14 Aralık 2015

Müslüman toplumu korumak - Zülkarneyn

Kur'an'da Yecüc-Mecüc'ten, Rum suresinde Roma-Pers çatışmasından bahsediliyor. Kur'an'ın 6/65 veya 6/129 ayetindeki “Zalimlerin bir kısmını, diğer kısmına musallat ederiz” beyanı, “diyalektik zulmet”in varlığını göstermektedir.

Batıl, çatışmacı 2 çokluk demektir. Roma ile Moğol didişmektedir. Kayser-Kisra. Atlantik-Pasifik. Bunlar çatışmacı zulmetlerin kutuplarıdır.

Zülkarneyn, Yecüc-Mecüc çatışması karşısında üçüncü tarihsel özneyi temsil etmekteydi. İnsanlık, iki batılın çatışmasından kurtulmaya muhtaçtır. Üçüncü özne Müslümanlardır.

Sovyetler Birliği yıkılınca dünyanın tek kutuplu bir tarihsel döneme girdiği varsayıldı. Batı'nın “ötekisi” İslâm ve Müslüman toplumlar haline getirildi. Arap Baharı süreçleri “tek kutuplu” küresel dünya sisteminin çıkarları için Akdeniz'in yeniden yapılandırılmasına hizmet etmekteydi.

Arap Baharı'nda Müslümanlar olarak bir hata yaptık. Batı'nın “İslâmofobi” kavramıyla yaftaladığı şiddeti “İslâmî” bir eylem biçimi gibi kutsadık.

Müslümanlar ulusal hegemonyaları devirerek adil, müreffeh bir toplum düzeni inşa edeceklerine inandılar. Kaddafi, “tekbir getiren bedevî öfke”nin elinde parçalandı.

Ancak sünnetullah bir zalimin peşine başka bir zalimin musallat edileceği yönündedir. Müslümanlar güzel-hasen ile amel ederler. Allah adaleti, ihsanı emretmiştir (Nahl 90).

Kadim Roma-Moğol çatışması yeniden uyanmıştır. Şimdiki isimleri Atlantik ve Pasifik'tir.

Dünyanın tek kutuplu olmadığını Kur'an'dan öğreniyoruz. “Zalimin diyalektik ötekisi” olmak istiyor muyuz? Firavun'a gönderilen Hz. Musa (as) Firavun'a el kaldırmış mıdır? Hz. Musa (as) kavmini muhafazanın peşindeydi.

Zülkarneyn de, Yecüc-Mecüc çatışmasına girmemişti; Allah bu kıssayı “Müslüman bir toplum nasıl muhafaza edilir” meselesinde rabbanî-rahmanî toplumsal tavrı göstermek için indirdi.

Müslümanların bu dönemde yapması gerekenin bir teoloji değişimi ve Hz. Peygamber (asv)'e peygamber-rehber nazarıyla bakıp tabiiyet beyan eden ümmete kapanma olduğunu ısrarla zikrediyoruz.

Rusya'nın önce Kırım ve Ukrayna'da varlığını göstermesi ve şimdi de Suriye'ye inmesi tek kutuplu dünya tasarlayan Atlantik'in yalnız bırakılmadığını göstermektedir. Rusya'nın çıkışı, Atlantik'e Pasifik gibi bir baş belasının musallat edildiğinin işaretidir. Tarihi Allah yapmaktadır.

Müslümanların Anadolu'yu Yecüc-Mecüc çatışmasının içine çekecek şekilde “yayılması” doğru değildir. Bölge halkının kalbinde yayılalım.

Hatırlayalım ki, Moğollar kelleler uçurarak Asya halklarını Avrupa'ya süpürürken Anadolu Müslümanlar için sığınak olmuş, bu toprakları “vatan” eylemişti. Anadolu'dan çıkıp gidebileceğimiz başka toprak bulunmuyor.

Çoğu aydın İslâm davası bakımından Anadolu'yu “sıkıştırıldığımız” bir coğrafya şeklinde okuyor; oysa bu topraklar Zülkarneyn'in “demir dağlar ülkesi”dir.

Zülkarneyn kıssası “Mağara Ashabı”nın anlatıldığı Kehf  sûresindedir. Bu sûrede Hızır ile Musa'nın karşılaşması da anlatılır. Mağara ashabı, yaşayan ölüler topluluğu idi.

“Gençler mağaraya sığındıkları zaman şöyle dediler: Rabbimiz, bize Senin katından bir rahmet ver. Ve bize emrimizden mürşid (emrinâ raşedâ) tayin et” (18 Kehf 10). Ayette “rüşd” kavramı geçiyor. Bu akılcı şiddetsizlik demektir. Çatışmasızlık demektir.

Sonraki ayet “Fe darabnâ alâ âzânihim” diyor: “Bunun üzerine onların kulaklarını dış dünyaya kapattık. Onları uyuttuk” (18 Kehf 11).

Türkiye'nin Rusya'nın yayılmacılığına çatışmacı karşıtlıklar üretmesi İslâm Dâvası'nın ağır yara alması anlamına gelecektir.

Türkiye, Selçuklu'nun oturduğu coğrafik zeminin bir parçasıdır. Müslüman üç kavmin (Türkmen-Kürt-Fars) bileşkesinin kurucu aklı da onun sinesindedir. Türkiye, İran'la Irak-Suriye'nin yeniden tanzimi meselesinde karşı karşıya gelmektedir. Rusya krizinin derinleşmesi halinde İran'ın Pasifik İttifak içinde konumlanmasının müsebbibi Türkiye olur.

Türkiye'nin geleceğini Selçuklu coğrafyasının Kürt ve Fars dinamikleriyle gerçekleştireceği koalisyon belirleyecektir. Ahlâk ve adaleti öne çıkaran Matüridi teolojiyle bölge insanı kuşatılmalı, iktisadî denkleştirmeler yapılmalıdır.

Türkiye'nin güvenlik ve egemenlik kriterleri ABD ile uyuşmuyor. Bunun en bariz örneği PYD'dir.   

Nato'nun gemileri Sarayburnu'nda. Baltık Denizi'ne yakışır.