31 Ağustos 2019

Müslümanlara reel faizi ‘’enflasyon farkı’’ ile nasıl sevdirildi?

Faizin nedeni borçtur. Borç varsa faiz oluşur. Faiz ancak borçtadır. Faizin enflasyonun sebebi olduğunu kabul eden birinin, enflasyon farkının helal olduğunu söylemesi tutarsızlıktır ve çelişkidir.

İçki haramsa, bunun oluşturduğu olumsuz sonuçlarda bu haramın sonucu olduğu için haramdır. Faiz zulümdür, enflasyon gibi kötü bir şeyi oluşturuyorsa, enflasyonda kötüdür. Enflasyon farkının talep edilmesinin nedeni değer kaybı gerekçesi aslında mevcut sistemde reel faiz gerekçesidir. Neden böyle olduğunu daha önceki programlarımızda anlatmıştık.

Bazı fıkıhçılar enflasyon karşısında eriyen paranın değerini korumak için alınan enflasyon farkına faiz değil diyor, paranın değerini korumaktır diyor.

Böyle fetva veren hocalarımızın yanıldıkları temel bir hata var; paranın değerini enflasyon değil, enflasyonunda nedeni olan borçla oluşan faiz düşürmektedir. Asıl neden borç verilerek alınan faizdir. Faizin neden olduğu sonuçlar ki enflasyon bunlardandır,  paranın değerini düşürdüğünü gösteren sadece bir göstergedir.

Bu gösterge üzerinden hareket edilerek faizin oluşturduğu kötü şey olan enflasyon farkı helal görünemez. Bu yanlış yaklaşım, paranın borç üretim biçimini, sistem içinde dolanım biçimini, sisteme faiz enstrümanları ile müdahale ediliş süreçlerini bilmemek veya iyi kavranmamaktan ileri gelir.

Enflasyon farkının talep edilmesi:

Borç, belirlenmiş bir zaman diliminde imkânı olanın imkânı olmayana ödünç verdiği paradır. Verilen ödünç para ne ise geri alınacak olan şeyde odur. Verilen paradan veya eşyadan, geri öderken fazlalık alınırsa, bu faiz olur. Resulullah ‘'Faiz borçtadır'' diyerek faizin nasıl başladığını net biçimde ifade etmiştir. Demek ki bir yerde faizin oluşması borç ilişkisi ile başlamaktadır.

Bugün tatbik edilen sistem, Borca Dayalı Para Sistemi olduğu için, sonuçları da borç sonrası istenilen faizin uzantısıdır. Enflasyonda böyledir. Faize haram deyip, bazı sonuçlarına bütüncül bakmayarak enflasyon farkına helal diyemezsiniz.

Borç verilen şey, verildiği gibi geri alınır. Bunu, aradan geçen zaman arttırmaz ve eksiltmez.  Eğer bu zamandan ötürü verilen borçta bir artma ve eksilme olursa, borcu veren veya alan zarar görmüş olur. Orada uygulanan sistem zamanı sürekli satan faiz düzenidir. İsterse babanız birine yıllar önce borç verse, bu borcu ödeyemezse, yıllar sonra bunu size ödese durum değişmez.  Çünkü Allah'ın bize tavsiye ettiği; eli genişleyinceye kadar süre vermek veya bağışlamaktır.

Ayet şöyle: Eğer borçlu darlık içindeyse, ona ödeme kolaylığına kadar bir süre tanıyın. Ve bu gibi borçlulara alacağınızı bağışlayıp sadaka etmeniz eğer bilirseniz sizin için, daha hayırlıdır.  (Bakara 280)

Demek ki borç ilişkisinde, hiçbir yeni isim tanımlaması ile bu ayete göre bir fazlalık geri alamıyorsunuz.

 Başka bir ayette zikredilen ‘' … tövbe ederseniz ana malınız sizindir, ne zulmedersiniz, ne zulüm görürsünüz.(Bakara 279)'' Ne zulmedersiniz ne zulme uğrarsınız''  ayetin bu kısmı gerekçe gösterilerek verilen paranın değerini koruma adına faizci bir düzeni sürdüren devlet yönetiminin açıkladığı enflasyon oranı helal olmaz.

Çünkü Sistem faizci borçla başlayıp faiz işleterek haram üzerine kurulmuştur. Faiz haramının oluşturduğu enflasyon farkının, faiz enflasyonun sebebidir anlayışı ile ne zarara uğra ne zarar ver prensibi adı altında faiz sebepli enflasyon farkının alınabileceği sonucunu helal görünmesi, düpedüz açık bir çelişkidir.

Çünkü bu, verilen şeyin kendisi ile ilgilidir. Kendisini tahrip eden faizin oluşturduğu enflasyon sunucu ile ilgili değildir.

Borç, bir kg yağ verilmişse aradan 10 yıl geçse de bir kg yağ alınacaktır. Borç bir kg altın verilmişse yine bir kg altın alınacaktır.  Borç 100 TL verilmişse neden alım gücü gerekçesi ile borç alana, enflasyon farkı adı altında daha çok borçlar yükleniyor?

Hani ne zulmet ne zulme uğra prensibi!

Şimdi değer kaybı üzerinden biraz daha detaya inelim;

Verilen borç bir ölçü tanımlamasına bağlıdır. Bu ölçü borç verildiği an kayıt altına alınır ve ne yazıldıysa odur. Borç verildikten sonra o ölçünün artması, eksilmesi değiştirilmesi ölçüyü bozmaktır. Ölçü bozulduğunda da ya veren ya alan mutlaka zarar görürü.

O halde ölçü; verilen bir eşya da olabilir,  eşyayı tanımlayan parada olabilir.

Borç üretilmiş paranın faize dayalı borç verildiğini düşünürsek, şimdi burada ölçü neye bağımlıdır?

Paranın üretim biçimi kurulu sistemce faize bağlıdır. Paranın istikrarı ile beraber, faiz para ölçüsünü sürekli bozar. Paranın istikrarı faizle borç verilerek bozuldu mu, bu fiyat istikrarını da bozar.

Bozulan paranın değeri enflasyon denilen faiz sonucu ile paranın alım gücünü düşürür. Siz kalkar da paranın alım gücü, borç verildiği için düştü, borç verdiğiniz kişiden, bu alım gücünü verdiğinizin üzerine enflasyon farkı adı altında talep eder ve alırsanız, talep ettiğiniz reel faizi olur. Bu, bu kadar nettir. Çünkü kağıt para sistemi, yada kaydı para yada kripto para, hepsi faize bağlıdır.

Faizin kaldırılması için gereken mücadeleyi yapmayanlar veya faizci sömürü sistem karşısında korkup, bulunduğu makamlardan oluruz kaygısı ile sistemin değişimi için mücadele etmeyenler, milleti faizci düzeni değiştirme konusunda mücadeleye çağırmayanlar, siyasilerin teslim olduğu kripto bürokrasi karşısında, alternatif model öneremeyip sadece faiz haram deyip kenara çekilenler, sistemin orasından burasından ‘'enflasyon farkı ‘' gibi uyduruk fetvalar verenler meseleyi hala kavramamış demektir.

Konuya ilişkin yazımızın ikinci bölümü ile devam edeceğiz…

Selam ve dua ile

Yunus EKŞİ

@yunuseksi_5353