken gidipte gelen mi var? sorusu ne kadar da abes..

Milyarlarca insanın kendilerini hancı olarak görmesi, onların bu dünyada garip bir yolcu oldukları gerçeğini değiştirebilir mi? hepimiz Elest Bezmi istikametinden gelip, mahşer meydanı istikametine seyahat etmekte olan dünya seyahatin aziz ve aciz yolcuları değil miyiz?

‘’Bu durakta neyi bekliyorsun?’’ sualinin en harbi cevabı ‘’sıramı bekliyorum’’ cevabı değil mi?

Bugün özgürce üzerinde gezip dolaştığımız  toprağın yarın altında olmayacağımızın garantisi var mı?

Sayılı günlerimiz ve nefeslerimiz sayısız istek ve arzularımızı yerine getirmeye nasıl kifayet edecek?

Ölenleri gördüğümüz halde öleceğimizi görememek ne korkunç bir körlük? İnsanın  ömür boyu günde 5 vakit işittiği o kutlu davete icabet etmeyip, işitmediği selanın davetine hemen icabet etmesi ne yaman çelişki!

Hayatını Cebrail’in (a.s) getirdiği haberleri dinlemeye,anlamaya ve yaşamaya  adamış bir bahtiyara Azrail(a.s) vuslat şerbetinden başka ne ikram edebilir ki?

‘’Canım kurban olsun senin yoluna

Adı güzel kendi güzel Muhammed(s.a.v)’’ diye hakikatini haykıran, aşığın kazanacağı şey muhabbetten başka ne olabilir ki?

Bilim ve Teknoloji  sevap ve günahtan başka mizanın kefelerini doldurabilecek herhangi  bir şey icat edebildi mi, edebilecek mi?

Gittikleri yerde gülecek olanlar ardında kalanları hasretle ağlatanlardan başka kimler olabilir?

‘’Bir namazlık saltanatı’’ olanlar geride kalanlardan bir Fatiha’dan başka ne bekler?

İman ve Salih amelden başka kabri aydınlatacak bir aydınlatma sisteminin imkanı var mı?

İnsanın amel defterini hayat kitabından başka ne doldurabilir? Dünü unutulup yarından emin bir vaziyette bugünü ıskalamayı insana hangi muhasebeci öğretti?

Dünyayı verip, ahireti almak dururken ahireti verip dünyayı alan tüccardan daha müflis kim vardır?

Amel defteri dururken, emel defterini doldurmaya çalışmak ne boş bir iştir böyle? Ebedi saadete rahmet ve cennete talip olmak varken, şu 3 günlük dünyanın geçici zinet ve nimetlerine talip olmak ahmaklığın daniskası değil midir?

Adına ölüm denen şu kitabı okumasını bilmeyen bedbaht kişi cahil değil de nedir?

Eceli geldiğinde gitmeyecek bir ALLAH’ın kulu var mı bu alemde? Masadaki menüde ecel şerbeti yazmıyor diye insan o şerbeti içmeyeceğini mi sanıyor? Dünyadan bir kefenden başka bir şey götüremeyen zavallı insan dünyanın tamamına sahip olsa zengin sayılabilir mi? Yaşadığı müddetçe buradan oraya ateş taşıyıp duran insan taşıdığı o ateşle kendisinden başka kimi yakacak? Hayatı unutmak ile ölümü hatırlamamak arasında ne fark var? Ömrünü bir hiç uğruna tüketmiş bir çareye sizin lügatınızda ne denir? İnsanın geride bıraktığı inanmış sevenlerinin ve sevdiklerinin gönüllerinden gelerek gözlerinden dökülen yaşların söndüremediği bir ateş var mı?  Vefat etmiş kardeşlerinin ardından  ‘’ALLAH rahmet eylesin’’,’’Hakkımız helal olsun’’ dualarıyla yeryüzünde gürleyen inanmışlar kervanının şahitliklerinin göğe yükseldiği o demde gökten rahmet yağmurlarından başka ne beklenir? ‘’Sonsuzluk karşısında bütün rakamların ve sayıların değeri sıfırdır’’diyen bir matematik bilgesine  bütün insanlığın ‘’Eyvallah’’demekten başka diyecek bir sözü,bir çaresi  var mı?

Musalla taşındaki meyyitin irad ettiği hutbeyi anlamamaktan daha büyük bir anlamsızlık var mı alemde?

 

 

Meşhur mağazalarda kabirde ütüsü bozulmayan kefen de satılıyor mu? Vakti gelip ölüm meleği ecel elleriyle hayat ağacını salladığında o ağaçtan dökülmeyecek  bir tek meyve var mı?

 

Evet, Aziz okur! güzel insanlar güzel atlara binerek birer birer ayrılıyor aramızdan…

En son 05.09.2022 Pazartesi günü Fatih Camii’nden muhterem Ömer Tuğrul İnançer hocamızı hakka uğurladık. Merhum hakkında  söylenecek, yazılacak çok şey var. Hemen şu kadarını ifade etmeye çalışalım. Kaybımız büyük ,acımız derin, kalem ve kelam erbabı, bulunduğu her ortamın hakkını veren sözünü odaktan, gözünü budaktan  sakınmayan bir İstanbul beyefendisi nasıl anlatılır bilemiyorum? Okuduğunuz bu yazı Muzaffer Doğan ve Ethem Oral ağabeylerle birlikte saf tuttuğumuz cenaze namazı ve sayın Cumhurbaşkanımız ve İl müftümüzün teskiye konuşmaları esnasında zihnimden kaleme dökülenlerden mürekkeptir.

 

 

 

 

ALLAH rahmet eylesin. Mekanı cennet,menzili mübarek olsun.