20 Aralık 2017

Musikiden umrana

Kültür, dünya görüşümüz olarak bizi muhtelif kaynaklarla besler. Din, bu cümleden kültürün mütemmim cüzlerinden, hakikatin zaman ve mekâna yansıma imkânlarından biridir. İslam Medeniyeti içerisinde Türkler çok değerli hizmetlerde bulundular. Tasavvuf ve buna bağlı bilcümle kıymetler de milli hayatımızda kendi zaviyesinde büyük bir yer tutar.

***

Tasavvufta akl-ı selim aşktır.  İlimle uyanan insan aklının ruhtaki aşkla dirilişi…

Ruh tasavvufun kalb-i selimini muhtevidir.  Cevher kalp ise bunun özü ruhtur.  Tasavvufun maddi imkânı ruh ve kalptır. Bilkuvve herkese verilen bu cevher istidada göre neşv ü nema bulur.

İnsan-ı kâmil işte bu cevherin nihai suretidir. Bilfiil hale gelen ruhtur. Zevk-i selim insanı kâmil ile kemale ulaşır.

Ruhun imkânını insan-ı kâmil mümkününe kalp eden, onu suretine vasıl eyleyen aşktır.  Bilkuvveden bilfiili çıkaran, doğuran, emen aşktır.

Aşk imiş her ne var âlemde ilim bir kıl u kal imiş ancak…

***

Tekke aşk mesleğinin mektebiydi. Burada bilcümle yaşananların terakümü olarak hayata yansıyanlar bu meslek dâhilinde bir geleneğe dönüşerek burada kurumlaşır. Medresenin aklı terbiye ettiği bir dünyada tekke ruhları ihya etmekteydi. Burada bu talim yanında, dünya görüşümüzü yansıtan büyük bir sanat ve kültür de gelişir. Musiki bu cümleden en calib-i dikkat unsurlardandır. Musiki denince bu yolda akla ilk Mevlevilik gelir.

Mevlevilik, şeb-i arusta ruhaniyeti huzurunda ihtiramla durduğumuz Mevlana'nın devranından ilham alarak geliştir. Büyük medeniyetlerin büyük remizleri oluyor. Mevlevilik devranı içerisinde gelişen pek çok güzellik ve o bahçenin muhtelif çiçeklerinden birinin musikiye dair olanlar olduğunda şüphe yoktur.

Varlıkla hesabını, inleyen bir neyin nağmelerinde gören Mevlana'nın yoluyla yollananlar ayin-i şerifler denilen bir musiki formunu geliştirdiler. Ruhun imkânı aşkla musiki üzerinden hakikate koşar. Aşk ruhtaki cevheri sada üzerinden insan-ı kamiliyeti bu ayini şeriflerdeki sembolik realite ile zaman ve mekân âlemine taşırlar.

Ayinler taşıdıkları musiki ve güftelerdeki edebi güzellik yanında ayin formunun içindeki selam denilen kısımlardaki sembolizm üzerinden ruhumuzun aşkla dile gelecek imkânını mümküne devşirmenin kapısını çalar. Mevlevi ayininde sema edan semazenlerin giysilerinden, ayinlerin bahsedilen formuna kadar bir remizler dünyası bilkuvvemizdeki manayı bilfiile dönüştüren köprü mesabesine geçerler.

 

***

Mevlevi ayinlerindeki semazenler kıyafetleriyle aşkın dilinden hakikati çağırırlar. Semazenin giydiği hırka siyahtır. Mezarı temsil eder. Semazen bu hırkayı çıkartarak sonsuzluk kapısından ebedi âleme, hakikate doğar. Ba'su badade'l-mevt, ölmeden önce ölünüz, temsilden gönüle aşkın dilini bilenler için konuşur. Semazenlerin başındaki keçeden sikke mezar taşına remizdir. Giydikleri beyaz tennûreler ise nefsin kefenidir. Nefsini kefenleyenlere selam olsun…

Bu kapıdan tekke içerisinde bir devran dönmeye başlar. Meydan-ı şerife gelen semazenler ayini şerifin dört selamı içinde hakikat menziline aşkın aklından çıkarlar. Birinci Selamda insanın bildiğiyle hakkı fark ederek, koparıldığı kamışlığı hatırlamak suretiyle hakikate doğru mağarasından çıkmaya ve eğleştiği gölgelerden güneşe yönelmeye başlar. Yezdan-ı kerim ve kulluğu idrak birinci selamın nameleri arasında ruha dökülmeye başlar; bilkuvve artık bilfiile cevher suretine doğru ayağa kalkar.

İkinci selamda semazen temsilinde ruh insanın yaratılışının azametini ve varlığın ahengine şahit olarak aşkın aklıyla hakikatin yolunda sırlanmaya devam eder. Aklının öğrettiğini ruhu aşkla idrake başlayacaktır. Üçüncü selam ayini şeriflerin zirve bölümüdür. Burada duygular namütenahi bir semada hakikate yönelir. Allah'a hayran olan duygu aklını tekvini sınırda bırakarak aşka döner. Aşkın mefhumları lafızları mayalanıp, akıl kurban olur ve teslimiyetle vuslat hâsıl olur. Burada musiki yürük semai usulünde nihayetlenen bir ritimde saliki yerine vasıl eder. Nihayet dördüncü selam başladığından aşkın yolculuğu nihayet erer, sükûnet hâsıl olur; kulluk vazifesine dönen kâmil insan aklı ve aşkı ile varlığa hizmetkâr olur.

Akl-ı selimi aşk olanların “devr”inden bir manzara, dünya görüşünü kültüründe, musikiyi inancıyla imtizaç ettirilmesiyle oluşan bu çerçeve bize hayat tarzının yani medeniyetinin sesini ulaştırır. İnsan olmanın seslerle çizilen resmidir bu. Şeyh Galip Dedenin dediği gibi; Bu resme koyup beyân-ı aşkı Söyler bana dâstân-ı aşkı

Lafızlara takılmadan aşkın manasına odaklanmak kaydıyla, işte şeyh akıl mektebinin hocası, tekke mektebi, ayini şerif ise dersiydi bir zamanlar. Ahlakın heykeltıraşları buralarda ruhları yontarlardı. Ya sonra? Nurettin Topçu merhum itirazi kavlince, “Akşemsettin'lerin ve Zembilli Ali Cemali'lerin ruhlarındaki büyüklüğü bütün bütün kaybettikten sonra, üç yüz yıldan beri din adına en aşırı dünya saltanatlarına gönül veren ve en bayağı siyaset entrikaları ile kirlendikleri halde sözde din adamları ve din büyükleri diye tanınanların bu halinden bu günkü zilletlerin doğmuş olmasına şaşmıyoruz. İslam ruhunu gerçek hüviyetle tertemiz yaşatabilmek için bu saltanat harislerinin değil, Peygamber'in varisleri olmamız lazımdı.”  O dünyadan bugünkü hali pür melale geldik. Ülkesinde darbe yaptırmaya kalkan nefti kıyafetli/ taylasanlısından, İsrail lehine fetva veren softasına kadar âlem-i İslam, bir zamanların musiki ile ruhu kemale erdiren üslubundan çok uzaklara savrularak bir çilehaneye döndü.

Sema düğün eğlencesi veya turistik malzeme değildir, olmamalıdır.

Ne diyelim aşk olsun o vakit, hayırlar feth olup şerler def olsun inşallah…